İlyas Harfuş
Lübnanlı gazeteci ve yazar
TT

Ukrayna savaşı: İtfaiyeci Çin için bir fırsat!

Savaşa gitme kararı, dönme kararından her zaman daha kolaydır. Genelde bir savaş ancak bir tarafın zaferi ve diğerinin yenilgisi ile sona erer. Daha da iyisi, çatışmanın iki tarafını birlikte ‘zafer’ elde ettiklerine ikna eden bir uzlaşma yapılabilir. Ancak Rusya'nın Ukrayna savaşı durumunda iki tarafça belirlenen koşulların ve hedeflerin çıtası o kadar yüksek ve katı hale geldi ki bu, çatışmayı müzakere yoluyla çözmeyi daha da zorlaştırdı.
Rusya’nın bir yıl önce Ukrayna topraklarını işgal etmesiyle başlayan ancak toprakları geri almaya çalışan cesur bir Ukrayna müdafaasına dönüşen iki ülke arasındaki bir savaştan söz ettiğimiz doğru. Ne var ki artık bu savaşı çözmenin veya daha tehlikeli noktalara taşımanın anahtarlarını iki adam elinde tutuyor. Ülkesinin siyasi kaderi ve uluslararası prestiji artık savaşın sonucuna bağlı olduğu için Vladimir Putin yenilginin ağırlığını kaldıramaz.
Ukrayna'yı finanse etmek ve savaş kapasitesini artırmak gibi daha büyük bir yük altına giren Joe Biden da devlet ilişkilerinin dayandığı ve toprakların işgal edilip halkların kaderinin silah zoruyla kontrol edilmesine engel olan kuralların çökmesi pahasına bu çatışma sayfasını kapatmanın bedeli olarak, Rusya Devlet Başkanı’nın Ukrayna topraklarının yaklaşık beşte birini yutmasına izin veremez. Batılı güçler, Saddam Hüseyin ve Slobodan Miloşeviç'e ve tabii onlardan önce Adolf Hitler'in yapmasına müsaade etmedikleri şeyi, Vladimir Putin'in yapmasına da müsaade etmeyeceklerdir.
Sadece siyasi bir mücadele ve toprak mülkiyeti tartışmasıyla karşı karşıya değiliz. Ortada bunun daha da ötesinde, Soğuk Savaş dönemine ve iki kampa kadar uzanan bir ideoloji çatışması var. Bu, ABD Başkanı’nın tanımıyla; halkların kendi kaderini tayin etme hakkına saygı duyan demokratik rejimler ile ülkesinin kaderi ve geleceği üzerinde tahakküm kuran ve komşusu Ukrayna'nın Rus vesayetinden uzak bir şekilde geleceğini belirleme hakkını tanımayı reddeden Putin liderliğindeki otokratik rejim arasındaki bir çatışmadır.
Gelgelelim Rusya Devlet Başkanı, Ukrayna halkının geleceğini Batı'nın kucağında arama kararının arkasında Rusya'yı kuşatıp ortadan kaldırmayı amaçlayan bir ‘Nazi komplosu’ olduğunu düşünüyor. Putin, Ukrayna'nın Amerikan hegemonyası karşısında duran en büyük güç olarak Rusya'yı parçalayıp yıkmak için ABD ve müttefikleri tarafından kullanılan bir ‘kurban’ haline geldiğini savunuyor. Bu yüzden Putin, yalnızca Rusya'yı korumak için bir savaş yürüttüğünü değil, aynı zamanda bu hegemonyadan etkilenenler adına da bir savaş yürüttüğünü düşünüyor. Putin'in burada amacı, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra sarsıldığını düşündüğü uluslararası ilişkiler sahasında dengeyi yeniden sağlamak.
İdeolojiler ve çıkarlar arasındaki bu mücadelede, Biden ve müttefiklerinin galip geleceği kesin değil.
İki kamp arasındaki çatışmanın dışında kalan birçok ülkenin tutumu, daha çok tarafsızlıktan ve Ukrayna topraklarının beşte birini geri almak uğruna dünyanın tümünü feda etmeme temelinden hareketle çatışmanın çözüme bağlanması çağrısından yana. Bu çağrı, söz konusu ülkelerin çoğunun nükleer güce sahip Putin'in Zelenskiy'nin ordusu karşısında yenilgiyi kabul etmeyeceği kanaatini destekliyor.
