Hazım Sağıye
TT

İşgalcilerinin anlatılarında Suriye

Son zamanlarda İran'da patlak veren halk hareketi ile birlikte Suriye, İran rejimi ve yandaşlarının dilinde şu şekilde anılmaya başladı: Onlar -yani Batılı güçler, düşmanlar, casuslar ve çevrelerinde birleşenler- Suriye'yi yok etmeye çalıştıkları gibi İran'ı da yok etmek istiyorlar.
Bundan önce ve Rusya'nın Ukrayna'ya açtığı savaşla birlikte, giderek daha fazla dolaşıma giren Rus anlatısı ise Suriye'den şu şekilde söz ediyordu: Kötülük Suriye'de yenildiği gibi Ukrayna'da da yenilecektir.
Ama nihayetinde bu iki anlatı, iki bölümden oluşan tek bir anlatı. İran bölümü sorunu açıklıyor; komplo. Rus bölümü çözümü açıklıyor; kutsal ateş. Yanmış toprak. Kirleneni arındırma.
İşte katil kurbanın hikayesini, hırsız çalınanın hikayesini böyle anlatıyor ve bundan uygun ‘dersler’ çıkarıyor. İki anlatı da elbette hikayeye bir kurtarıcı komutan yerleştiriliyor. İran örneğinde, bu komutan öldürülen General Kasım Süleymani. Rusya örneğinde, Ukrayna'daki savaşta yaşanan aksilikleri durdurması umuduyla yeteneklerine başvurulan ‘Suriye kasabı’ General Aleksandr Vladimiroviç Dvornikov.
Suriye, her durumda sessiz bir varlıktır, sadece işgalcileri onun adına konuşabileceğinden onu ve tecrübesini onlar temsil ederler. Bunu özellikle de destan kahramanları gibi sürekli yazgısal olarak hedef alındıklarına bir tanık olması için Suriye’nin zorunlu sessizliğini kullandıkları kendi sıkıntı ve felaketleri ile mücadele sırasında yaparlar. Elbette ne Rusya ne de İran, başka bir konuda başka bir anlatıya nasıl izin vermezlerse, Suriye ile ilgili başka bir anlatının ortaya çıkmasına da izin vermezler! Suriye'ye ilişkin bu sahte ve çoklu hatırlatmalar, suçlunun cinayetini gözden geçirme, silah testlerine eşdeğer bir şekilde yalanların test edildiği bir yer oluşturma, zaferin kazanıldığı ve tamamlandığı, Suriyeli kurbanın tamamen öldüğü konusunda kendisine güvence verme eğiliminin birleştiği bir karışım içerir.
Bunun gibi sert ve kaba bir anlatı ancak pek çok kişinin ‘bilgi çağı’ olarak tanımladığı bir zamanda ‘anlatılan’ kaba bir eyleme benzer.
Gerçek şu ki, İran-Rus eylemini ve anlatımını ‘sömürgeci’ veya ‘emperyalist’ terimleriyle betimlemek pek bir şey ifade etmez ve biraz da yanıltıcı olabilir.
Sömürgeciliğe mensup olanların sömürge tarihlerini gözden geçirirken, ezici çoğunluğunun ve geniş bir kısmının, İran-Rus zafer dilinin tamamen aksi olan özür dileyici bir dil benimsediğini görürüz. En azından demokratik ülkelerde, erken dönem sömürgeciliğin neredeyse yok ettiği eski kültürleri ve kimlikleri yeniden canlandırmaya yönelik girişimlerin sayısı çok.  İran ve Rusya'nın egemen siyasi kültürlerinin ise böyle bir endişesi yok. Ukrayna milliyetçiliğinin varlığının tekrar tekrar inkar edilmesi ve ‘neo-Naziler’ şeklinde sınırlandırılması, bu eğilimin sadece son ve en açıklayıcı ifadesi. Dahası eski sömürgeci eylem ve uygulamalar, onlara karşı acımasız davrandıkları ve bazılarının tarihlerinin onlara gebe olduğunu söylediği gelişme fırsatlarından belki de mahrum bıraktıkları kolektif kimlikleri kapsıyor. Suriye'deki İran-Rus uygulamaları ise varsayılan, devletinin bağımsızlığını kazanmasının üzerinden çeyrek asırdan fazla bir süre geçen bir ulusal kimliği kapsıyor. Buna ek olarak, sert ve yerel halkı küçümseyen Avrupa sömürge uygulamalarına, özellikle Rusya ve İran'ın geride bıraktığı boş ve yanmış toprakla ölçüldüğünde hiçbir ateşli anti-emperyalistin inkar edemeyeceği ve yararlarını görmezden gelemeyeceği önemli maddi ve kültürel, kurumsal ve politik gelişmeler eşlik etti.
Yaygın rakamlara göre, Suriyeliler ile Fransız işgali arasında 26 yıllık bir süre boyunca devam eden büyük çatışmaların insani maliyeti şöyle: Maysalun Savaşı'nda (1920) 150, Temmuz 1925’teki ‘Büyük Suriye Devrimi’nin bastırılması sırasında 4 bin 213, 1945'te Şam'ın bombalanması sırasında 600 kişi öldü. Bunlar, sürekli bir askeri cepheden diğerine geçerken General Süleymani'yi hızlı bir kahvaltı olarak bile tatmin etmeyecek rakamlar. Aynı şey General Dvornikov'un fazla olan iştahı için de geçerli. 2003 yılında Londra, o yıl girişilen Irak savaşına karşı tarihinin en büyük gösterisine tanık olmuştu. Altmışlı yıllarda ABD ve diğer Batılı ülkelerde Vietnam Savaşı'na karşı olan büyük protesto hareketi hala hatırlanıyor. Tahran'da veya Moskova'da İran-Rusya’nın Suriye'yi yok etme politikasına karşı mikro ölçüde bile herhangi bir itiraz veya protestoya izin verildi mi?
Bu özellikleriyle Suriye hakkındaki İran-Rus anlatısı, mutlak vahşetten başka adı olmayan bir eylem hakkında bir mutlak vahşet anlatısı haline geliyor.
Bu eyleme yanıt vermek ise en azından yakın gelecekte kimsenin elinde değil. Ancak bu eylemin anlatısına verilecek yanıt, bireylerin ve grupların deneyimleri ile Suriye tarihini ve gerçekliğini olduğu ve hep olduğu gibi, allayıp pullamadan, iddialarda bulunmadan keşfetmeyi sürdürmeyi birleştiren bir Suriye anlatısının geliştirilmesiyle başlar.
Bu arada Suriye'de kurulan İran-Rus iş birliği güçlü bir şekilde ilerliyor. İran’ın Ukrayna'da Ruslara armağanı olan İHA’lar, bu vahşileşme savaşının nasıl tek olduğunu söylüyor; savaşta iş birliği yapanlar emperyalizme karşı savaştıklarını söylüyorlar, Suriyelileri ve Ukraynalıları da emperyalizm için çalışmakla suçluyorlar!
Suriye'nin kendisi hakkındaki anlatısının, tıpkı Ukrayna'nın anlatısının bundan kurtulması gibi, bu tuzağa düşmekten kendisini kurtarması iyi olacaktır.