Emel Abdulaziz Hezzani
Suudi yazar
TT

Kaosa ve şiddete rağmen anlaşma

Joe Biden, ABD’de göreve başladığından beri, İran ile nükleer anlaşma hemen imzalanmaya aday değildi. Müzakereler uzun sürdü, öyle ki Amerikan yönetimi için çok kritik bir noktaya, iki ay sonra yapılacak olan Kongre seçimlerine gelip dayandı. Şimdi Başkan ve Demokratlardan oluşan ekibi seçimlere sırtlarında terörü destekleyen bir devletle anlaşmış olarak girmeyi uygun bulmuyorlar.
Washington, başlıca Ortadoğu ülkelerinin; Körfez ülkeleri, İsrail ve Mısır’ın çıkarlarını en iyi kendisinin bildiğine inanıyor, anlaşmanın onların çıkarına olduğunu, çünkü onları gerçek bir felaketten koruduğunu söylüyor. Bu ülkeler de iki Demokrat yönetime İran'ın nükleer silah sahibi olması korkusunun İran ile ilgili tek endişelerinin olmadığını açıkladılar. İran, girdiği her ülkede kaosa ve yıkıma neden olan aşırılık yanlıları tarafından yönetilen bir ülke ve balistik silah geliştirme programı tüm hırslarının bel kemiği. Eski Başkan Barack Obama veya şimdiki Başkan Biden bunun farkında değil mi? Resim net ama Körfez ülkeleri, Mısır ve İsrail, Biden yönetiminin bugün varabileceği en uç noktanın bu olduğunu anlamalı, çünkü ne İran ile karşı karşıya gelmek mümkün ne de tüm kıtalardaki suç faaliyetleri için ondan hesap sorma iştahı var.
Yük büyük ve Biden yönetimi Ortadoğu sakinleşene kadar kötülükle savaşma sloganını yükseltemez, askerlerini ve parasını feda edemez. Gerçek şu ki, Tahran aşırı netliğiyle Batı'yı çok zor durumda bıraktı, zira eylemlerini gizlemiyor, aksine kendisini olduğu gibi sunuyor. Avrupa Birliği'nin en büyük ülkesi olan Almanya, bir hafta içinde tarihinin en büyük uyuşturucu sevkiyatına uyandı ve kaynağı da İran'dı. Aynı zamanlarda Arnavutluk, ulaşım ve sınır çevrim içi hizmetlerine İranlı korsanların düzenlediği siber saldırıdan şikayet etti. ABD'nin Bahreyn Büyükelçisi Stephen Bundy, İran'ın kurallara dayalı uluslararası düzene uymayan bir ulusun en iyi örneğini oluşturduğunu söyledi.
Aşırılık yanlıları tarafından yönetilen bu ülkenin kötülüklerinden kimse kurtulamadı, ancak Batı siyasetinin gözünde görmezden gelinmesi zor bir potansiyele sahip bir ülke olmaya devam ediyor. Başta yurt dışında yaşayan ve anlaşmanın imzalanması gerekliliği doğrultusunda hükümetler üzerinde ekonomik, medya ve siyasi baskılar uygulayan lobiler olmak üzere onların bakış açısına göre, bugün bir enerji kaynağına duyulan ihtiyaç bile yasalara uymak zorunda değil. ABD’ye gelince, kati surette İsrail'i desteklemeye meyilli olduğu söylentilerine rağmen, şimdi içeride ABD'nin, hangi parti yönetiminde olursa olsun, Ortadoğu'daki 3 güç; Suudi Arabistan, İran ve İsrail arasında bir denge kurmaya gereksinimi olduğundan bahsetmeye başlayan güçlü sesler var. Bunlara göre Batı ile İran'ın dünyadaki davranışları arasındaki bariz düşmanlığa rağmen, İran'ı nükleer silah sahibi olmaktan uzak tutmak, asi ve geçimsiz bir İran yerine kendisiyle iletişim kurulabilecek bir İran olarak kalmasını sağlamak daha önemli. Öngörülebilir gelecekte Suudi Arabistan ve İsrail gibi bir müttefik olmayabilir, ancak Arap ülkeleri içindeki yayılmacı davranışı olumsuzluğuna rağmen ona önemli bir rol verdi. Örneğin Suriye'de, başından beri Beşşar Esed'i destekleyen İran varlığı, Rus varlığıyla rekabet ediyor ve bu Washington için uygun. Durumun istikrarsız olduğu Irak'ta ABD yönetimi, İran'ın müdahalesi safları bölse, istikrarı geciktirse ve yıkıcı olsa da, DEAŞ örgütünü kovalamaktan ve DEAŞ kabusundan çok daha iyi olduğuna inanıyor. Herhangi bir Şii tarafın dayatacağı herhangi bir statüko, Washington tarafından kabul edilebilir olacak.
Yıkıcı ve istikrarsızlaştırıcı bir devletin varlığında bölgenin yaşaması, büyümesi ve gelişmesi mümkün müdür?
Bazıları kalkınmanın istikrarsızlıkla çatıştığına ve bölgemizdeki savaş durumunun bölge ülkelerinin ilerlemesini engelleyeceğine bahse giriyor. Teoride bu mantıklı görünebilir, ancak gerçekte İsrail, düşmanları arasında büyümesine, haritadan silineceğine dair tehditler almasına ve yüksek savunma bütçesine rağmen gelişmiş, teknolojide ileri bir ülke. Mısır'da, Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, ülkesini harap bir halden bu yıl yüzde 6'dan fazla kaydedilen ve geçmişe kıyasla olağanüstü olan bir büyümeye götürüyor. Oysa Mısır, İran projesiyle uyumlu komşu Gazze nedeniyle Sina'da halen terörizm ve aşırıcılıkla mücadele ediyor. Diğer sınır komşusu Libya anlaşmazlıklar nedeniyle tutuşmuş bir halde. Suudi Arabistan'a gelince, İran ile Yemen'deki vekili Husiler aracılığıyla mücadele ediyor, ama devam eden bu savaş, Suudi Arabistanlıları tüm sektörleri kapsayan büyük bir yapısal reform programını uygulamaktan alıkoymadı.
Başında Hamaney veya halefi olsun İran'daki rejim değişmediği sürece, Tahran, kibir ve hırslarıyla, bölgenin başa çıkması gereken bir gerçek olmaya devam edecek. Bu konuda Beyaz Saray'ın efendisinin kimliği ne olursa olsun, önemli değil, çünkü ona güvenmek ve bel bağlamak bir kumar gibi; bir başkan imzalıyor, diğeri siliyor.