Meşal Sudeyri
TT

Uzun saplı kaşıklar ve aç kalan ağızlar

Birkaç gün önce sabahın erken saatlerinde Fransız kanalını seyrediyordum. Kanalda, orta sınıftan çok sayıda Fransızın, koronavirüs salgını nedeniyle işsiz kalarak yoksullaşması, ölümden kaçarken ona yakalanan yab
ancı mültecilerin oluşturduğu yoksullar ordusuna katılmaları olgusu ile ilgili bir program vardı.
Programda bazı zengin kurumlar ile iş adamlarının, geçimini sağlayamayan ailelere günlük yemek bağışladıkları dikkatimi çekti ve her şeye rağmen dünyada hala iyilik olduğunu ve inançları ne olursa olsun hala hayırsever insanların var olduğunu anladım. O anda aklıma şu Fars hikayesi geldi:
Bir zengin sahip olduğu büyük servete rağmen yoksullara yardım etmez ve iyilik yapmazmış. Bir gece rüyasında göğe yükseldiğini görmüş. Gökyüzünün geniş katmanları arasında dolaşırken büyük bir salona girmiş. İçeride, çeşit çeşit yemeklerle dolu büyük bir sofranın etrafına oturmuş çok sayıda insan olduğunu görmüş. Ne var ki bu insanlar ne zaman kaşıklarını tabaklara daldırıp içine yemek dolduracak olsalar bunda başarısız oluyorlarmış. Çünkü her birinin sol kolu bedenine bağlıymış, sağ elinde ise uzun sapı olan bir kaşık varmış. Bu kaşıklar uzun oldukları için kolayca tabaklara ulaşıyormuş. Fakat yemek daha ağızlarına götüremeden kaşıktan dökülüyormuş. Bunun nedenini sorduğunda, bu kişilerin hayatta iken bencil ve fakirlere yardım ve ihsan etmeyen zenginler olduklarını, Allah’ın da onları, önlerinde sonu gelmeyen bu lezzetli yemekler bulunmasına rağmen yiyemeyip aç kalmakla cezalandırdığı söylendi.
Salondan çıktığında, üzerinde “Yoksullara yardım edenler” yazılı bir tabelanın bulunduğu kapı dikkatini çekmiş. Hemen bu kapıyı açıp içeriye girmiş. Birinci salondaki görüntünün aynısıyla karşılaşınca çok şaşırmış. Burada da çeşit çeşit lezzetler ve yemeklerle dolu bir sofra, sol kolları bedenlerine bağlanmış ve sağ ellerinde uzun kaşıklar olan kişiler varmış. Ama bu insanların yüzü mutluluk ve sevinçle parlıyormuş.
Bir süre sonra bunun nedenini anlamış. Sofradakilerden her biri kaşığını tabağına daldırıyor sonra kendi ağzına götüreceğine karşısındakinin ağzına götürüyormuş. Karşısındaki de aynısını yapıyormuş. Bu sayede herkes dökmeden ve aç kalmadan yemeklerden yiyebiliyormuş. Zengin adam salonu terk etmeden önce kendisine şöyle demişler: Bunlar hayatta iken yoksullara yardım eden zenginlerdir. Bunun karşılığında Allah da onlara –ödül olarak- ahirette en güzel yemeklerin tadını çıkarmalarını sağlayan basiret ve bilgelik bahşetmiştir.