Rıdvan Seyyid
Lübnanlı akademisyen, siyasetçi- yazar Lübnan Üniversitesi'nde İslami ilimler profersörü
TT

Ahlak ve üstünlük konuşmaları

Meşhur ABD’li yazar Joseph Nye, ‘Ahlak Önemli Midir? F.D.Roosevelt’ten Trump’a Başkanlar ve Dış Politika’ (Do Morals Matter? Presidents and Foreign Policy from FDR to Trump) kitabını yayınladığında Fransız ‘Le Monde’ bunun en büyük alaycısı olmuştu. Bir Alman eleştirmen, sorunun ahlakın Amerikan dış politikasında bir şey ifade etmemesi değil, Joseph Nye'nin sorusunda ciddi olması olduğunu söyledi. Kitabın bölümlerine bakıldığında da anlaşılacağı gibi Joseph Nye, meseleyi alay konusu kılmıyor, hafif eleştiri ve tavsiyeyi birbiriyle karıştırmıyor, aksine bunun Amerikan kültürünün yenilenmesine katkı sağladığına inanıyor.
Son otuz yıl içerisinde hem ABD’de hem de Avrupa ve NATO ülkeleriyle olan dış ilişkilerinde işler çok değişti. Nye ne eski ne de yeni bir evangelisttir. Ancak aydınlar ve kamuoyu çevreleri arasında hala İncil'e göre ‘dağdaki şehrin’, yani saf veya kutsal şehrin değerlerini taşıyan güçlü veya etkili gruplar var. Joseph Nye, Huntington ve Fukuyama gibi farklı kökenden olanlar bile, ilk anayasa babalarının yaptığı gibi hâlâ ahlaki üstünlük iddiasında bulunuyorlar. Bu kültür, iç savaşın ardından federal sistemin başarısından sonra gelişti ve dışarıyla ilişkilerdeki standartları veya kabulleri içeriden daha çok memnun etti.
Neden şimdi ahlaki üstünlük kültürü ve bunun ABD dış politikası üzerindeki etkileri, Rusya ve Çin ile gerilimler ve nihayet Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşı hakkında konuşuyoruz? ABD tarafından gündeme getirilen veya müdahale edilen tüm bu sorunlarda Amerikalılar, Amerikan kültürünü karakterize eden ve dünya çapında Amerikan müdahale politikalarını etkileyen ahlaki karakteri vurgulamaya hevesli oldular. Örneğin Japonya’ya karşı atom silahının kullanılmasını şiddetle kınamayan Joseph Nye, Kore Savaşı’nda kitle imha silahları kullanmadığı için Başkan Truman’ın davranışını da ahlaki buluyor! Ayrıca diğer başkanların, hatta Donald Trump’ın da şu ya da bu davranışı için her zaman (ahlaki) bir bahane bulur. Ancak kendisini Vietnam Savaşı fitilini ateşleyen üç Amerikan başkanının karşısında bulur: Kennedy, Johnson ve Nixon.
Ahlakın halen cesaret verici bir rol oynadığı ölçüde, geçtiğimiz yıllarda son onlarca yıl içerisinde Amerikan ulusal çıkarlarına da sıkça atıfta bulunulmaktadır. Bunu, şu veya bu müdahalenin milli çıkar tarafından haklı görülmesi anlamında kullanıyorum. Ancak, Somali, Bosna, Kosova ve Afrika’nın diğer bölgelerine, Asya veya Avrupa’ya müdahaleye, küresel güvenlik ve insan hakları dışında hiçbir gerekçe bulamıyor! Joseph Nye dini özgürlükler dosyasını genişletiyor. Çünkü ahlaki karakter, Myanmar’da Rohingya Müslümanlarının ve Sincan’da Uygurların uğradıkları zulümlerde açığa çıkıyor. Tam da burada Amerikan özgürlük ilkeleri en iyi tezahürleriyle ortaya çıkıyor!
Nye, ABD’nin önderlik ettiği ve yürütmekte olduğu teröre karşı küresel savaşın kaderi üzerine yargılarında taraflı davranıyor. Bunun nedeni ABD'nin özellikle Irak’ı işgal ederek el-Kaide'nin canlanmasına ve DEAŞ’ın yükselişine yol açmış olmasıdır. Zira bu savaşlar devlet yapılarının yıkımına neden oldu ve uzun süreli nefretleri körükledi. Eğer ABD’nin Afganistan’ı el-Kaide'yi yola getirmek için işgal ettiğini söylüyorsak, Irak’ı işgaline ne demeli? Gerekçenin var olmayan kitle imha silahlarının imhası ya da diktatörü devirip demokrasi ve insan hakları inşası olduğu doğru mu? Joseph Nye bu konuda kararsız. Ancak Taliban’ın ve Saddam Hüseyin’in tahammül edilemez oluşlarıyla teselli buluyor! Bu yargı stratejik mi yoksa ahlaki mi? Bir stratejist olarak Nye, ABD’nin hegemonya döneminde (1990-2008) (tabii ki o böyle isimlendirmiyor) özgür olduğunu, politikacılarının ise Amerikan gücünün geleceği için kararlar alabileceklerini hissettiklerini söylüyor. Dolayısıyla fetihlerde ahlâk önemli bir rol oynamamış oluyor. Yine de şaşırtıcı olan, Irak’ın işgaline çok az kişinin gerçekten itiraz etmesidir. Çoğunluğun Saddam’ın kitle imha silahlarının bulunduğu iddialarına inandığı için mi? Nye buna inanmıyor, ancak aynı zamanda ‘ABD'nin Irak’ta veya Venezuela’da demokrasiyi inşa etme yeteneği hususunda’ çok şüpheci görünüyor!
