Bülent Şahin Erdeğer
TT

Kaddafi gitti de iyi mi oldu ya da şehir efsaneleri (2)

Libya ile ilgili bir önceki yazımızda ülkedeki toplumsal dinamikleri ve Libya’nın Türkiye kamuoyunun hafızasında ifade ettiği anlamı irdelemeye çalışmıştık.
Çarpıtılmış ütopik Libya algısı ve üretilen “sempatik” hatta “kahraman” Kaddafi imgesinin sebeplerini şu şekilde özetleyebiliriz:
1-Osmanlı döneminden Kurtuluş savaşına kadar karşılıklı dayanışma içinde gelişen ilişkiler
2-1974 Kıbrıs Barış Harekatı sebebiyle uluslararası toplum tarafından izole edilen Türkiye’ye Kaddafi rejiminin destek çıkması
3-Kaddafi’nin Libya’yı Türk inşaat şirketlerine açması.
4-Kaddafi’nin Türkiye’deki bazı muhalif sol ve İslamcı grupları finansal açıdan desteklemesi.
Bu sebeplerle Kaddafi rejimi 2011’deki halk ayaklanmasına kadar hep "refah içinde yaşayan anti-emperyalist kurtarılmış bir bölge" olarak görüldü.
Bu sebepten ülkede gerçekten nasıl bir sistemin kurulduğu ve halkın gerçekten hangi koşullarda yaşadığı gibi olgular sağlıklı biçimde anlaşılamıyordu.
2 yıl Libya'da yaşamış, çok farklı siyasal kesimlerden Libyalılarla görüşmüş bir gazeteci olarak, Kaddafi yanlılarının rejimden faydalanan, ondan nemalanan takriben %10-15 oranında bir kesimi teşkil ettiğini ifade edebiliriz.
Libya çok geniş ve kaliteli petrol yataklarına sahip, buna ters orantı olarak sadece 6 milyon nüfusa sahip bir ülke.
Bu şu demek; bu ülkenin Suudi Arabistan, Kuveyt ya da Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) kadar zengin, müreffeh olması gerekir normalde.
Ama petrolü olmayan Tunus'tan petrol ülkesi(!) Libya'ya girdiğinizde bir anda hayat standardı dibe vuruyor.
Tunus çok daha gelişmişken Libya neden bu kadar sefil? Sebep Cemahiriye rejiminin yapısında saklı.
Kaddafi kendi teorize ettiği İslam Sosyalizmi’nin rehber metni olan “Yeşil Kitap”ta anlattığı gibi, ülkenin en büyük yer altı zenginliği olan petrol gelirlerini 6 milyonluk halkına adil biçimde paylaştırabilseydi, bu geri kalmışlık yerine Trablus ve Bingazi’yi de bir Dubai ya da Abu Dabi gibi görecektik.
Ama 42 yıllık Kaddafi diktatörlüğü Libya'yı terk edilmiş bir harabeye dönüştürdü maalesef.
Son 3-4 yıla kadar pek çok ana caddenin bile asfaltı yoktu. Halen başkentin pek çok ara sokağında altyapı ve asfalt yok.
Ülkenin 2. büyük kenti Bingazi ise çok daha terk edilmiş durumda...
Kaddafi döneminde siyasal ve sosyal özgürlüklerin olmadığını söylemeye gerek bile duymuyorum.
6 milyonluk nüfusuyla petrol zengini olması gereken bir ülkede, elektrik ve su santalleri petrolle çalıştığından iktidara kim gelirse gelsin zaten elektrik ve su bedavaya yakın ucuzluktadır...
Yani anlayacağınız bu insanlar ne saflar ne aptallar. Keyif içinde yüzerken "gaza gelip" te binlerce evladını şehit verme pahasına diktatöre karşı savaşa girişmediler.
Ortada ciddi bir aşağılanma, baskı ve fakirlik vardı, onun için "Devrim" başladı...
6 milyona, devasa kaliteli petrol nimeti sebebiyle ayda misalen 100 alabilecek insanlara 10 verip geri kalan 90'ını paralı askerlerine, cariyelerine ve sevgililerine, oraya buraya saçan, banka hesaplarını şişiren bir psikopattı Muammer Kaddafi...
Doç. Dr. Mansur Ö. el-Kihya "Libya'nın Kaddafisi" adlı eseri okuyucular için oldukça detaylı bir anlatım niteliğinde.
Ayrıca Kaddafi sempatizanlarının "müreffehtiler, ABD'nin oyununa geldiler" argümanının tutarsız olduğunu anlamak için sadece rejimin göstermelik eşitlik görüntüsünün gerçek bile olsa sürekli kültürel değerleri, kimliği ve iradesi aşağılanan bir toplumun ekonomik seviyesi yüksek bile olsa özgürlük talebiyle mücadele ettiğini görmek açısında İspanya'daki Katalan davasına bakılabilir. 
