Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

Akıl, ışık-nur ve aydınlık

“Bitkiler akla sahip değildir. Onu içinde tek bir deliğin bulunduğu bir sandığa kapatsan da o, ışığın geldiği deliğe yönelip ışığı takip ederek oradan çıkar. Bize ne oluyor ki akıllı olduğumuz halde O, NUR'u takip etmiyoruz." (Necip Mahfuz)
Işığın-nurun canlıların hayatındaki etkisi reddedilemez bir gerçektir. Her canlı büyümek ve daha olgun hale gelmek için ışığa-nura ihtiyaç duyar. İnsan da bu ihtiyaçtan müstağni değildir. Ancak insan, diğer varlıkların aksine bazen kendisine sunulan ışıktan-nurdan yararlanmaz. Yararlanmak bir tarafa bu nuru-ışığı söndürmek ve yok etmek ister.
Kur’an’a bakıldığında başta Allah Teâlâ’nın kendi zatı[1] olmak üzere göndermiş olduğu vahyin[2] de  “nur” metaforuyla tasvir edildiği görülecektir. Bu tasvir, bir önceki paragrafta yapılan açıklamayla birlikte okunduğunda şu çıkarıma ulaşmak mümkün olur; “Nasıl ki tüm canlılar hayatlarını devam ettirmek için ışığa-nura ihtiyaç duyuyorlarsa insanın da doğru yolu bulmak için başta Allah’a sonra da O’nun ışığı-nuru olan vahye ihtiyacı vardır. İnsanın bu ihtiyacını bilen Yüce Yaratıcı,  “Ey insanlar! İşte size Rabb’inizden apaçık bir delil geldi ve işte size, aydınlatıcı bir ışık olan Kur’an’ı gönderdik!”[3] buyurarak nur konusunda doğru rehberliği yapmıştır. Kur’an’a “nur-ışık” anlamına gelen bir isim verilmesiyle, onun insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak amacıyla gönderildiğine de dikkat çekilmektedir.
İnananların koruyucusu, yardımcısı, dostu ve velisi olan Allah; onları her zaman karanlıklardan aydınlığa çıkarmıştır.[4] Tevrat ve İncil’in de nur[5] olarak nitelenmeleri de Allah Teâlâ’nın her dönemde inananları karanlıklardan aydınlığa çıkarma lütfunun bir göstergesidir. İnkâr edenler ise gözlerini bu nura-ışığa kapattıkları için Allah’ın otoritesini ve hükümlerini hiçe sayarak kendilerini ilâhlaştıran insan ve cin şeytanlara, yani tağutlara tabi olmuşlardır. Bu azgın şeytanlar da, onları aydınlıktan karanlıklara sürüklemişlerdir.[6]
İnsanları Rablerinin izniyle karanlıklardan nura çıkarmak ve kudreti her şeye üstün, her türlü hamde lâyık olan Allah'ın yoluna ulaştırmak için Hz. Peygamber’e indirilen vahiy nurunu[7]  söndürmek isteyenler her daim var olmuştur ve var olmaya devam edeceklerdir. Bu tipler ilâhî ışığa kucak açacakları yerde, Allah’ın nurunu ağızlarıyla uydurdukları yalan, iftira ve propagandalarla zihinleri bulandırıp söndürmek ve böylece lâf kalabalığına getirip hakikati karanlıkta boğmak isterler. Ama Allah’ın, —inkârcılar istemese de—  tertemiz gönülleri iman ve hakikat nurlarıyla aydınlatmak ve tüm Peygamberlerin getirdiği İslâm nurunu bütün cihana yayarak dinini/nurunu mutlaka tamamlayacağı[8] gerçeğini göz ardı ederler.
Şu hakikati de unutmamak gerekir ki; zalimlerin ve kâfirlerin karanlıklar içinde cehenneme doğru yol aldıkları günde, bu dünyada ilahi nurun aydınlığında yürüyüp imanları ve onun gereği olan salih amelleriyle nur-ışık kazananların nurları onların önlerini aydınlatacaktır.[9] Bu nurdan-ışıktan istifade etmek isteyen inkârcılar ve münafıklar, inananlara “Ne olur bizden tarafa bir bakın da, sizin nurunuzdan alıp aydınlanalım!” diye yalvaracaklar fakat alacakları cevap şu olacaktır: “Geriye (dünya hayatına) dönün de, nuru geçmişteki hayatınızda arayın!”[10]
Allah’a saygısızlıktan sakınmak-sorumluluk bilinciyle yol almak ve Allah resulüne iman etmek, hem dünyada hem de ahirette yolu aydınlatacak nuru elde etmenin yegâne yoludur.  Hayatlarını bu doğrultuda şekillendirenlere Allah Teâlâ, rahmetinden iki kat verecek, aydınlığında yürüyecekleri bir nur lütfedip onları bağışlayacaktır.[11]
Ey ilahi vahyin nurunda-ışığında yürüyen hakikat yolcusu! Bu yolda yürürken Allah’ın indirdiği nura inandığını söylediği halde ona sırtını dönenleri, bol bol “Nur” edebiyatı yapıp kendi kutsadıkları “nurlarını” pazarlayanları, nurun aydınlığında yürümek için yola çıkıp, renkli-cazip ışıkların cazibesine kapılıp peşlerine gidenleri,  İlahi nurun aydınlığında yürümenin zahmetli olduğunu görünce, nur ve nurculuk üzerine konuşup-yazanları hatta bu nurdan rahatsız olup onu yok etmek isteyenleri göreceksin. İşte böyle bir durumla karşılaştığında sana düşen görev;
“Allah’a, Elçi’sine ve indirdiği nura iman ettim.” deyip Kur’an’ın rehberliğiyle hayatına yön vererek, inkâr ve cehâlet karanlıklarını aydınlığa dönüştürmek için var gücünle cehd etmek-çalışmaktır. Zira bütün mahlûkat ışığa ve aydınlığa doğru hareket ederken sana ne oluyor da sen onlar kadar olamıyorsun!

[1] en-Nûr 24/31
[2] eş-Şûra 42/52; el-Hadid 57/9
[3] en-Nisâ 4/174
[4] el-Bakara 2/257; el-Mâide 5/16
[5] el-Mâide 5/44,46
[6] el-Bakara 2/257
[7] İbrahim 14/1
[8] es-Saf 61/8; et-Tevbe 9/32
[9] el-Hadid 57/12
[10] el-Hadid 57/13
[11] el-Hadid 57/28