İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatma tehdidi dizisi bizlere her zaman, altmışlı yıllarda Çin’in ABD’ye yönelttiği yüzlerce uyarı dizisini hatırlatıyor. Ancak bu tehditler, İran rejimini şu anda 2 boğucu seçeneğin önünde bırakan bunalımlı durumu değiştirmiyor. Bunların ilki; İran rejiminin gerilimi yükseltmeye ve enerji ihityacının %40’nın geçtiği Hürmüz’ü deniz trafiğine kapatmaya yönelmesidir.
Bu da bir yandan uluslararası sanayi döngüsünü felç edeceği için dünya ülkelerinin Başkan Donald Trump’ın yanında yer almasına diğer yandan da şu anda, Rusya ve İsrail’in kendisini Suriye’den çkarma çabaları da dahil artmakta olan bölgesel zorluklara bağlı olarak ekonomik ve sosyal açıdan boğucu bir krizden muzdarip olan İran’ın güç yetiremeyeceği bir savaşa yol açabilir.
İran’ın tercih edebileceği ikinci seçenek; düşünüp taşınıp sakin olmak, ölümü görüp sıtmaya razı olmak sözünde olduğu gibi Trump’ın çağrısına karşılık vermeyi seçmek ve ABD’nin 12 şartına göre yeni bir anlaşma için müzakerelere dönmek. ABD’nin bu 12 şartı arasında ise nükleer mesele ile ilgili maddeler yanında Suriye’den çekilmek, başta Hizbullah olmak üzere silahlı milis güçlere verdiği desteği kesmek, bölgede istikrarı sarsan müdahalelerine son vermek bulunuyor.
Barack Obama yönetimi ile 2015 yılında imzalanan ve Trump tarafından tarihin en kötü anlaşması olarak nitelenip iptal edilen nükleer anlaşmanın imzalanmasını sağlayan şey, ABD’nin Tahran’a uyguladığı yaptırımlardır. Bu, hiç kimse ve özellikle de Tahran’daki yöneticiler için gizli değildir. Ki Obama döneminde Tahran’a uygulanan yaptırımlar, Trump’ın hayata geçirdiği ve geçen yıl 4 Kasım’da başlayan yeni yaptırımların yarısı kadar bile değildi. Dün (Cuma) ise ABD’nin; Çin, Hindistan, Japonya, Türkiye, Güney Kore, İtalya, Tayvan ve Yunanistan’dan oluşan 8 ülkeye tanıdığı muafiyet süresinin sona ermesi ile İran petrolünü sıfırlama süreci de başladı. Bu ülkeler, petrol piyasasında dengelerin güvenli ve istikrarlı kalacağını artık çok iyi biliyor.
Bu artmakta olan krizin yanında, 2 ABD uçak gemisi USS Abraham Lincoln ve USS John C. Stennis ile kendisine eşlik eden gemiler Akdeniz’de salınırken onlarca petrol tankeri, Hürmüz Boğazı’ndan sorunsuz bir şekilde geçmeye devam ediyorlar. ABD Donanması 6. Filo Sözcüsü yaptığı açıklamasında: Caydırıcı gücümüzü arttırmayı, müttefiklerimize güvenlik garantisi sağlamayı ve çıkarlarımızı korumayı amaçlayan geniş çaplı tatbikatlar gerçekleştiriyoruz sözlerine yer verdi.
ABD’nin Moskova Büyükelçisi Jon Huntsman ise Akdeniz’de Körfez yakınlarındaki uçak gemilerinden her biri uluslararası diplomasinin 100 bin tonluk sembolü açıklamasını yaptı. Her ne kadar Sergey Lavrov formalite icabı Hunstman’ın bu sözlerine ilişkin bir açıklama yapmış olsa da Rusların kesin olarak bundan rahatsız oldukları söylenemez. Bilakis bu; amacı İran’ı Suriye’den söküp atmak gibi derin bir temele dayanan İsrail ve Suriye arasındaki esir ve kalıntıların değişimi için yapılan pazarlıklara gömülmüş olan Rusları, dolaylı olarak rahatlatmaktadır.
Bütün bu gelişmeler ve Hürmüz Boğazı’nı kapatmaya yönelik tehditler ortasında; karşı karşıya kaldığı seçeneklerin ne kadar boğucu olduğunu iyice anlamış olan Tahran’daki yetkililer arasında, gergin ve çelişkili bir iç tartışma devam ediyor. Bu tartışmanın nedeni; sadece İran’a uygulanan ekonomik ambargonun krizi büyütmesi değil, aynı zamanda Reformcular ile Muhafazakarlar arasında bu krize nasıl karşı konulacağı konusunda bir uzlaşıya varılamamasıdır. Buna bir de son olarak Trump’ın Devrim Muhafızları’nı terör örgütleri listesine dâhil etmesi eklenmiştir.
İran’ın tutumlarının gelişimini dikkatlice takip etmek, seçenekler arasında dolaylı olarak bir çelişki olduğunu göstermektedir. Ruhani’nin, ABD’nin yaptırımları durdurup İran’dan özür dilemesi durumunda müzakere masasına dönmeyi kabul edeceklerinin işaretini verdiği, yine Muhammed Cevad Zarif’in şartlar ve ön koşullar olmadan müzakarelerin gerçekleşebileceğini ima ettiği, Tahran’ın ABD ile uluslararası taraflara müzakare masasına dönmek istediğine dair mesajlar yöneltmiş olduğu doğrudur. Ancak İran’daki Muhafazakârların; mevcut koşullarda müzakerelerin tamamen teslim olmak anlamına geldiği için bu zillete boyun eğmeyecekleri, bu şatlarda yürütülecek bir müzakere sürecinin İran’ı gerçek boyutuna döndürecek olan 12 ABD şartı altında gerçekleşeceğine yönelik açıklamaları tetikte beklediklerini göstermektedir.
