Lübnan Merkez Bankası Başkanı’na yöneltilen suçlamalar, daha önce dünyanın hiçbir ülkesinde bu pozisyonda yer alan bir yetkilinin karşılaşmadığı bir ciddiyet düzeyine ulaştı.
Fransa ve Almanya tarafından Lübnan Merkez Bankası Başkanı Riyad Selame aleyhinde çıkarılan tutuklama kararlarının dayandığı suçlamaları aktarıyorum: Kara para aklama, kamu fonlarını zimmete geçirme, haksız zenginleşme, vergi kaçırma…
Selame’ye yönelik suçlamalar, Lübnan hükümeti ve yargı organları tarafından uzun süredir bilinen suçlamalardı. Gelgelelim, Lübnan hükümetinin Merkez Bankası Başkanı’nın akıbetini ciddi bir şekilde tartışmaya başlamak için bir Fransız yargıç tarafından verilecek cesur bir karara ihtiyacı vardı.
Bu karar tüm beklentileri aşarak 30 yıldır Lübnan Merkez Bankası piramidin en tepesinde oturan adam hakkında yargıcın Interpol’den uygulamasını istediği uluslararası bir tutuklama kararı çıkarmasına vardı. Merkez Bankası Başkanı görevde olduğu süre zarfında verdiği hiçbir karardan sorumlu tutulmadı. Özellikle de denetlediği ‘finans mühendisliği’ alanındaki kararlarından. Ekonomistlere göre bunlar Lübnanlılar ve diğer mevduat sahiplerini ‘dolandırma faaliyetleriydi’. Zira insanlar yüksek faizlerle cezbedilerek Lübnan lirasının durumunun güvenilirliği konusunda yanıltılırken, paraları da buharlaşıp israf olup gidiyordu.
Gelen her yetkili bu borulardan akan paraları kendi çıkarları için ya da şişirilmiş ve içi boş bir kamu sektöründe gereksiz harcamalar yapmak için kullanıyordu.
Lübnan devleti, uluslararası alandaki mali itibarını düşünseydi Lübnan Merkez Bankası Başkanı hakkındaki suçlamaları, kokuları dış mahkemelere ulaşmadan önce kendi soruşturmaya başlardı. En nihayetinde bu suçlamalar, Lübnan’daki bir devlet kurumunun üst düzey bir yetkilisine ulaşıyor ve çoğunluğu Lübnan vatandaşlarına ait paraları ilgilendiriyor.
Bazı adli soruşturmaların başlatıldığı doğru. Ancak parçalanmış Lübnan yargısı, kendisine gerekli siyasi koruma sağlanmışsa herhangi bir yetkiliyi ve hatta herhangi bir vatandaşı yargılayamaz hale geldi. Bu yüzden Fransız yargısı, diğer Avrupa yargı organlarıyla birlikte kovuşturmaya dahil oldu. Bu, en sonuncusu ekonominin ve ulusal para biriminin en önemli kalesi olmak üzere Lübnan’daki diğer devlet kurumlarının çöküşünün boyutunu ve ne kadar kontrolsüz bir hale geldiğini gözler önüne seriyor.
Bu, Lübnan'da adalet ve hesap sorma yoksunluğunun, hakkın yerini bulması için siyasi veya adli uluslararası bir desteğe ilk ihtiyaç duyuşu değil. Batılı yargı organlarının Riyad Selame davasını açmasından yıllar önce, Başbakan Refik Hariri suikastının soruşturulması için uluslararası bir mahkemenin kurulması gerekmişti. Bu, milyonlarca dolara mal olmuş ve duruşmalar, bu planlanmış suçta parmağı olan iki Lübnan vatandaşına müebbet hapis cezası verilmesiyle sona ermişti. Karar çıkmış ancak uygulanması gayb aleminde kalmıştı. Lübnan güvenlik servisleri, aleyhlerinde verilen kararı kendilerine bildirip kararın uygulanması için şahıslara ulaşamadıklarını bildirmişti. Oysa, Lübnan’daki herkes, iki adamın mensubu olduğu ve pek çok siyasetçinin destek istemek ya da himayesini almak için uğrak yeri haline gelen partinin liderliğinin adresini biliyordu.
