Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Biz başkayız!

Onunla Libya'nın bir önceki rejimden kurtarılmasından aylar sonra önemli bir Arap başkentinde buluştum. Uzun yıllar ülkesinin dışında muhalif olarak yaşamıştı ve sonra Albayın (Kaddafi) ardından gelen rejimde önemli bir idari pozisyona sahip olmuştu. O zaman, bilhassa Mısır, Suriye ve Tunus'ta değişimin yolunun zor olduğu açığa çıktığından, kaosa sürüklenmesi korkusuyla Libya'da olanlarla ilgili endişelerimi dile getirmiştim. Bana büyük bir güvenle: "Biz başkayız. Libya için korku yok, biz uyumlu ve kenetlenmiş kabileleriz. Bu kabileler kendi aralarında anlaşırlarsa devlet ilerleyecektir” cevabını vermişti. Birkaç ay sonra arkadaşım, sandalye kapmaca oyununa girişen kurtuluş sonrası yönetimindeki pozisyonunu kaybetti. Arkadaşımız yine Libya'yı zar zor yöneten tüm oluşumlara "muhalif" oldu. Arap hastalığı birdir; ne kendisini yöneten kurallara yaslanılabilecek bir cumhuriyet ne de yine kendisini kuralların yönettiği bir monarşi olan Arap cumhumonarşileri olarak bilinen sistemlerde “başka” yoktur.
1970'lerin ortalarında “Hristiyan-Müslüman Diyalogu” konferansı çerçevesinde bir kez Libya'yı ziyaret etmiş ve hayret verici şeylere şahit olmuştum. O diyalog toplantısında şahit olduğum görüntülerden biri de, (o dönemde Doğu Avrupa olarak bilinen ülkelerden) beyaz bir sarık takmış birinin ayağa kalkıp şöyle demesiydi: Ben, meslektaşım piskopos (Hristiyan din adamı) ve Komünist Parti temsilcisi (üç kişiydiler) bu davet için Libya Halk Cumhuriyeti'ne teşekkür ediyoruz. Benim ve Kuveyt'ten bir başka gazeteci arkadaşım için bu duyuru çok "dikkat çekiciydi". Ama daha da önemlisi, ertesi gün duyurulduğu gibi “Kardeş Albay” toplantıya katıldı. Toplantıda Hristiyan din adamları ve Müslüman alimler yer alıyordu. Albay, sandalyesine oturdu ve konuşmalarından çok bilgili oldukları anlaşılan Hristiyan din adamlarıyla münakaşasına şöyle başladı: “Sizin davet ettiğiniz her şey İslam'dandır, o halde dininizi bırakın ve bize katılın!” Bazıları bu "başarılı" girişi alkışladı! Ama arkadaşım ve ben, oradan çıktık ve bizi dünyanın herhangi bir şehrine götürebilecek herhangi bir uçakta iki koltuk aramaya gittik. Önemli olan 'sirk' gibi görünen o şeyden uzaklaşmamızdı.
Daha sonra "İki savaş arasında Arap demokrasisi" üzerine bir makale yayınlamış ve o zamanlar demokrasinin birden fazla Arap ülkesinde nispeten canlı olduğunu belirtmiştim. Delil olarak da “Cemahiriye devrimi!” öncesi Libya örneği dahil olmak üzere bazı örnekler vermiştim. Pek çok Libyalının bildiği bir noktaya, devrimden önce Trablus'ta gösterilerin gerçekleştiğine ve atılan sloganlardan birinin de dönemin Libya Kralı İdris es-Senusi’ye atfen “İblis olsun da İdris olmasın” olduğuna atıfta bulunmuştum. Ardından "Sanki Allah onların duasını duydu gibi!" diye eklemiştim. Son 10 yılda Libya'da tanık olduğumuz tüm bu çatışmadan sonra belki de ortaya çıkan ilk olgu, bir toprak üzerinde her biri diğerini hainlikle suçlayan iki hükümetin varlığı "İblis"in halen kardeş Libya'da hala hüküm sürdüğüdür.
