Filistin davasına liderleri ve sorumluları kadar hiç kimse zarar vermemiştir. Hiç kimse onların yönetiminde olduğu gibi onu yıllarca geriye götürmemiştir. Filistin davası 70 yılı aşkın bir süredir Körfez halklarının birincil meselesi iken Filistinli liderler, eşi görülmemiş mali desteğe, onurlu siyasi pozisyonlara, tarihi halk duruşlarına hatta Arap-İsrail savaşlarına katılımlara bir nebze de olsa vefa göstermedi.
Filistin denklemi tuhaf ve ilginç. Bir yanda tam anlamıyla açık bir desteği diğer yanda destek sahiplerinin bunun karşılığında hakaretlere katlanmalarını dayatıyor. Davanın çocukları dışındaki taraftarlarının takdir yerine ihanetle suçlanmayı kabul etmelerini gerektiriyor. Daha acımasız ve acı olanı, onurlu duruşlarla dolu bir tarihin silinmesi, unutulması ve kaçınılmaz görülmesidir. Bütün bunlar, Filistin davasının gördüğü sempatiyi azalttı. Kim davayı desteklemesine ve onun yanında yer almasına rağmen suçlanmayı, hakarete uğramayı, saldırganlık ve zorbalığa maruz kalmayı kabul edebilir.
Açıkçası, Filistin davasını, Filistin halkının kalıcı egemenliğini, bağımsız devletlerinin kuruluşunu destekleyen pozisyon ve duruşlarında hükümetlerine en çok destek verenler Körfez halklarıdır. Ne var ki şimdi bu pozisyonları kökten değişime uğruyor ve bunu da açıkça ve cesaretle dillendiriyorlar. Körfez vatandaşlarının, özellikle maruz kaldıkları saldırgan pozisyonlar nedeniyle, Filistin davasına gösterdikleri ilgi gittikçe azaldı. Körfez ülkeleri ve vatandaşları, bazen Filistinli bileşenlerin -liderlerinin kendisine yönelik kesin bir duruş benimsemedikleri- hakaretlerine bazen de Filistinli liderlerin iğneleyici ve imalı sözlerine maruz kaldı. Sürekli bir şekilde bayrakları ya da liderlerinin posterleri yakıldı. En yüksek kürsülerden kendilerine sövüldü. Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın çağrısı ile geçen hafta perşembe günü Beyrut’ta toplanan Filistinli grupların liderleri toplantısında yaşananlar, bardağı taşıran damla oldu.
Her renkten Filistinli gruplar hiçbir şey için değil sadece nefret dolu kışkırtıcı bir dil, tarihi duruşlarına ve tutumlarına karşı yanıltmaca ve şüphe içeren sorumsuz tehditlerle Körfez ülkelerine saldırmak için bir araya geldiler. Bu, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) devletlerini, başta Devlet Başkanı Mahmud Abbas olmak üzere bu toplantıya katılan liderlerden özür dilemelerini talep etmeye sevk etti. Yapılan açıklamada “KİK devletleri ile kardeş Filistin halkı arasındaki ilişkilerin gerçekliği ve tarihiyle çelişen hatalı, kışkırtıcı ve haddini aşan açıklamalardan dolayı özür dilenmesini talep ediyoruz. Özellikle toplantının kayıtları Filistin’in resmi televizyon kanallarında yayınlanmış olduğu için toplantıda sarf edilen rencide edici, kışkırtıcı ve kuşkulu beyanlar resmi bir özür gerektirmektedir.”
Gerçekten de bugünden sonra, kuşku uyandıran, rencide edici ve provokatif beyanlar karşılıksız bırakılmamalıdır. Filistin davasının “Osman’ın kanlı gömleği” gibi ülkelere ve halklara karşı defalarca haddi aşan ve üstü kapalı beyanlarda bulunmak için kullanılması, buna karşılık söz konusu ülke ve halklardan açık çek gibi sınırsız destek beklenilmesi artık mümkün değildir.
Körfez halkını gücendiren ve rencide eden Filistin liderleri, 9 yıldır toplanmamış, uzun bir süre bölünmüş kalmayı ve kendi davalarına zarar vermeyi tercih etmişlerdi. Şimdi bir araya geldiklerinde de bunun sonucu sadece Körfez ülkelerine yönelik haddi aşan ve rencide edici beyanlar oldu. Filistinli liderler bu şekilde sanki davaları onları ayırırken Körfez ülkeleri ve halklarına hakaretin birleştirdiği görüntüsü verdiklerinin farkındalar mı? Filistin davasını tam kalbinden vurduklarının, kendisini birincil davaları gören milyonları ondan uzaklaştırdıklarının, sonu gelmez hakaretler ve hadsizliklerden sonra indirdikleri bu ölümcül darbeyle Filistin davası ile kendisine en çok yardım edenleri ve destekleyenleri ayırdıklarının, aralarındaki bağı kopardıklarının farkındalar mı?
Körfez halkının ve ülkelerinin tarihleri nasıl ki onların 72 yıl boyunca benimsedikleri karşılıksız destekleyici ve kararlı pozisyonlara tanıklık ediyorsa, Filistin davasının dış muhaliflerinden ziyade Filistin liderliği içindeki muhaliflerinden ve yolsuzluklarından çektiğini de kaydediyor. Daha da kötüsü davanın, bu kişilerin kendisini en çok destekleyenlere ve yanında duranlara yönelik aşırılıkları, tecavüzleri ve haksızlıkları nedeniyle halkların desteğini önemli ölçüde kaybetmesidir. Hal böyleyken, kendi liderlerinin ve sahiplerinin vazgeçtikleri bir davadan vazgeçtikleri için başkaları suçlanabilir mi?
Keşke Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın özrünün her şeyi normale döndürmesi, Filistinli liderlerin pozisyonlarını düzeltmelerinin –ki bu hiç olmayacak- Körfez halkına ve ülkelerine yapılan haksızlıkları ve hakaretleri silmesi mümkün olsaydı. Ama ne yazık ki dilenecek özrün bir anlamı kalmadı. Zira bazen kırgınlıkları bin tane özür bile tamir edemez.
TT
Ey Filistinli liderler, özür dilemek yetmez
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة