İyad Ebu Şakra
Siyasi analist, tarih araştırmacısı
TT

İran ve iyimserlik: Yanıltıcı varsayımlar

İyimser olmak her insanın doğal hakkı. Bir yerde hayal kırıklığını, diğer yerde kendimize verdiğimiz cezayı hafifletmek için kritik siyasi durumlarda bazen iyimserlik dozlarının enjekte edilmesinde bir beis yok.

İyimserlik için güçlü gerekçeler olmasa bile iyimser olmakta asla bir sorun yok. Ancak iyimserlik, yanlış ve stratejik olarak maliyetli varsayımların üzerine inşa edilen yanılsamalara dönüştüğünde ciddi bir sorun var demektir.

Lübnan’ın durumuna benzeyen birkaç Arap ülkesinde olduğu gibi Lübnan'da da krizleri izolasyon, yani, bölgesel etkilerden ve dolayısıyla güç dengesinden, iki bölgesel oyuncunun hesaplarında ağırlığı olan başlıca uluslararası yaklaşımlardan ayrı olarak ele almak artık akıllıca değil.

Lübnan’da cumhurbaşkanı seçimleri, ustaca manevralar, yanıltıcı amaçlarla veya onları yıpratıp devre dışı bırakmak için olası adayların isimlerini öne sürme maskaralığıyla insanları oyalama devam ediyor.

Ancak Lübnanlıların -yaşadıkları acıları kronik ele alma yöntemlerinin saçmalığı ortasında- yanılsamalar inşa etmek ve biriktirmek için hafifletici mazeretleri varsa da, işin iç yüzünü bilen güçlerin çıkmaza son vermek ve çözüm bulmak için iyi niyetli çabalarda bulunduklarında yanılsamalara kapılmalarının hiçbir hafifletici mazereti yoktur.

Bu güçlerin çözümüne katılmayı kabul ettikleri sorunun doğasını anladıklarına şüphe yok, ancak hepsi “girişimlerini” sunarken açık, dürüst ve samimi bir niyetle hareket etmiyorlar. Sahadaki gerçeği görmezden gelen yukarıdan tasavvurlar öne sürüyorlar.

Burada açık konuşalım.

Birkaç yıl önce keşfettiğimiz gibi, uluslararası ve bölgesel girişimlerin etkisi konusunda bir kısır döngü içinde dönüş Lübnan ile sınırlı değil.

Üç küresel güç Rusya, Çin ve ABD'nin öncelikleri, birbirleri ile ilişkilerinde öncelikleri, her geçen gün ve Ukrayna'dan Tayvan Boğazı’na, Hürmüz Boğazı'ndaki sürtüşmelerden Batı'da Hindistan ile en yüksek seviyelerdeki flörte kadar her jeostratejik gelişmeyle değişirken, bütün bölge kendini bu kısır döngünün tam ortasında buluyor.

Küresel sahneden Lübnan örneğini yaşayan (detaylar farklı olsa da, öz neredeyse aynı kalıyor) Arap aktörlere geçecek olursak, herhangi bir hesap verme sorumluluğu olmaksızın bölgenin kaderiyle oynayan ve kendi oluşumlarındaki takipçilerinin ritmini kontrol eden İran adında gerçekten çok etkili bir bölgesel oyuncu ile karşılaşırız.

Tahran rejimi, Lübnan benzeri aktörlerde egemenlik, vatandaşlık, bağımsızlık, devlet kurumları, anayasanın ruhu ve hukukun üstünlüğü kavramlarını fiilen ortadan kaldırdı. Bu aktörlerde "devlet", fiilen orijinal İran modelinin bir "kopyası" haline geldi. Yani cumhurbaşkanı ve hükümetin Veliyy-i Fakih otoritesinden daha az meşruiyete sahip olduğu, parlamentonun rolünün Mollalardan ve nüfuzlarından daha az etkili olduğu,  ordu içinde Devrim Muhafızları milislerinin vurucu güce sahip olduğu, resmi silahlı kuvvetlerin ise küçük ortak olduğu İran modeli gibi oldular.

