Suudi Arabistan Krallığı'nın büyükelçisi olarak çalıştığım yıllar boyunca Lübnan’ın özgüllükleri hakkında edindiğim bilgiden, politikacılardan iş adamlarına bu özgüllüklerin sembollerini temsil edenlerle aramda geçen geniş konuşmalardan vardığım sonuçlardan, Doha toplantısında üzerinde mutabakata varılanların, Lübnan'ın yaşadığı çıkmaza en iyi ağrı kesici olduğunu düşünüyorum. Bunu açıkça söylüyorum ki toplantıda konuşulanların kamuoyuna açıklananlardan farklı olduğu söylenmesin. Toplantının çıktılarının bir ağrı kesici olduğunu söylerken de, temel olarak katılaşma ve inattan kaynaklanan ağrının nispeten azaltılmasından sonra daha iyiye geçişin mümkün olduğunu kastediyorum.
Neden böyle düşündüğüme gelince, bunun nedeni, Lübnanlı hastanın durumunu ele almak için bir araya gelen ve bunu müzakere eden tarafların pratik olarak Lübnan'ın özgüllüklerinin Arap ve uluslararası boyutunu temsil etmeleridir. Bu özgüllüklerin derinliğini bilen biri olarak bu söylediklerimi doğrulamak için 5 ülkenin her birinin pozisyonları üzerine düşünmek yeterlidir.
Gerçekleşen görüşmelere İran fiilen dahil edilseydi çözüm daha ulaşılabilir olurdu diye düşünenler olabilir. Ancak İran'ın katılmaması, görüşmeleri başka bir yerde değil de Doha'da yürütenlerin, Katar'ın müzakerelere ev sahipliği yapma ve yönetme rolünü İran’ın isteklerini de temsil ettiği şeklinde görmedikleri anlamına gelmiyor. Katar’ın ev sahipliği, istişarelerin bazı yönlerinde ve kamuoyuna açıklanması kararlaştırılan hususlarda, İran'ın zorlu Lübnan krizine nesnel ve onurlu bir şekilde son verilmesi yönünde dile getirilmeyen arzusunu temsil ediyordu.
Lübnan özgünlüğünün sembollerinin Katar'daki beşli istişarenin vardığı sonucun satır aralarını iyice okumaları, tahminimce, bugünlerde hakim olan hava sıcaklığını aşan bir inadın sıcaklığını az da olsa düşürmek için yeterlidir. Daha sonra bu sıcaklık daha da düşürülebilir. Bu sıcaklığın barış üzerindeki etkisinden ise bahsetmiyoruz bile. Barışın bozulması Doha’daki görüşmelere katılanlar için büyük öneme sahip bir ülke için temenni etmediğimiz bir şeydir. Aynı zamanda Lübnan halkı da istikrarı hak ediyor.
Geriye taleplerin rotasyonunun yanı sıra isimlerin yeniden seçilmesinin, ne anavatana hizmet eden, ne umut veren, ne de ulusal ve mezhepsel bir formülü korumayan ifadelerin yansıttığı inat atmosferini dağıtacağını söylemek kalıyor.
Sözlerimi şu soruyla bitiriyorum: Taif Anlaşması adı verilen gerçekçi bir güvenlik şemsiyesinin olması mantıklı mı? Arap ve küresel düzeyde dost, etkin ve koruyucu 5 ülkenin, anayasada belirtilen görevlere karşı birçoğunun sorumsuzca davranması için değil, bu görevleri yerine getirmesi için seçilmiş Lübnanlı politikacılardan daha fazla Lübnan’a önem vermesi, mantıklı olabilir mi?