Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Özgürlük ve kaos

Bana göre Arap toplumları genel olarak özgürlük fikrine sıcak bakmıyorlar. Muhtemelen ümit ediyorlar, ancak aynı zamanda sonuçlarından da korkuyorlar. Ayrıca özgürlüğe inanan ve buna çağıran kimselerin niyetlerinden şüphe duyuyorlar.
Özgürlükten şüphe duyulmasının öne çıkan sebeplerinden biri de sosyal kaostan kaynaklanan endişedir. Birisi özgürlük değerinin bizatihi kendisine ve her bir insan özgürlüğüne saygı duyulması çağrısı yaptığı zaman muhtemelen çok az kişi özgürlüğü yararları ve zararlarıyla birlikte kendi başına bir değer olarak tartışacaktır. İnsanların çoğu ise şöyle cevap vereceklerdir: “Özgürlük geleneklere karşı isyanı artıracak, kızları ve erkekleri kamu ahlakına karşı isyan etmeye teşvik edecek. Muhtemelen onları uygun olmayan kıyafetlerle pazarlarda ve parklarda dolaşırken göreceğiz. Onlar kadınların özgürlüğünü değil, kadınlara ulaşma özgürlüğünü istiyorlar.”
Ayrıca herhangi birinin şunu söylediğini işitirsiniz: “
Çoğu kimse bu ifadeleri sık sık kullanıyor. Bu durum, Arapların çoğunluğunun özgürlüğü kendi başına bir değer olarak düşünmediği ve bir bütün olarak toplumların ilerlemesinin en büyük sırrı olduğu gerçeğinden habersiz olması gibi acı bir gerçekle bizi karşı karşıya bırakıyor. Bunun yerine özgürlüğün değerini tamamen ahlaki açıdan değerlendirirler. Yolsuzluk ve sosyal çatışmaların yaygınlığının sebebi olarak toplumsal düzenin bozulması varsayımından hareket ederler. Bu kişilere göre reformistler ve yeni nesiller, sosyal hiyerarşiyi koruyan geleneklere karşı isyan ediyorlar.
Bu düşüncenin ahlak kavramının özünden uzakta olduğunu düşünüyorum. Ahlakı korumak bahanesiyle bireysel özgürlükleri yasaklamak sadece kelimelerle oynamaktır. Ancak bu, bugün yer bulamayan bir tartışmadır. Bağımsız yüce bir değer olarak özgürlüğün ihmal edilmesi; sosyal bağların güçlendirilmesi, bilimsel çalışmaların genişletilmesi ve düşüncenin yenilenmesiyle birlikte kamu ahlakının geliştirilmesi ve ulusal zenginliğin artırılması gibi hayatımızın kilit alanlarında büyük kayıplara mal oldu. Bu alanların her birinde kayıplar yaşıyoruz. Çünkü özgürlüğün değerini takdir etmekten kaçıyoruz.
Bunu kabul etmenin pek çok kimsenin hoşuna gitmeyecek durumları da beraberinde getireceği gerçeğini reddetmiyorum. Herhangi bir manevra yapmaksızın kendimize şunu sormalıyız: Ruhumuzun arzu ettiği şey yanlışlar ve doğrular için bir standardın tespit edilmesi midir?  Yoksa ebeveynlerimizden miras aldığımız kavramlar, normlar ve düşünce kuralları mıdır?
Bildiğimiz şeyin mutlak doğru olmadığını ve özgürlük altında yaşamı deneyimleyen diğerlerinin fikrinin bütünüyle yanlış olmadığını kabul ettiğimiz zaman daha makul bir zemine geçmiş olacağız ve insanlığın kendisine daha fazla hürmet edeceğiz. Sahip olduğumuz şey, doğru ve yanlışların içerisinde bulunması mümkün olan bir karışımdır. Yararlı ve doğru olanı tercih ederken aklımızı devreye sokmak zorundayız. Geçmişte ve günümüzde özgürlüğü benimsemiş toplumların deneyimi, özgürlüğü kaosun sebebi olarak görmenin yanlış olduğunu göstermektedir. Bu deneyimlerin kendileri bizzat bu konu üzerine düşünmek gerektiğini gösteren delillerdir.