Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

30 Eylül saldırıları

Bazı tarihler doğası, tehlikesi, kurbanlarının sayısı gereği ve kendinden sonrasının öncesi gibi olmayacağını açıkça ilan ettiği için hemen tarihe geçer. 30 Eylül’de olan da buydu. Ukrayna, Rusya, Avrupa ve dünyada bir devrin sonuydu. Sahne gerçekten de eşsizdi. Referandum sonuçlarının yönetime taşıdığı 4 baron, Ukrayna'dan gelerek bölgelerini Rus Çarının ellerine teslim etti. Çarın onları hayal kırıklığına uğratması söz konusu değildi. Kırım ziyafetinden beri ülkesi Ukrayna'nın benzer bölgelerinin közlerini körüklüyordu. Bir imparatorluk havasında, Rusya Devlet Başkanı kalemini çıkardı ve imzasını attı. Kayıp eyaletleri "Büyük Rusya"ya bağladı ve sakinlerine yeni ikametlerinin "sonsuza kadar" süreceğini garanti etti. Ülkesinin kendisine sığınanları sahip olduğu tüm imkân ve kabiliyetlerle savunacağını dünyaya duyurmaktan da geri durmadı. Rus savunma doktrini, "kutsal Rusya"nın kaderi tehdit altında olduğunda savunmaya nükleer silahları katma olasılığını dışlamaz.
Sahne gerçekten eşsizdi. Çar neredeyse dans edecekti. KGB imparatorluğunda aldığı derslere rağmen duygularını dizginlemeyi başaramadı. Ruslara ve dünyaya hitap ettiği konuşmasında açık ve netti. Ağırlığını ve tüm kredisini ortaya koydu ve kartlarını açtı. Ona göre Ukrayna'daki savaş büyük bir savaşın parçası. Tek kutupluluk, sömürgecilik, sömürü ve tahakküm dünyasına karşı kitlesel ayaklanmanın bir parçası. Kendisini modeli, değerleri ve renkli devrimleriyle Batı karşıtı yeni dünyanın lideri olarak sundu. Bu, bir tür yeni Demir Perde duyurusuydu. Putin sanki nükleer cephaneliğe yaslanarak kızıl çizgiyi çizdi. O, ne "el-Kaide" liderinin kullandığı "tağut" ve "kafirler", ne de Humeyni devriminin kullanıma soktuğu "Büyük Şeytan" tabirlerini kullanmadı, ancak pratikte onlardan daha şiddetliydi; konuşması bir dizi saldırı içeriyordu. ABD, Avrupa ve Sovyetler Birliği'ne ihanet eden ve NATO trenine katılan ülkelere saldırıları içeriyordu. Konuşmasında Ukrayna'daki savaşı kutsal bir savaşa dönüştürdü. Ne pahasına olursa olsun durmadan ilerlemesi gereken bir varoluş savaşına dönüştürdü. Çok ileri gitti ve artık geri gidemez. Ordusunun sahadaki son gerilemeleri, tırmandırma arzusunu ikiye katlayacak. Şimdi bu onun sorunu ve dünyanın onunla sorunu.
Bunlar 30 Eylül’de yaşandı ve dünya bu tarihi asla unutamayacak. Çar, Eylül'e diğer aylardan esirgediği şeyi verdi.
Başlangıçta Eylül ayı hoş sahnelerle ilişkilendirilirdi. Öğrenciler zorunlu olarak yazdan çıkar ve okulların yolunu tutarlardı. Yapraklar sonbaharı karşılar ve ağaçlarına ihanet etmeye hazırlanırlardı. Kuşlar yaklaşan yağmurlardan ve rüzgarlardan korunmak için saklanacak yer ararlardı. Zaman kolaydı. Ne "kozmik köy" doğmuş, ne akıllı telefon dünyayı cebimize getirmiş, ne de sosyal medya harikalarını ve zehirlerini enjekte etmişti.