Bugün Libyalılar öldürücü silahlarla birbirlerini öldürüyor, evlerini yıkıyor ve tüm taraflar birbirlerine roket ve top mermileri gönderirken “Allah-u Ekber” diyerek tekbir getiriyorlar! Libya, Libyalı arkadaşın dediği gibi kabilelerden, genellikle Libya’nın servetini dışarıdaki banka hesaplarına akıtmak için tüketen “savaş ağası” politikacılar tarafından yönetilen paralı askerlerle desteklenen “milislere” dönüştü. Libya ekonomisi, bu çatışmanın ışığında, büyük gerilemeler yaşadı ve Libyalı kurumlar tarafından yapılan resmi açıklamalardaki rakamlar şüpheli, zira küresel rakamlar, Libya kamu borcunun 2021'de 72 milyar doları aştığını söylüyor. Bu kaynaklara göre yine son 10 yılda Libya hazinesindeki 80 milyar dolar "buharlaştı" ve işsizlik yüzde 20'ye ulaştı.
Dikkat çekici hatıratında Merhum Ali Atika, Kral Senusi zamanında bakan iken Kralın Türkiye'de tatil yapmak istediğini ve Bakanlar Kurulu'ndan aylık maaşından kesilmek üzere 5 bin sterlin değerinde "avans" (!) talep ettiğini anlatır. Doğu'dan Batı'ya ülkelerimizi kasıp kavuran “Arap Subayları Devrimleri” zamanında “İblis” denilen bu kişi, şimdi azınlık olanlardan. O dönemde milyonlarca insan, sürü gibi körü körüne bu sloganları takip etmişlerdi.
On yıldan fazla bir süredir uluslararası müdahaleler ve “7” – yanlış saymadıysam – BM Libya Özel Temsilcisi, savaş ağaları arasında arabuluculuk yapıyor. Yine de Libyalılar birbirleriyle uzlaşamadılar, aksine her grup “vatan içindeki kardeşine” üstün gelmek için başkalarından yardım isteme yoluna gitti. Böylece yabancılar, “bu liderlerin tam rızasıyla” Libya'da olup bitenlerle ilgili kararlarda önemli bir yere sahip oldu. Libya'da yakın gelecekte bir şekilde “seçimler” olacağını varsaysak bile sonuçları önceden tahmin edilebilir. İç savaştan sonra Lübnan'da yaşananlar tamamen tekrarlanarak seçimler sadece “mevcut milis liderleri” sivil kıyafetler içinde yeniden üretecek. Silahı bırakıp parlamento veya bakanlıklarda bir koltuk sahibi olacaklar ve milisleri de özel korumaya dönüşecekler.
Libya ikilemi, kimisi yarı barışçıl kimisi silahlı birçok krizden geçen Arap toplumlarının çoğundaki uzlaşamama, tam bir bilgelik veya ortak fikir yoksunluğu ikileminin bir parçası. Her kesim vatanın kendisine ait olduğunu ve onun içinde istediği gibi hareket etmesi gerektiğini iddia ediyor. Libya zengin bir ülke ama aynı zamanda yurtdışına, komşu ülkelere ve tercihen İstanbul ve Avrupa’ya giden çok sayıda “mülteci” üretiyor. Belki de bugün yurtdışındaki Libyalıların sayısı, merhum “Kardeş Önder, Afrika Krallarının Kralı ve Müslümanların İmamı” (Kaddafi) döneminde olanlarda daha fazla.
Bugün kimse "üçüncü teori" ya da "Yeşil Kitap" a ne olacağını bilmiyor, lakin Libyalı liderlerin şu anda, besledikleri bu milislerle iş birliği içinde Libya tarihinin “kara kitabını” yazmaya kararlı göründükleri kesin. Amaç, bu tabakanın Libya halkının zenginliklerine el koymasına, halka şantaj yapmasına, servetini tüketmesine, tüm bölgeyi tehdit eden terör güçlerinin yükselişine kapı aralamasına olanak tanımak.
Son olarak, Libya sahnesinde komiklikler de eksik değil; başkentinin mahallelerini dahi kontrol edemeyen bir grup, diğer gruba seyahat yasağı uyguluyor!