Bekir Uveyda
TT

Politikacının kumarı: Tehlike ve gereklilik

İngiliz İşçi Partisinin geçen Pazar düzenlediği yıllık konferansına, Liz Truss başkanlığındaki Muhafazakar hükümetin ilk bütçesini hedef alarak başlamasında şaşırtıcı bir yan yok. Bütçe siyasi olarak bir yıldırım etkisi yaratan ve özellikle ABD doları karşısında sterlinin değerini olumsuz etkileyen bir sürpriz oldu. Sürprizin nedeni, Cuma günü açıklanan Hazine Bakanı Kwasi Kwarteng'in bütçesinde yer alan olağanüstü vergi indirimleriydi. Söz konusu bütçeye yıllık bahar bütçesinden önce sunulduğu için mini bütçe denir. Bay Kwarteng'in cesur eylemi, ertesi gün Londra gazetelerinin ön sayfalarının çoğunda kumar olarak tanımlanmayı hak etti. Bütçe kararı büyük olasılıkla, aristokrat İngiltere’nin geleneksel çevreleri dışından Başbakanlık konutunun bitişiğindeki Maliye Bakanı'nın ikametgahı Downing Sokağı 11 Numara’nın anahtarlarına teslim alan ilk politikacının fikirlerinin ürünü değildi. Muhafazakar Parti’nin en büyük destekçisi olan Daily Mail gazetesinin Cumartesi sabahı nihayet ilk gerçek muhafazakar bütçe manşetiyle çıkması da bunun delili.
Analiz, yazarın konunun derinliklerine dalmasını gerektirdiğinde, ekonomik meselelerde uzman olanlar vergi indiriminin ne anlama geldiği konusunda daha bilgilidirler. Ancak genel bağlamda, özellikle Batı toplumlarında vergilerin, oyuncuların anlık kazanımlar ya da uzun vadeli seçim kazanımları elde etmek amacıyla birbirlerine attıkları bir siyasi top olduğu bilinir. İngiliz cephesinde, görünüşe göre Liz Truss, Boris Johnson’ın halefi olma mücadelesi sırasında tekrarladığı vaatler konusunda birçok kişinin hayal ettiğinden daha ileri gitme macerasına atılmaya karar verdi. Truss seçim yarışı sırasında yüksek enerji fiyatları ve yüksek yaşam maliyeti sorunuyla yüzleşmenin vergi indirimleri gerektirdiğine inandığını tekrarlamıştı. Sayın Truss’un çok yüksek gelirli kişiler için vergi indirimiyle yetinmeyip, toprak, fabrika, şirket ve çiftlik sahipleri dahil olmak üzere zenginlerin ödediği bir dizi vergiyi tamamen iptal etmekte tereddüt etmemesi, Muhafazakar Parti çevreleri için bile bir sürprizdi. Söz konusu vergi kesintileri ve muafiyetleri, artan enerji faturalarına karşı tüketicileri desteklemek için 60 milyar sterlin tahsis edeceği bir zamanda, hükümeti yaklaşık 45 milyar sterlinden mahrum bırakacak. Bu da devlet hazinesinin ani vergi kesintisi adımıyla yüzleşmek için gereken parayı elde etmek amacıyla rezervlerden borçlanmaya yönelmesi demek.
Böyle bir işin Liz Truss'un istediği tam tersi aksiliklere yol açmadan geçmesi muhtemel değil. Nitekim sterlinin bir önceki günün sabahı ABD doları ile neredeyse aynı seviyeye gelecek kadar hızla değer kaybetmesi, tehlikeli göstergelerden ilkiydi. Ayrıca, yüksek fiyatların acısını toplumun çoğunluğunu oluşturan orta sınıf ve düşük gelirli aileler veya genel olarak yoksullar çekerken, zengin kesimleri tüm vergilerden muaf tutmak, gerekli olsa bile, kumarın ötesinde bir icraat. Bunun sonuçları korkunç olabilecek bir halk öfke patlamasına bir tür kışkırtma olduğunu söylemek belki de abartı olmaz. Ancak, siyasi kumarı yalnızca politikacılar oynamaz. Halkların da şaşırtıcı bir şekilde bazen tehlikelerini umursamadan politik kumar oynadıklar görülebilir. Tıpkı geçtiğimiz günlerde, Mussolini'den bu yana ilk kez aşırı sağa yönelen İtalya'da olduğu gibi. Sağcı akımın birkaç yıldır Avrupa'nın seçim sahalarını ele geçirdiği doğru, fakat İtalyan sağ partiler koalisyonunun, İtalya’nın Kardeşleri Partisi’nin lideri Giorgia Meloni'yi Roma hükümetinin başına geçirecek ezici bir zafer elde etme başarısı, İtalyanların kendilerinin seçim sandıkları ile oynadıkları bir kumar. Bu kumarın Avrupa ufkunda muhtemel yansımaları olacak.
Evet, politikacının kumarı gerekli olabilir, ancak gerekliliği onu kendisinden beklenenin tam tersiyle sonuçlanma tehlikelerinden kurtarmaz. Örneğin, Yaser Arafat, müzakerelerin Dr. Haydar Abduşşafi başkanlığındaki Filistin resmi delegasyonu tarafından yürütüldüğü Madrid'den uzakta, Norveç'te İsrail ile gizlice müzakereler yürütme şaşırtmasına başvurduğunda, siyasi bir kumar oynamıştı. Filistinli lider, Washington'da Beyaz Saray'ın bahçesinde Oslo Anlaşması imzalandığında, küresel parıltıyı ve ışıltıyı cezbeden korkusuz bir siyasi kumara girişmişti. Bu kumar duyurulduğunda (9.13.1993) umut verici görünüyordu, ancak henüz yolun ilk yarısında topal bir ördek gibi tökezlemeye başladı, 30’uncu yılını tamamlamak üzereyken de neticesiz bir şekilde sona erdi. Kısacası, bir politikacı, başarılı olacağı umuduyla, istediği gibi kumar oynayabilir. Ama aynı zamanda en kötüsünü de beklemeli, kaderin hesaba katmadığı sürprizlerine hazırlıklı olmalı.