Daha sonra Eylül ayı içinde yaşanan başka tarihleri öğrendik. 1938'deki son gününde İngiltere ve Fransa, Hitler ve Mussolini'nin inadına boyun eğip Münih Anlaşması'nı imzaladılar ve böylece iki liderin hırsları ikiye katlandı. 1970 yılının bu ayında kaçırılan uçaklar Ürdün'deki "el-Savra Havalimanı"na indirildi, Ürdün ordusu ile Filistinli örgütler arasında çatışmalar çıktı ve "Kara Eylül" örgütü doğdu. 1972'nin bu sonbahar ayında, Kara Eylül örgütü başını uzatıp Münih'teki Olimpiyat Oyunlarında İsrail takımını rehin aldı. Eylül, tarihlerle dolu bir ay. Bu ayda Nikita Kruşçev, Ukraynalı bir köylü gibi öfkesini ifade ederek BM Genel Kurulu oturumunu bozdu. Irak ile İran arasındaki uzun savaş patlak verdi. Camp David Anlaşmaları imzalandı. Yaser Arafat, İzak Rabin ile el sıkıştı. En ünlü batık gemi olan Titanik'in enkazı bulundu. İlk gününün daha sonra Muammer Kaddafi dönemi gibi İkinci Dünya Savaşı’nın başlangıcı olduğu da unutulmamalı.
İçinde bulunduğumuz yüzyılın ilk yılında, ünlü "11 Eylül saldırıları" bu ayın tarihlerinin başına geçti. Başarı modelleri, gücü ve hegemonyası ile Batı düşmanlığı, Usame bin Ladin'in davranışlarının arkasındaki itici güçtü. Putin ve bin Ladin iki farklı dünyaya ait ve aralarındaki 5 yaşa rağmen aralarında bir karşılaştırma yapmak doğru değil. İki gezegenden ve iki sözlükten iki adam, ancak her ikisinde de Batı'ya düşmanlık ipi çok derinlerde. Düşmanlık ipi, intikam ve hesaplaşma arzusu derin. Büyük darbeler indirmek için tarih olarak Eylül’ü seçmiş olsalar bile bir terör örgütü lideri ile bir süper gücün başkanını karşılaştırmak doğru değil. Bin Ladin, zorlu ve zafer kazanılması zor Afganistan’ın Sovyetler Birliği’ni uğrattığı yenilgiye ABD'nin de uğraması umuduyla onu Afgan tuzağına çekmeyi hayal etti. Şimdi de Putin Ukrayna tuzağında ABD'yi küçük düşürmenin hayalini kuruyor.
30 Eylül konuşması dünyayı çıkmaza soktu. Bir ülkenin sınırının başını kesen, gaz boru hatlarını da keser. Kim bilir, Putin sonbahar ve kışa bahis oynuyor olabilir. Fransa’nın Zafer Takı’nın ışıklarının loş veya karanlık olduğunu gördüğünde üzülmeyecek. Yahut Almanların soğuktan dişlerinin takırdadıklarını ya da İngiliz ailelerinin mum ışığında oturduklarını gördüğünde üzülmeyecek. 30 Eylül konuşmasının en tehlikeli yanı, Batı'ya Putin'i kabul edilebilir bir bedelle ikna etme fırsatı bırakmamış olması. Programının Ukrayna'dan daha büyük ve tehlikeli olduğunun ortaya çıkması. Tarihler üzerinde uzun süre durduğu açıktı. Konuşması için 2015 yılında kuvvetlerinin Suriye'ye girişini gizlice kutladığı bir günü seçti. Dahası kim bilir, Ekim'i Batı'nın iradesi için belirleyici bir teste dönüştürmeyi seçmiş olabilir. Tıpkı Kruşçev'in 60 yıl önce Küba füze krizinde yaptığı gibi.
30 Eylül saldırıları, Çar'ın sonbaharı sevdiğini gösteriyor. Soru şu; bu sefer kimin sonbaharı olacak, Ukrayna'nın, yoksa Rusya'nın sonbaharı mı? Avrupa'nın, yoksa dünyanın sonbaharı mı?