Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Tahran'da ne olacak?

İran’ın neredeyse bütün şehirlerini saran protestolar, ülkenin 40 yıldır tanık olduğu en tehlikeli protestolar olduğunu gösteriyor. Böyle olmasına rağmen, Şah'ın düşüşüne yol açan 1979 protestolarının aksine bu protestoların rejimi yıkması pek mümkün değil. Mevcut rejim daha zorba ancak düşmese de zayıflıyor. Protestoların tekrar patlak vermesi, devletin zorda olduğunu ve halk gösterilerinin kronik bir vaka haline geldiğini gösteriyor. Hatemi, Ahmedinejad, Ruhani ve Reisi gibi yüzler değişse de 20 yılda insanların hükümete karşı sokağa dökülmediği tek bir yıl olmadı.
Bunun asıl sebebi, İran liderliğinin, en nihayetinde rejimin bekasını tehdit eden genç toplumdaki değişen gerçekle başa çıkamamasında yatmaktadır. İdeolojik rejimlerin söylemlerinden ve yaklaşımlarından uzaklaşmaları tabii ki kolay bir şey değil. Rusya'da Komünist Parti, 1991'de çöküşün eşiğindeyken devrimi içeriden kucakladı. Çin, yönetimde yavaş yavaş modern ve esnek bir yaklaşım benimseyip partiyi korudu ve komünist uygulamaları kökünden söktü. Kıyafetler bile tek tipti. Bisikletler ana ulaşım aracıydı. İnsanların gününün yarısını, komünizmin materyalizme ve kapitalizme karşı üstünlüğü hakkında vaaz veren hükümet görevlileri dolduruyordu. Tüm dünya değişti ve sadece iki ülke kaldı: İran ve Kuzey Kore.
Değişmek yerine sorumluluktan kaçan Tahran, insanlara neler olduğunu açıklarken ABD’lileri, komşularını ve medyayı suçlayarak komplo hikayesi üretiyor. Halbuki sorun içeride. Tahran hastalığın nedeninin ve devanın kendi içinde olduğunu kabul etmedikçe bu sorun zamanla daha da büyüyecek. Tahran'ın suçladığı medya sadece bir yankı. İran’ın düşmanlarına karşı Arapça yayın yapan birçok haber kuruluşu olmasına rağmen, bu ülkelerde tek bir protesto gösterisine yol açamaması bunun bir delili.
Bu demek değil ki, İran çalkantılı bir bölgede bir serada yaşayabilir. Eskiler ne derdi bilirsiniz: “Rüzgâr eken fırtına biçer”. İran'ı saran kaos, Hamaney rejiminin bölgede ektiği kaosun sıçramasıdır.
Din adamları iktidara geldiklerinden beri, 70 milyon insanın hayatının her köşesini keyfi bir şekilde yönetmeye azimle devam ediyorlar.
Ahlak polisi tarafından başörtüsünü ‘düzgün takmadığı’ gerekçesiyle dövülerek öldürülen bir Kürt kızının ölümü, artık taşma noktasına gelen İranlıları öfkelendiren ve ayaklandıran kıvılcım oldu. Bu vatandaşlar protestolarını, onurlu bir yaşam sağlayamayan ve baskı yapmaya devam eden bir rejime karşı yapıyorlar.
Kaydedilen çatışmalarda dikkat çeken gelişme, bazı protestocuların güvenlik güçlerinin karşısına dikilerek onlara saldırması oldu. Karşı gelişme ise rejimin iletişim ve interneti keserek, İran halkını izole etme yoluna gitmesi oldu. Zaten rejimin protestocuları ‘DEAŞ mensubu’ ya da ‘ajan’ olmakla suçlamaktan başka, sokağı sakinleştirmek için önemli bir şey yapması pek olası değil.
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ilk başta halka hitap edip onları yatıştırmak için ahlak polisinin yaptığının yanlış olduğunu, soruşturma açılacağını ve sanki kendi kızlarından biriymiş gibi ölen kızın ailesinin acısını paylaştığını söyledi. Halkın protestolarının sebebi bu suç olsaydı, rejim soruşturma açılacağını açıklayarak ve ilgilileri cezalandırarak insanları sakinleştirebilirdi. Ancak rejimin krizi varoluşsaldır. Sadece yaşam koşulları veya bireysel ihlaller ve uygulamalarla ilgili değildir. Teokratik sistem artık kabul edilebilir veya etkili bir sistem değil. Zira Dini Lideri ve din adamlarını kutsallaştırma dönemi sona erdi. Bu kişiler göstericilerin gözünde artık yolsuzluk ve baskının sembolü haline geldi. Bugün İran, vatandaşlarını beslemeyen askeri başarılarıyla övünen fakir bir ülkedir.
Mevcut protestolar, üniversite gösterilerinden tutun 2009'da başkentte rejimlerine karşı isyan eden din adamlarının önderlik ettiği kitlesel protestolara, geçim nedenleriyle şiddetli bir şekilde patlak veren 2017 protestolarına ve kırsal ve uzak illerde aylarca süren 2019 protestolarına kadar birbiriyle bağlantılı bir zincirdir. İşte şimdi Kürdistan'da patlak veren protestolar, Tahran'a kadar ulaştı. Protestolar rejimi zayıflatmaya devam edecek ve en nihayetinde şu anda vermeyi reddettiği tavizleri vermek zorunda bırakacak.