Emel Abdulaziz Hezzani
Suudi yazar
TT

İranlı kurban davasındaki ikiyüzlülük

İranlı genç kız Mahsa Amini, Tahran'daki bir polis karakolunda öldü.
Hayatını kaybetmesine neden olan suç, katil, terörist ya da casus olması değildi.
Ailesiyle birlikte ülkenin Kürdistan bölgesinden gelen 22 yaşındaki genç kız, Tahran'daki akrabalarını ziyaret ediyordu ve suçu da başörtüsünü teokratik hükümetin belirlediği standartlara göre takmamış olmasıydı.
Ailesiyle birlikteyken ahlak polisi onu döverek darb etti, gözaltına aldı. Kendisine din eğitimi vermek ve resmi kurallara göre başörtüsü takmayı öğretmek için bir karakola götürüldü. Ama orada fenalaşıp, komaya girdi ve sonra da öldü…
İran'daki insan hakları sorunları dünyadaki hiçbir gündem maddesine benzemiyor; ihlaller, tutukluların yardım çağrıları, tutukluların bir uzuvlarını koparma, yakma, tecavüz ve diğer işkence biçimlerine dair korkunç görüntüler sızdırılıyor ve çeşitli iletişim araçlarında yayınlanıyor.
Bununla birlikte, uluslararası toplum, yalnızca mağdurları kurtarma konusunda aciz kalmıyor, tüm bunlara göz yumuyor ve soğuk bir kınamayla yetiniyor.
Sonra günler geçiyor ve olaylar tekerrür edip duruyor.
Maalesef İran hükümeti kadınlara baskıda çok ileri gitti. Nitekim devletin koyduğu başörtüsü kurallarına uymayanları izlemek için son derece hassas bir teknoloji kullanıyor.
Emri Bil-maruf Nehyi Anil Münker Kurumu’nun Tahran’daki bir yetkilisi de bununla övünmüştü.
Diğerleri gibi ben de kurbanın haberlerini, olaylar silsilesini ve bunlara verilen uluslararası tepkileri takip ettim; kayda değer neredeyse hiçbir şey yoktu.
Uluslararası Af Örgütü, İran hükümetinden insani durumu incelemek için Evin veya Recai Şehr Cezaevlerini ziyaret talebini yineledi ve İran hükümeti bunu da reddetti.
Ulusal Güvenlik Danışmanı Jack Sullivan aracılığıyla Beyaz Saray, bu eylemin “affedilemez” olduğunu söyledi.
Açıklama için teşekkürler, ancak bu açıklama, temsilcileri Viyana’daki müzakere masasında Washington'un temsilcileriyle bir araya gelen İran rejimi için hiçbir şey ifade etmiyor.
İran'daki teokratik rejim, kırılgan bir uluslararası düzenin varlığında bunlara dirençli ve dayanıklı.
Bu acımasız rejim, suikast, kara para aklama, okyanus ötesi uyuşturucu kaçakçılığı ve içerideki kötü şöhretli cezaevleri gibi her türlü mezalimi işledi ama sonunda hep cezadan kurtuldu.
Düşünüyor ve merak ediyorum, Mahsa Amini Suudi Arabistanlı, Mısırlı, Bahreynli veya başka bir uyruktan genç bir kız olsaydı, olayın uluslararası ve özel insan hakları örgütleri, uluslararası kuruluşlar ve demokratik hükümetler üzerinde nasıl bir etkisi olurdu?
Mahsa Riyadlı bir kız olsaydı ve bir polis karakolunda “Ahlak Kurulu” müfettişleri tarafından işkence altında öldürülseydi, hikayesi ve fotoğrafları her yere yayılmış olsaydı, bu hikaye Batı medyasında tam olarak ne kadar yer kaplardı? Kaç haber ve makale yayınlanırdı? Hükümetler kaç icraatta bulunurdu? Olayın etkisini derinleştirmek ve süresini uzatmak için ne kadar siyasallaştırılmış para harcanırdı?    
Sokaklarda başörtülerin kurallara uygun olup olmadığını izleme tekniğini onaylayan İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, genç kızın ölüm koşullarının araştırılması için soruşturma açılacağını söyledi.
Bekleyip göreceğiz; mağdur için avukatların hazır bulunduğu, BM kuruluşlarının temsilcilerinin katıldığı bir yargılama mı olacak, yoksa bu en iyi ihtimalle göstermelik bir icraattan ibaret mi kalacak?
Asgari düzeyde insani muamele sağlamak gibi nihai bir hedeften uzak ajandalara göre hareket eden grupların pompaladığı kirli para nedeniyle uluslararası insan hakları dosyasının siyasallaştırıldığını ve çürüdüğünü artık biliyoruz.
İkiyüzlülük artık aşikâr, Tahran'daki rejimin işlediği korkunç suçlar, gazeteciler, dünyanın en ünlü gazetelerinin köşe yazarları ve televizyon kanalları tarafından sakince karşılanıyor.
Ancak farklı bir ülkedeki herhangi bir benzer olayın profesyonellik ve tarafsızlıktan uzak bir şekilde izini sürmek için fırsat kollanıyor.
Bu, ahlaki ve etik durumun ne kadar tehlikede olduğunu gösteriyor.
Bu nedenle Tahran'daki rejim, eylemlerine yönelik herhangi bir açıklama veya kınamaya aldırış etmiyor, çünkü bunların sözde kalacağından emin ve devletlerin ilişkilerini değerlerin değil, çıkarların yönettiğini yakinen biliyor. Öldürülen genç kızın fotoğrafları medyada yayılırken ve İran sokaklarında öfkeye neden olurken, İran, Batı ile görüşüyordu.
Görüşmelerin amacı da Tahran’ın kötülüklerini genişletmesine yardımcı olacak milyarlarca dolarlık bir mali ödülle, dünyada daha fazla tedhiş ve korku yaymak için serbest bırakacak bir anlaşmaya varmak.