200’den fazla insanın hayatını kaybettiği, binlerce kişinin yaralandığı ve başkentin merkezinde büyük bir yıkıma yol açan Beyrut Limanı patlamasından sonra yaşananlar da ayrı bir mevzu. Lübnan yargısını görevini yerine getirmeye ve patlayarak bu felakete yol açan yüklü miktardaki amonyum nitratı kaldırma emrini vermeyip ihmalkarlık yapmakla suçlanan yetkilileri soruşturmaya teşvik etmeye yönelik tüm çabaların başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından, zarar gören ailelerinin haklarını almak için soruşturmanın takibini yapacak ve sorumluları belirleyecek uluslararası bir mahkeme kurulmasını istemekten başka çareleri kalmamıştı. Ancak, Hariri suikasti ile ilgili uluslararası mahkemenin kurulmasını kolaylaştıran türden bir terör suçu niteliği taşımadığı sürece, böyle bir mahkemeye harcama yapılmaz. Bu nedenle liman patlaması davası Lübnan yargısının kasasına takılıp kalırken, adaletin tecelli edeceğine dair hiçbir umut ışığı da görünmüyor.
Örnekler tekrar ediyor ve Lübnan’da devletin vatandaşlarını korumaktan ve onların çıkarlarını savunmaktan aciz olduğunu gözler önüne seriyor. Bu, insanları istedikleri asgari düzeyde güvenlik ağını kendilerine sağlayabilecek yabancı himayeleri ve garantileri aramaya itiyor. Bu nedenle, imkanı olanlar, vatandaşlarının haklarını garanti eden bir ülkenin pasaportunu almaya çalışıyorlar. Aynı zamanda Lübnanlılar bankalarda tutulan paralarını çekebilmek için yabancı mahkemelerde dava açmaya başladı. Bazıları başarılı olurken, Lübnan yargısını bankaların mevduat sahiplerinin paralarını istedikleri gibi kullanıp bunları kanuna aykırı bir şekilde tutmalarını engellemek için müdahalede bulunmaya teşvik etmeye yönelik tüm girişimler başarısız oldu.
Diğer tüm başarısızlıklara eklenen siyasi acizliğin son tezahürü, Lübnanlı milletvekillerine ülkeye yeni bir cumhurbaşkanı seçmelerinde yardımcı olmaları için dış güçlerin peşinde koşulmasıdır. Bu güçlerin çoğu, böyle bir görevin Lübnan’ın iç meselesi olması gerektiğini söylerken, Lübnandakiler şu veya bu aday için dışarıdan her türlü dış desteği dilenmekten çekinmiyorlar. Bu, ülkedeki yasama ve muhasebe kurumlarını vuran felcin yanı sıra ulusal saygınlığın ne kadar zedelendiğinin bir başka göstergesidir.
Lübnan Merkez Bankası Başkanı, Avrupa mahkemelerine çıkmamasını haklı göstermek için ‘ulusal egemenliğin’ korunması sloganına sarılıyor. Lübnanlı yetkililer de Riyad Selame’yi teslim etmeyi reddetmek için bu sloganı kullanıyorlar. Aynı şey daha önce Japon yargısından kaçan ve tutuklanıp iade edilmek üzere Interpol tarafından aranan Carlos Ghosn’da da olmuştu. Yetkililerin dış taleplere yanıt vermemeyi haklı çıkarmak için sığındıkları argümana göre, Lübnanlıları kovuşturmaya yönelik dış müdahale kabul edilemez çünkü bu kişilerin Lübnan’daki yasalara göre yargılanmaları gerekir. Yani kanunun hiçbir değerinin olmadığı yerde…
Ancak iş ülkeye yeni bir cumhurbaşkanı seçmeye gelince, her türlü dış müdahale istenip üstüne üstlük bu gerekli bile görülebiliyor. Bu sırada ise ‘ulusal egemenlik’ sloganı rüzgarlara karışıp gidiyor.