Nebil Amr
Filistinli siyasetçi ve yazar
TT

İsrail’de olan şey nasıl oldu?

Gerçekten de İsrail, tuhaflıklar ve acayiplikler diyarı. En tuhaf yanı da parlamentoda en fazla sandalyeye sahip olanın mağlup bir şekilde muhalefete gitmesine, en az sandalyeye sahip olanın ise galip bir şekilde başbakanlık koltuğuna oturmasına izin veren siyasi sistemidir. Önceki seçimlerde olan buydu.
Aynı şekilde İsrail'de son seçimler, başka yerlerde nadiren görülen bir denklem üretti: Bir önceki turda başbakanı devirenler, sonraki turda onu omuzlarda taşıyarak geri getirdiler. Burada kastedilenler Lapid ve Gantz'ın ‘değişim’ hükümetini kuranlar ve Mansur Abbas'ı denge merkezi olarak tanımlayanlardır.
Peki bu nasıl oldu?
Değişim hükümeti, önceki seçimlerde Netanyahu'nun koalisyonunu bir oy ile mağlup etti. Görev süresinin ortasında hükümetten kaçanlar kaçtı kalanlar kaldı. Beraberlik duruma hâkim oldu ve beşinci kez seçimlere gidilmesi gerekti.
Başbakanlık koltuğu olmadan artık hayattan tat almayan Netanyahu, dönüş savaşında kullanmak için hiçbir dakikayı ve hiçbir oyu kaçırmadı. Tahta geri çıkmak için verdiği ölüm kalım mücadelesinde büyük, küçük kullanılmadık hiçbir şeyi bırakmadı.
Bildiğimiz yeteneğiyle Netanyahu derin ‘sağ’ kampının saflarını birleştirmeyi başardı. Aynı yetenekle, ittifak ilişkilerinin kırılganlığından ve tarafları arasındaki iç rekabetin şiddetinden yararlanarak muhaliflerin kampına oynadı. Muhalif kamp, safları birleştirmeyi başaramadı. Zira Araplar üç parçaya bölündü. Soldan geriye kalan son taraf birliği sağlamayı başaramadı. İşçi Partisi’nin sandalyeleri azaldı. Meretz, 130 binden fazla oyu heder ettikten sonra barajın altında kaldı. Aynı şekilde Arap Balad Partisi (Tecemmu/Ulusal Demokratik Birlik Partisi) 120 binden fazla oyu heder ederek barajın altında kaldı. Araplardaki seçmen katılımı yüzdesi Yahudilerde olduğu kadar artmadı. Tüm bunlarla Netanyahu’ya adeta altın tepside bir zafer sunuldu. Bu, Netanyahu’nun bir oy çoğunluğu beklediği sıradan bir zafer değildi. Aksine, kendisine güçlü sağ kasına dayanan rahat bir çoğunluğa sahip bir hükümet kurmasını sağlayan ve aynı zamanda muhaliflerin güçlerini dağıtarak kendisine karşı etkili bir ittifak kurulma olasılığını zorlaştıran bariz bir zaferdi.
Netanyahu’nun rakipleri iktidarda oldukları bir yıl boyunca yaptıklarını yapmasaydı şu anda bunlar olmazdı. Onlar zayıf bir yönetim sergilediler ve Netanyahu’nun mirasından kaçamadıklarını gösterdiler. Netanyahu’ya bağlı olmaları onların onun bir alternatifi değil de gölgesi gibi gözükmesine sebep oldu. Filistin sorununun siyasi çözüm yerine ekonomik çözüm formülünü benimseyerek Netanyahu’nun ortaya attığı önerilerle pazarlık yaptılar. Baskı ve öldürmede daha ileri gittiler. Hatta iktidarda oldukları yıl, Gazze ve Batı Şeria'daki Filistinlilerin cesetlerinden akan en yüksek kan miktarı kaydedildi. Filistin Yönetimi’ne yönelik tutum ve politikada da Netanyahu’dan farklı değillerdi. Onun gibi tamamen yönetimle bağları kopardılar. Netanyahu’nun ‘Sen sadece bizim güvenlik ajanısın’ şeklinde yaptığı muameleyi yaptılar ki bu geriye başka hiçbir şeyin kalmadığı anlaşmalarda belirlenen koordinasyon sınırını oldukça aşıyor.
Netanyahu'nun kümesine altın yumurtlayan tavuk, Arap toplumunun seçimleri ele alış biçimiydi. Halbuki basit, doğru ve denenmiş hesaplamalar, Arap merkezinin Netanyahu'ya ve tehlikeli sağ grubuna karşı garanti belirleyici bir güç olabileceğini gösteriyordu.
Araplar iki kez hata yaptılar. Birincisi Yahudilerin yaptığı kadar oy potansiyellerini harekete geçirmediler. Arapların oy oranının anketlerin gösterdiğinden birkaç puan daha yüksek olduğu doğru, ancak Yahudi oylarının benzeri görülmemiş yoğunluğu bu artışı etkisiz hale getirdi. İkinci hataya gelirsek, Arap siyasi güçleri, kendi iç rekabetlerinde en büyük çabayı göstererek seçim savaşlarına girdiler. Böylece söylem düzeyi düştü ve zahiri amaç, her oluşumun rakibine üstünlüğünü kanıtlamak oldu. Bunun gibi bir durum rekabet değil, sadece kibirdir.
Son olarak, beşinci seçim süreci, Arapların Knesset'teki temsilinde giderek artan bir azalma ve Netanyahu karşıtı koalisyondaki artan bölünmeyle kapandı ve İsrail'deki Arap statüsünü kökünden söküp atmak isteyen güçlere daha yüksek ve daha güçlü bir pozisyon verdi.
Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Kudüs'teki Filistinlilere ve onların otoritelerine, varlıklarına ve haklarına karşı genel hükümet eğiliminde aynı etki gücü devam ediyor.
Kötü ile en kötü arasında bir karşılaştırma yapacaksak olursak; İsrail’de yaşanan şey, kötü kaybetti ve en kötü olan kazandı. Asıl üzücü olan ise Arapların buna büyük katkısının olmasıdır.