Libya'yı uzaktan romantik bir ütopya ülkesi olarak "tanıyan" ortalama bir Türkiyeli’ye "vay be adamlar 10 alıyorlar" dedirten şehir efsanelerin gerçek yüzü böyleydi. Oysa tablo tam tersiydi...
Peki Kaddafi gitti de iyi mi oldu diye sorduğunuzu duyar gibiyim.
Despotizmin tabiatı hakkında yazdığı eserinde Abdurrahman Kevakibi Ṭabâʾiʿu’l-istibdâd ve mesâriʿu’l-istiʿbâd, (Türkçesi, 'Despotizmin Doğası') adlı eserinde Despot'un yukarıdan aşağıya tüm toplumu çürüttüğünden bahseder.
Toplumların ahlakını, karakterini ifsad eden tüm kesimlerin psikolojisini bozan bir olgudur aynı zamanda diktatör rejimler...
Cemahiriye eğitim sisteminde 42 yılda yetişen 4 nesilin ortaya çıkardığı profil "budala bir kendini beğenmişlik" oldu. Tıpkı Kaddafi'nin kendisi gibi bir gençliği üretmiş olması, aslında kendi hazin sonunun da ibretlik sebebi.
Rejimin birer "küçük Kaddafi" olarak "yetiştirip eğittiği" gençlerin Kaddafi'yi kendi yöntemleri gereği linç etmesi aslında despotizmin nasıl bir cinnet hali olduğunu çok iyi özetliyor.
Kaddafi rejiminin, kendisine karşı “birleşmesinler” diye kabileleler arasında yerleştirdiği husumet zaten ülkenin sosyolojik yapısını daha da kırılgan hale getirdi.
Bingazi ve Misrata gibi kentlerin hizmetlerden mahrum bırakılmasının yanısıra Arap olmayan Tuareg ve Amazig toplumlarına yönelik Arap Milliyetçiliğinden kaynaklanan ayrımcı politikalar da ülkenin güneyinin ayaklanmaya katılmasına yol açtı.
Kaddafi'nin darbeyle devirdiği Senusi Hareketine dair tüm eğitim merkezlerini kapatması ve liderlerini hapse attırması ve vitrindeki antiemperyalist söylemin aksine İtalya ve Fransa ile sıkı ilişkiler geliştirmesi halk arasındaki Ömer Muhtar bilincinin muhalefet bayrağına dönüşmesine yol açmıştı.
Hem siyasal açıdan İslamcıların rejim tarafından aşırı baskılara maruz bırakılarak marjinalize edilmesi, hem de etnik-sosyal kabilevi ayrımcılıklar Libya toplumunu 2011'e geldiğimizde ayaklanma eşiğine taşımıştı.
Ardından Kaddafi'nin özellikle Taverga'daki konuşlandırdığı paralı askerlerine tecavüz emri vermesi ve sonrasında binin üzerinde kadına tecavüz edilmesi, Kaddafi'nin yaptığı konuşmada, ev ev baskınlar düzenleyerek, “sıçanlar” şeklinde aşağıladığı muhalifleri kastledeceğine dair tehditler savurması ülkeyi bir iç savaşa sürükledi. Ağır silahlar edinen kabileleler Şehir devletçikleri şeklinde ülkeyi bölüştüler ve Libya'da 42 yıldır silah zoruyla ayakta tutulan bir dekordan ibaret olan merkezi Devlet buharlaştı...
Ülkede bugün yaşanan kaosun arka planında Cemahiriye enkazı yatıyor.
O yüzden “Kaddafi gitti iyi mi oldu” sorusu ülke gerçekliğini bilmeyen ya da görmek istemeyen, sebep-sonuç ilişkilerini karıştıran naif bir soru.
Kaddafi gittikten sonra ortaya çıkan boşluğun temel sebebinin çağdaş bir devlet inşa etmeden ülkeyi keyfinin istediği gibi yöneten çılgın despotizm olduğunu göz önünde bulundurmalıyız.
Dünya standartlarında normal bir devlet için gerekli olan kurumların bile olmadığı, günü birlik çadırdan idare edilen, paralı askerlerin, işkencecilerin gölgesinde yönetilen Libya'da Kaddafi sonrası açılan pandoranın kutusundan kaostan başka bir şey çıkamazdı zaten…
Ülkedeki yer altı kaynaklarından yararlanmak isteyen ABD, AB ülkeleri, Rusya ve Türkiye gibi aktörlerin de bu kaotik manzarada belirsizliğe kapıldıklarını da belirtmek gerek.