Cibril Ubeydi
Libyalı araştırmacı yazar
TT

​Haccı siyasallaştırmaya yönelik çirkin girişimler

Hac, bir ibadet olup İslam’ın önemli rükünlerinden birisidir. Hac, siyasi çekişmelere dâhil edilemez. Veyahut genel olarak hacda batıl dünyevi sloganlar atılamaz. Hacda “Lebbeyk Allahümme Lebbeyk/Buyur Allahım buyur” diyerek yalnızca Allah’a dua edilir. Bunun dışındakiler batıldır. İran rejiminin tekrar kriz çıkartmaya yönelik girişimleri, çirkin girişimlerden başka bir şey değildir. Diğer Müslümanların da bu girişimleri kabul etmesi mümkün değildir. Kâbe, Allah’ın evidir. Bu evin işlerini organize etmek ve yürütmek evin hizmetçilerinin hakkıdır.
Suudi Arabistan Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Adil el-Cubeyr, yaptığı bir açıklamada “Katar, haccı uluslararası bir boyuta taşımaya çağırdı. Bu, düşmanca bir tutumdur. Aynı zamanda bu, Mekke’ye karşı savaş ilan etme mesabesindedir. Haccın siyasallaştırılmasını kabul etmiyoruz. Çünkü bunlar, kutsal yerlerdir” ifadelerini kullandı.  
Bugün Katar, İran ve diğer ülkelerin haccı politize etme ve uluslararası bir boyuta taşıma girişimlerine şaşırmıyoruz. Daha önce bunu geçmişte başka gruplar da yaptı. Örneğin; Ebrehe el-Habeşi, kendine özgü bir Kâbe inşa etmeye çalıştı. Hacılar, Ebrehe’nin Kâbe’sine gelmeyince Ebrehe, Beytullah’ı yıkmaya çalıştı. En nihayetinde Ebrehe, taş yağmuruna tutuldu. Aynı şekilde Arap tarihinde hacılara su verme ve diğer hizmetlerde bulunma hakkını Mekke halkının elinden almaya yönelik birçok girişim oldu. Bazıları, özel Kâbeler inşa etmeye çalıştı: Necran Kabesi, Şeddad el-Eyadi Kabesi, Gatafan Kabesi,  Zi eş-Şerri Kabesi ve Kudüs lakaplı Zi Gabe Kabesi. Hepsi de başka hac yerleri icat etmeye ve hacıları Mekke’deki Kâbe’den uzaklaştırmaya yönelik çirkin girişimlerdir: “O, Mekke’nin göbeğinde, sizi onlara karşı üstün kıldıktan sonra, onların ellerini sizden, sizin ellerinizi onlardan çekendir. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görmektedir. (Fetih Suresi, 24. Ayet)”
Haccı ve kutsal yerleri politize etmek, İran ve Katar’ın bir yöntemidir. Bu, Haremyn-i Şerifeyn için uluslararası bir yönetim icat etmeye yönelik art niyetli bir girişimdir. Bu durum, Suudi Arabistan’ın egemenliğine bir saldırıdır.
Mekke’nin fethinde bile Resulullah Efedimiz(sav), Kâbe’nin anahtarını Kâbe’yi koruyanlara geri verdi. El-Eser’de geçtiği üzere Resulullah, mescitte otururken Hz. Ali(ra), elinde Kâbe’nin anahtarıyla ayağa kalktı ve “Ey Resulullah! Hicabe ve sikayeyi bize ver” dedi. Resulullah Efendimiz, “Osman bin Talha nerede?” diye sordu. Osman bin Talha çağrıldı. Resulullah, Osman bin Talha’ya “İşte anahtarın. Bugün iyilik ve vefa günüdür” dedi.
Durum, sadece anahtarı Osman bin Talha’ya iade etmekle kalmadı. İbn Saad, Tabakat’ta Osman bin Talha’dan şöyle bahsetti: “Cahiliye döneminde Kâbe’yi Pazartesi ve Perşembe günleri açardık. Bir gün Resulullah(sav), insanlarla birlikte Kâbe’ye girmek için geldi. Resulullah’a sert bir şekilde davrandım. Ama O, bana yumuşak davrandı ve ‘Ey Osman! Ümit ederim ki, bir gün sen beni, bu anahtarı nereye isterseniz koyarsınız, kime isterseniz verirsiniz diyeceğin bir mevkide göreceksin’ dedi. Ben de ‘O zaman Kureyş mahvolmuş, kıymetten düşmüş olur’ dedim. Bunun üzerine Resulullah, ‘Hayır! Asıl o zaman, Kureyş yaşayacak ve kıymetlenecektir’ dedi. Resulullah, Kâbe’ye girdi. O gün vaziyetin Resulullah’ın söylediği gibi olacağını düşündüm. Resulullah, fetih günü ‘Ey Osman! Bana anahtarı getir’ dedi. Anahtarı getirdim. Anahtarı benden aldı ve bana geri verdi. Resulullah,  ‘Ey Talha oğulları! Emaneti kıyamete kadar sizde kalmak üzere alın. Hicabeyi de sizden ancak zalimler geri alır’ dedi.”
Resulullah(sav) “Hicabeyi de sizden ancak zalimler geri alır” buyurdu. Hâşâ Resulullah, peygamber olduğu halde Osman bin Talha ve ailesinden Kâbe’nin anahtarını almadı. Hal böyleyken bugün bazıları, Kabe’yi hatta tüm kutsal yerleri bakımını üstlenenlerin elinden nasıl almaya çalışır?!
İran ve Katar’ın hac işlerini yönetme hakkını Suudi Arabistan’ın elinden alma girişimleri, siyasi kriz çıkartmaya yönelik çabalardır. İran rejimi bu girişimlerden vazgeçmiyor. İran’la birlikte Katar rejimi de bu girişimleri tekrarlıyor. Bunlars, haccı engellemeye yönelik girişimlerdir. Bu durum, Karmatiler fitnesiyle(H.317-M.908) benzerlik göstermektedir. Karmatiler, Mescid-i Haram’a saldırıp hacıları öldürdüler ve Hacer’ül Esved’i çalarak 22 yıl gizlediler. Yine bu girişimler, Cüheyman ve Mescid-i Haram baskınından farklı değildir. İran ve Katar’ın girişimleri, o bozguncuların yolundan gitmeyle eşdeğerdir. Aynı zamanda bu girişimler, Kâbe’nin muhafızlarına saygı gösterme konusunda “Hicabeyi de sizden ancak zalimler geri alır” diyen Resulullah’ın öğretilerine karşı çıkmaktır.