Bu yüzden Rusya Devlet Başkanı, Batı ideolojisinin inanmayı tercih ettiği gibi kendisini uluslararası sahnede yalnız hissetmiyor. Dünyanın dört bir yanında tek kutupluluğu reddeden ve ABD'yi nüfuzunu dayatmaya ve politikalarının yanı sıra değerlerini dünyaya yaymaya çalışmakla suçlayan birçok ses var. Bu seslerin eleştirdiği şeylerden birkaçı da Batılı ülkelerin Sovyetler Birliği’nin çökmesinin sonuçlarını ele alış biçimi, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) Rus sınırları civarına yığılması ve Moskova’nın hassasiyetlerinin hiçe sayılmasıdır. Bu hareketler, Boris Yeltsin'in bıraktığı enkaz kalıntılarının ve Gorbaçov'un yaptığı gibi Moskova'nın anahtarlarının Ronald Reagan ve Margaret Thatcher'a teslim edilmesi olarak tanımlanan durumun üzerine Putin’in milliyetçilik duygusunu kullanmasına zemin hazırladı.
Bu nedenle Ukrayna savaşına karşı Başkan Biden yönetiminin önderlik ettiği Batı tutumu, Ukrayna halkının yaptığı fedakarlıklara şurada veya burada sempati duyulmasına rağmen uluslararası bir fikir birliği seviyesine çıkamıyor. Bu savaşın peşinden getirdiği gıda krizleri ve ekonomik sıkıntılardan etkilenen Asya ülkelerinin -özellikle Çin ve Hindistan- yanı sıra çoğu Afrika ülkesinin ve Ortadoğu'daki ülkelerin tutumlarına bakarsak; İran emelleri ile boğuşan bazı Arap ülkelerinin ve İsrail emelleri ile uğraşan Filistinlilerin durumunda olduğu gibi bu ülkelerin önemli bir kısmının ‘büyük’ komşu ülkelerin açgözlülüklerinden muzdarip olmasına rağmen, Ukrayna'nın topraklarını geri alma hakkını savunmanın endişeleri listesinde bir öncelik olarak yer etmediğini görürüz.
Özellikle Putin'in ülkesinin nükleer silahları sınırlandırmaya yönelik Yeni START Antlaşması'na olan katılımının askıya alındığını açıklamasından sonra işin nükleer düğmeyi kullanma boyutuna varmasına ilişkin endişelerin yanı sıra, cephelerin yerinde sayması ve herhangi bir tarafın askeri güçle hedeflerine ulaşamayacağının netleşmesi, bizi savaştaki gelişmelerin ulaştığı tehlikeli çıkmazdan kurtulmak için olası çıkışlar ve arabuluculuklardan bahsetmeye götürüyor.
Bu noktada, Rus savaşına desteğini açıklamayan Çin'in rolü öne çıkıyor. Çin’in baş diplomatı Wang Yi, çatışmayı sona erdirecek bir barış planından bahsetti. Moskova'ya silah tedarik etmediklerini belirten Wang Yi, ABD'yi Ukrayna'ya tank ve top tedarik etmeye devam ederek yangını körüklemekle suçladı. Wang Yi, Moskova ziyareti ve Başkan Putin ve Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile görüşmesi sırasında Pekin'in savaş konusunda ‘objektif ve tarafsız’ bir duruşu bulunduğunu ve siyasi çözümde rol almaya hazır olduğunu vurguladı.
Daha önce Fransa Cumhurbaşkanı ve şu an deprem felaketinin etkileri ile mücadele eden Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından sunulan ancak başarısızlığa uğrayan iki girişimin ardından, şu an Moskova’nın yanıt verebileceği bir arabuluculuk şansı varsa o da Çin’in bahsettiği arabuluculuk ya da barış planı olabilir.
Savaşın patlak vermesinin birinci yıl dönümünde, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Guterres'in uyardığı türden bir nükleer felaketten dünyayı koruyacak bir itfaiyeci bulunması gerekiyor. Moskova ile stratejik ilişkileri olan ve Washington’ın yanı sıra Batılı ülkelerle uluslararası karar alma sürecinde bir ortak olarak önemli bir koltuğa sahip olmasını sağlayan ticari ve ekonomik ilişkileri bulunan Çin, bu beklenen itfaiyeci olabilir.