Geçen yıl 2 Temmuz’da Ruhani, İsviçre’ye düzenlediği ziyaret sırasında İran’ın petrolünü ihraç etmesinin engellenmesi halinde, Hürmüz Boğazı’nı kapatacağı tehdidine geri dönmüştü. O günlerde birçok ülke İran ile aralarındaki sözleşmeleri iptal etmeye başlamışlardı. İkinci günde bu kez Kudüs Tugayı Komutanı Kasım Süleymani yaptığı açıklamada aynen şöyle demişti: “Tam zamanında yapılan bu akıllıca açıklamalar için ellerinden öpüyorum.” Ancak İran Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Başkanı Haşmetullah Felahetpişe; İran’ın dünyadaki en önemli su yollarından biri olan Hürmüz Boğazı’nı kapatamayacağını, Tahran’ın uluslararası antlaşmaları ihlal etme niyetinde olmadığını ama Washington’un icraatları ile bu antlaşmalara saygı duymadığını gösterdiğini belirtmişti.
Bundan sonra da İran’ın Hürmüz’ü kapatma tehditleri devam etti. Ruhani geçen yılın eylül ayında bu kez Trump’ı şu sözlerle hedef almıştı: “Ateşle oynama çünkü pişman olursun. İran ile barış barışların, savaş da savaşların anasıdır.” Buna karşılık Trump’ın yanıtı da en az Ruhani kadar sertti: “Bir daha asla ABD’yi tehdit etme, yoksa tarihte çok az kişinin gördüğü sonuçlara katlanırsın.”
Geçen yılın temmuz ayından bu yana yaptırımlar ve İran’ın sadece ekonomik düzeyde değil bölgesel rolü düzeyinde de yaşadığı zorluklar arttı. Gelen son haberler ise İranlıları Suriye pastasında kendisine rakip olarak gören Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, İsrail savaş uçaklarına Suriye’deki İran üsleri ile milis güçlerine rahat rahat hava saldırıları düzenlemeleri için daha çok zaman verdiğine işaret ediyor.
Ruhani, geçen hafta Salı günü yaptığı açıklamada Hürmüz’ü kapatma tehdidi yer vermedi. Bunun yerine Ruhani, açık bir geri adım atma, dolaylı bir ödün vermek gibi görünen açıklamasında; ABD’ye iki şeyin diz çöktürebileceğini ama bu ikisinin de imkansız olduğunu söyledi. Bunlardan birincisi; üretimi arttırarak İran’ın kendi kendine yetebilmesi için fabrikaların yoğun bir şekilde çalışmasını sağlamak. İran’daki işçi sınıfı yüksek işsizlik oranları, düşük maaşlar, değerinin %50’sini kaybeden para birimi altında inlerken bunu gerçekleştirmek imkansız.
İkincisi; ABD’ye rağmen İran petrolünü ihraç etmek.
Ruhani bunu kolaylaştıracak ABD’nin bilmediği 6 yöntemleri olduğunu ise şu sözlerle ifade etti: “Biz petrol ihracatımızı tek bir yöntemle gerçekleştirmiyoruz. ABD’nin bilmediği 6 başka yöntemimiz daha var.” Bu açıklama gözlemcilerin şu soruları yöneltmesine yol açtı; eğer Tahran gerçekten de bu yöntemlere sahipse neden krizinin başladığı 4 Kasım’dan itibaren bu yöntemlere başvurmadı, bunun yerine neden kendisine karşı geniş çaplı bir savaş başlatma tehlikesi taşıyan Hürmüz’ü kapatma tehdidini sürdürdü. Trump’ın iptal ettiği anlaşmayı imzalaması için Obama, kendisine karşı yaptırımlar uyguladığında neden bu yöntemleri kullanmadı?
Kuşkusuz İran’ın 27 yıl önce ve tam olarak da 1988 yılının nisan ayında yaşananları hatırlaması için New York Times gazatesine ihtiyacı yok. Bu tarihte ABD; ünlü yeşil bir böceğin adını verdiği Praying Mantis Operasyonu’nda*, petrol tankerlerine eşlik eden USS Samuel B Roberts firkateyninin İran mayınlarından hasar görmesine karşılık olarak İran’ın 3 gemisini batırmıştı. Bu nedenle;Hürmüz Boğazı’nı kapatacağına yönelik sözlü tehditte bulunmak bir şey savaşı başlatma çabası çok başka bir şeydir.
Bütün bu gerilim yüklü atmosferin ortasında itfaiyeci Umman bir kez daha bir yangını önlemek için çıkış yolu bulmaya çalışıyor. Beyrut’taki Batılı diplomatik kaynaklar; bütün koşulların kendisi için uygun gibi göründüğü,İran rejimininin karşı koymaya gücünün yetmeyeceği geniş çaplı bir savaşı başlatabilecek gereksiz bir adımı önlemek için ABD’li ve İranlı askeri yetkililer arasında Umman’da güvenlik alanında gizli müzakerelerin başladığından bahsediyor.
* Praying Mantis Operasyonu: 14 Nisan 1988'de İran’ın Basra Körfezi’ne mayın döşemesi sonrasında Amerikan savaş gemisine verdiği zarara karşı misilleme olarak II. Dünya Savaşı'ndan bu yana denizlerde gerçekleştirdiği en büyük operasyonla ABD kuvvetleri, iki İran savaş gemisi ve üç silahlı sürat teknesi batırmış ve petrol platformlarına saldırmıştı.
TT
İran ve Hürmüz krizi
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة