Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Çanta patladı ve Yemen'in çehresini değiştirdi

Adı Saddam Hüseyin, Muammer Kaddafi veya Ali Abdullah Salih olsun, sayın “Lider” ve “Başkan” ile yakın çalışmak kolay değildi.

Bu işin kazanımları olduğu inkâr edilemez. Çoğu zaman lidere hizmet eden anayasaların sağlayamadığı korumayı size sağlar. Sizin başkanın kulağına yakın ve onun güvenine sahip olduğunuzu düşündüklerinden, bakanlar ve askerler nezdinde nüfuz sahibi olmanızı sağlar. Sizi karar alma çemberine sokar, entrikaların yanı sıra koşulları ve nedenleri bilmenize yardımcı olur. Nihai karar mercii ile yakın çalışmak mutlak bir ayrıcalıktır.

Ama her yükselişin bir bedeli vardır. Aynı iş sizi başkanın sesi, gölgesi yapar, sizi onun ruh hallerinin çemberine sokar, aceleci ve düşüncesiz tavırlarına ve kınanacak sözlerine karşı gerekli tepkiyi vermek için ‘estetik ameliyatlar’ yapmanızı gerektirir.

Kaddafi’nin Protokol Genel Sekreteri ve karada, denizde ve havada gerçekten onun gölgesi olan Nuri el-Mismari ile röportaj yaptığımda bu kanaate kapılmıştım. Sarayda, partide ya da orduda Saddam ile birlikte çalışan insanlarla tanıştığımda ise bu kanaatim pekişmişti.

Yemen Ordusu Manevi Rehberlik Dairesi Başkanı General Ali el-Şater’in ölüm haberini aldığımda aklıma ilk gelen de buydu. Şater onlarca yıl Ali Abdullah Salih'in en yakın adamı ve başkan ile görüşmek için akın eden gazetecilerin arkadaşı oldu. Asker-gazeteci, hem Ali Salih'in ofisinde kopan fırtınalara hem de aleyhine esen rüzgarlara rağmen gülümsemesinden vazgeçmedi. Ali Şater, Yemen'i yönetmenin zor ve karmaşık olduğunun farkındaydı. Devlet kabilesi ile kabileler devleti arasında net sınırlar çizmenin zor olduğunu, aynı şeyin anayasa ile cumhurbaşkanının iradesi arasında da geçerli olduğunu biliyordu. Yemen siyaseti mevsimler gibidir. Sıcak bir yaz, uçup giden bir bahar, hain mevsimde ağaçların düşen yaprakları gibi dönüm noktalarında düşen kurbanlarla dolu bir sonbahar.

Ali Şater, özellikle “26 Eylül” gazetesinin Yazı İşleri Müdürü olduğunda gazeteci rolünden çok keyif aldı. Mesleğe hakim oldu ve çalışanlarıyla kapsamlı ilişkiler kurdu. Ziyaretçi gazetecileri Sana’da gündemde olan sorular hakkında bilgilendirmeye önem verir ve bu nedenle onları bakanlar, yazarlar ve aydınlarla buluşmaları için meclisine davet ederdi. Bir gün meclisinde küreselleşme ve ülkeler ve toplumlar üzerindeki etkileri hakkında hararetli bir tartışmanın döndüğünü hatırlıyorum. Aniden, hazır bulunanlardan birinin aklına Mütenebbi'nin bir beytini söylemek geldi ve o anda küreselleşme unutuldu, uzun tarihin gölgede bırakmayı başaramadığı şairin biyografisinde bir gezintiye çıkıldı. Şiirleriyle düello edildi. Buna katılmak eğlenceliydi çünkü Mütenebbi, Twitter ve yıldızlarından bin yıl önce gönderiler ustasıydı. Yemen'de geçmiş geçmez.

Ali Şater, rolüne ve başkanın pozisyonları ile sürprizlerini her zaman paylaşmasa da görevine sadık kaldı. Bir gün ona başkanın bana garip cevaplar verdiğini söyledim. Sana'da büyüyen güvenlik boşluğunu sorduğumda başkan bana Sana'da öldürülen insan sayısının New York'ta her gün öldürülenlerden daha az olduğu cevabını vermişti ama bu karşılaştırma doğru değildi.

Yine ona el-Kaide üyelerinin hapishaneden kaçışını sorduğumda, bazılarının geri dönebileceğini söylemişti. Kendisine el-Kaide üyelerinin hangi gerekçelerle geri döneceklerini sorduğumda da, kaçtıktan sonra hala güvenlik güçleriyle temas halinde oldukları için geri dönecekleri cevabını vermişti. Bu temasın da garip olduğunu söylediğimde Şater sadece gülümsedi ve Yemen'in cumhurbaşkanının tarzı dahil olmak üzere birçok kendine has özelliği olduğunu söyledi.