Bu şüphecilik de nereden? Stratejik ve ahlaki güdüler artık mevcut olmadığı için mi? Özellikle stratejik dürtüler güçlü bir şekilde mevcuttur. ABD için büyük ve küçük rakipler ortaya çıktı ve hedeflerine ulaşmak için onlarla sert veya diplomatik bir şekilde uğraşmak zorunda kalıyor ve kimi zaman ahlaki ve stratejik ruhunu görmezden geliyor. Trump, daha fazla ödeme yapmadığı taktirde Avrupa’yı NATO’yu bitirmekle tehdit ediyor. Aynı şey Suudi Arabistan için de geçerli. Ancak Avrupalılardan ve Suudilerden orduların kullanımı karşılığında daha fazla ödemelerini istemek, Amerikan ‘misyoner ordusunun’ paralı asker gruplarına dönüştürülmesinden ibarettir (ulusal çıkar ve ahlak!). Başkan Trump, topraklarındaki El Udeyd Hava Üssü’ne 8 milyar dolar harcadığı için Katar’a övgüde bulundu. Nye durumdan memnun değil, çünkü mesele bir mesaj ve hatta pragmatizm olmaktan çıktı. ABD, büyük orduları tutmak için müttefiklerinden yardım isteyecek kadar bir zayıflık seviyesine mi ulaştı?
Joseph Nye’nin kitabı Rusya-Ukrayna savaşına yetişemedi. ABD, silahlanmada, müttefiklerde, enerji sağlamada ve aslında her şeyde üstün görünüyordu. Ukrayna’ya ve başka yerlere akıtılan milyarlarca dolardan bahsetmiyorum bile. Bu devasa cömertliğin ortasında bir ‘mesaj ve ahlak’ devleti menfaatlerini unutmaz. Fransa Cumhurbaşkanı Macron, ABD’lilerin doğalgazı normal fiyatın dört katına satmasından şikayet etti!
Politize olmuş Amerikalılar stratejik ve ahlaki üstünlüğe inanmak istiyor. Nye’nin bahsi geçen kitabını inceleyen Fransızlar, 2014’ten bu yana benzer temalı dört kitaptan bahsettiler. Bir kez daha, ABD Irak’tan ayrılacağına inanmazdı. Fakat 2015’te DEAŞ karşısında on binlerle döndü, onlarca ülkeyi de beraberinde getirdi. Bazıları onun bu seferberliğini, Kuveyt işgali sırasındaki seferberliğine benzetti. ABD DEAŞ tarafından doğrudan tehdit edilmemesine rağmen, öyleyse neden stratejik ve ahlaki saiklerin (insanları ve medeniyeti savunmak gibi) Amerikalıların Irak'a dönüşünde rol oynadığı iddia edilemiyor? Şimdi yine çıktılar, fakat İranlılar Kürt bölgesinde 2 bin Amerikalı olduğu söylüyorlar!
Nye’nin ahlak anlayışını bir süreliğine bir kenara bırakalım ve diğer argümana yönelelim: ABD sonrası dünya! Bu mantıkla ABD, post-Amerikan döneminin gelmemesi için uğraşıyor. Ayrıca dünyanın her yerinde birkaç cephede hareket ederek Soğuk Savaş’taki davranışının benzeri bir davranış sergiliyor. Büyükler, stratejik bir savaşın başlayacağı ve onu kimin başlatacağına karşı uyarıda bulunuyorlardı. Putin, Kırım’dan (2014) sonra tüm Ukrayna'yı işgal etti. ABD, savaşın başladığını haber veren zili birilerinin çalmasını mı bekliyordu? Şüphesiz Nye, Fukuyama’nın 2016’da çıkan “Kimlik: Haysiyet Talebi ve Hınç Siyaseti” kitabını biliyordu. Fakat Fukuyama, toplumlar, onların rekabetleri ve etkileşimleri üzerine çalışıyor. Nye’in bir devlet ve ahlak adamı, stratejik politikalarının olması muhtemeldir. Ancak iki dosya neredeyse iç içe geçmiş durumda. Bunun nedeni, ABD’li politikacıların ve entelektüellerin stratejik güçlerinin çok azıyla hareket ettiklerini iddia etme eğilimleridir. Avrupalılar için uygun olan, Rusya veya ABD başkanından emir almak değil, ortaklık müzakereleridir.
Her halükarda herkesin neler olacağını görmek için beklemesi gerekecek. Rusların, Çinlilerin ya da her ikisinin birden yerini aldığı bir pozisyona gelmemek için ABD’nin gücünün, sabrının ve mücadelesinin boyutu ne olacak? Fransızlar, büyük krizlerde kimsenin ahlak hakkında soru sormadığını söyler. Fukuyama, ABD’nin zengin deneyimi sayesinde -son yıllarda içeri ve dışarı arasında kaybolmuş görünse de- bir sır ve sihre sahip olduğunu iddia ederken, aslında ‘tatmin olunan bir ahlak’tan bahsediyor.