Bugün Lübnan'da, Irak'ta, Yemen'de ve bir dereceye kadar Suriye'de gördüğümüz hemen hemen budur. Daha da açıklayacak olursak, normal ülkelerde bilindiği ve kabul edildiği şekliyle devlet, İran modelinde sadece bir halkla ilişkiler vitrini, milis yönetimine tabi olmayan dünya hükümetleriyle bir irtibat subayı haline gelmiştir.

Öte yandan bir süredir Tahran rejiminin bir çıkmaz içinde olduğunu, İran vatandaşının inlemekte ve acı çekmekte olduğunu çokça duyduk.

Duyduk ve bazılarımız bu çıkmazın varlığına inandı.

Dahası dondurulan varlıklarını serbest bırakmak için Tahran rejimiyle masanın üstünden ve altından müzakereler yürütürlerken, bu yanılsamanın propagandasını yapan ve bilgili, deneyimli olduğunu iddia eden Batılı referanslar vardı. Aynı referanslar bir yandan bu yanılsamayı yayarken, diğer yandan demografik projelerini, fiili işgallerini tamamen göz ardı ederek İran ile mali, petrol ve yatırım anlaşmaları imzalamaya çalışıyorlardı.

Üstelik bu referanslar, İran vatandaşı gerçekten de inliyor ve ıstırap çekiyor olsa bile, yaşadıklarının, yöneticilerinin ve Devrim Muhafızlarının projelerine, din ve mezhep kisvesi altındaki hesaplarına hiçbir şekilde dahil olmadığını çok iyi biliyorlar.

Bu gerçek, 2009-2010 yıllarındaki muhalif Yeşil Devrim’in bastırılmasından bu yana İran sokağının aklından hiç çıkmadı. Devrim sırasında İran vatandaşları aileleri yoksulluk, mahrumiyet, ifade özgürlüğü olmadan, özgürlük ve hakları gasp edilmiş bir şekilde yaşarken, Devrim Muhafızları’nın bölgesel oluşumlara yönelik müdahalelerine, Veliyy-i Fakih rejiminin ölüm ve tahakküm milislerine milyarlarca dolar harcamasına karşı çıkan sloganlar atmışlardı. Ama bu hiçbir şeyi değiştirmedi. Dolayısıyla 1979'dan beri uygulanan proje, mevcut rejim var oldukça yakın gelecekte de durmayacaktır.

Mollalar 1979'dan beri çok yatırım yaptılar. Dolayısıyla nükleer müzakereler dizisinden, mezhepsel terörizm sponsorluğu ve Captagon savaşına kadar, başarısızlığını onlarca kez kanıtlamış bir "havuç ve sopa politikası" ile davranışlarını "değiştirebileceklerini" hayal etmek saçma - hatta aptalca- olacaktır.

Bu nedenle, Lübnan'daki yönetim krizi dahil olmak üzere bölgesel krizlere yönelik çözümler, bölgenin İran işgali dahil olmak üzere işgal abası altından çıktığı yeni bir bölgesel gerçeklik tasavvuruna dayanmalıdır. Bunun aksine, işgaller görmezden gelinmeye, rol yapmaya ve kamuflaja devam edilirse, bu sadece Arap-İsrail çatışmasının sonuçlarını şiddetlendirecektir. Filistin trajedisinin ve sonuçlarının bölgenin büyük bir bölümüne genelleştirilmesine yol açacaktır.

Bölgesel ve küresel liderler daha az güven verici, güvenin zayıfladığı, popülizmin daha tehlikeli hale geldiği, daha az hoşgörülü, ortak paydalar ve akıllı politikalar üzerinde anlaşmaktan aciz bir dünyada ileriye kaçma politikalarını sürdürürlerse, önümüzdeki birkaç gün ve hafta bölgemiz için daha fazla zorluklar taşıyabilir.

Bunu görmek için uluslararası caydırıcılık hesaplarında neredeyse prensip olan hususları yerle bir eden Ukrayna savaşının yarattığı atmosfere bakmak yeterli.

Ukrayna'da yaşananlar, olayların seyrinin gösterdiği gibi dünyanın başka yerlerinde de tekrarlanabilir. Uzlaşmakta zorlanan, öğrenmekte daha çok zorlanan güçlerin varlığı ise bu olasılığı daha da güçlendiriyor.