Ali Şater’in hayatı hiç kolay olmamıştı. Kanlı şiddet olaylarına karışmadı ama dönüm noktalarının ve kurbanlarının ortasında yaşadı. Husiler iktidarı ele geçirdikten sonra acılarını ikiye katlayan kovuşturmalara ve tacizlere maruz kaldı.

Bilhassa adı rakiplerini hedef alma veya düşmanları avlama operasyonlarında geçmediği için, işini cezayı hak etmeyen bir devlete hizmet olarak görüyordu.

Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih'in öldürülmesinden sonra Şater'in hayatını, suikasta kurban giden 3 asker kökenli başkanın gölgesinde geçirdiğini hatırladım. Bu, hafızanın korkunç sahnelerle dolması için yeterliydi. 11 Ekim 1977'de  Aden'e yapması planlanan ziyaretinden iki gün önce Yarbay İbrahim el-Hamdi, kabile liderlerinin nüfuzunu zayıflatmayı, ordunun kendisine bir tür vesayet dayatma girişimlerini önlemeyi başardığı zorlu bir deneyimin ardından suikasta kurban gitti. Hamdi, davetli olduğu bir öğle yemeğinde suikasta uğradı. Suikastın koşulları onlarca yıl sonra bile, Hamdi’den sonra gelen iki başkanının rolleri hakkında hâlâ soru işaretleri uyandırıyor.

Suikasttan aylar sonra kader, bir başka suikast girişiminde Ali Şater’in hayatta kalması için bir müdahalede bulunacaktı. Bu kez başkanın adı Ahmed el-Gaşmi idi. 24 Haziran'da cumhurbaşkanı, Güney Yemen'den hassas bir görevle gelen elçiyi kabul etti. Başkan elçiyle el sıkıştı ve çantasını açan elçi kendisi ile birlikte başkanı öldürdü. Şater’in de bu toplantıda bulunması gerekiyordu. Ancak, bir önceki gece Aden'deki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndan gelen bir telefon, Gaşmi’ye, elçinin gündeme getireceği meselelerin hassasiyeti nedeniyle kendisini kabul ederken yalnız olmasını tavsiye etmişti. Bomba yüklü elçi, cumhurbaşkanının ofisine girmeden önce bitişikteki bir ofiste, dakikalar sonra duyduğu patlama sesinden şaşkına dönen Ali Şater'in ofisinde beklemişti. Gaşmi'nin öldürülmesi, Ali Abdullah Salih'in iktidara yürümek için kullandığı bir fırsat oldu. Sarayını kaybedip ve ne elçi ne de çanta olmadan öldürülmeden önce 33 yıl iktidarda kaldı.

Şater'e bu olayı sorduğumda, Yemen Sosyalist Partisi'nden bir güvenlik görevlisinin bir patlayıcı uzmanından açılır açılmaz patlayacak bir çanta hazırlamasını istediğini söyledi. Çantayı taşıyan kişi bir intihar görevine gönderildiğinden habersiz değildi, bu yüzden partideki liderlerine veda mektubu yazmıştı. Patlayıcı uzmanının kim olduğunu sorduğumda, Şater onun hakkında hiçbir bilgisi olmadığını söylemekle yetindi.

Yıllar sonra mesleğim bir gün uzak bir ülkeye gitmemi ve kendisini takip eden teşkilatlardan kaçmak için saklanmayı seçen uluslararası düzeyde “aranan” bir isim ile tanışmamı sağladı. Daha önce hiçbir gazeteci ile görüşmeyen veya röportaj vermeyen adamla günler geçirdim. Ziyaretin sonunda onunla vedalaşmaya gittim ve televizyonda Ali Salih'in bir fotoğrafı yayınlandığında rahatsız olduğunu fark ettim. Pişmanlık ifade eden bir şekilde başını salladı. Veda etmek için ayağa kalktığımda şöyle dedi: “Ey Gassan, ben seni sevdim ve sana güvendim. Bu yüzden hayatımı sana emanet etmeye karar verdim. Sana ben hayatta olduğum sürece yayınlanmaması gereken bir sır emanet edeceğim. Gaşmi’yi öldüren patlayıcı çantayı hazırlayan kişi benim.”

Adama saygımdan sırrı sakladım.

Gaşmi öldürüldü ve ondan birkaç gün sonra Güney Yemen Devlet Başkanı Salim Rubai Ali (Salimin) ve daha sonra da Gaşmi suikastını planlayan adam öldürüldü.

Yıllar sonra Ali Abdullah Salih öldürüldü; ardından Şater gitti.

Ondan önce de Yemen'in çehresini değiştiren, birçok tabuta yol açan patlayıcı çantayı hazırlayan adam gitti…