Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Biden, Körfez ve İran

İran’ın saldırgan faaliyetleriyle mücadele yaklaşık 40 yıldır Körfez ülkelerinin politikalarına damga vurdu. Halen de politikaları ile ittifaklarını belirleyen temel etken olmayı sürdürüyor. BAE ve Bahreyn’in İsrail ile kapsamlı ilişkiler inşa ederek attıkları ön adım, yeni ABD başkanlığı da dahil olmak üzere gelecekteki değişkenlerle başa çıkmaya yönelik bir hazırlıktı. Körfez-İsrail ilişkilerinde çıkarların kesiştiği durumlar gibi ihtilaf alanları da var. Bugün Körfez ülkeleri ile İsrail’in ortak düşmanı, tüm bu ülkelerin güvenliğini ve varlığını tehdit edecek bir projeyi açıkça benimseyen ve askeri programını bu seçenek üzerine kuran Tahran rejimidir.
Joe Biden’ın başkanlık görevini üstlenmesinin, İran'ın sahada ilerlemesini ve ABD ile müttefik olan bu ülkeleri tehdit etmesini engelleyecek bir değişiklik olduğunu söyleyebiliriz.
Biden, seçim kampanyası sırasında eski başkan Obama’nın İran ile müzakereleri yürüten ve JCPOA anlaşmasını imzalayan ekibinin yaptığı iki hataya parmak bastı. Öncelikle İran'ın anlaşmadaki nükleer yükümlülükleri, ciddi bir tehdit olan balistik füze sistemi kurmasını engellemiyor. İran'ın uranyum zenginleştirmesine izin verilmeyecek süre sadece beş yıl ve bu da bu konudaki tutumu değişmeyecek. Aksine bu, nükleer silah elde etmekte kararlı ve azimli, sabırlı bir rejim için kısa bir süre. İkincisi, anlaşma İran'ın konvansiyonel silahlarıyla bölgeye yönelik tehditlerine ve Lübnan, Suriye, Irak, Körfez, Yemen, Afganistan gibi bölgelerde değişim ve kontrol arayışına kısıtlama getirmeyi ihmal etti. Anlaşma, bu iki noktayı göz önünde bulunduracak şekilde değiştirilmeden İran ile barışın gerçekleşebileceğini hayal edemiyorum. Nitekim Biden da seçim kampanyası sırasında açıklamalarını dikkatle izleyen İranlılara hitap ederek bu tutumlarını ve nükleer anlaşmayı değiştirmeden yeniden canlandırmayacağını yineledi. Müttefiklerinin güvenliğinin garanti altına alınması şartını açıkça belirtti.
Körfez ülkeleri açısından bakarsak… Biden bu politikasını gerçekleştirirse elbette Başkan Donald Trump’ın politikasından daha iyi ve faydalı olacaktır. İran büyük ve komşu bir ülke, dolayısıyla Körfez bölgesi için onunla mücadele yerine barış anlaşması çerçevesinde birlikte yaşamak daha güvencelidir. Bu, Arap dünyasının doğusundaki bölgenin tamamının istikrarına, genel olarak da bölgenin ekonomisi ve kalkınmasına yansıyacaktır.
Tahran, Obama döneminin sonunda ABD Donanmasını aşağılayarak iyi niyetli olduğunu varsayan ABD müzakere ekibi için bile güvenilir olmadığını kanıtladı. Oysa Obama, 1980’de ABD’nin Tahran Büyükelçiliği’nde yaşanan rehine krizinden bugüne İran’a benzeri görülmemiş derecede büyük fırsatı veren tek başkandı. Aynı zamanda Bağdat'ta yaptıkları da Irak'ı bölgedeki stratejisinin kilit taşı olarak gören ABD’nin çıkarlarını tehdit etti.
Trump döneminde yaratılan iki yeni gerçek, Biden yönetimi sırasında da devam edecek. Bunlardan ilki, ekonomik, insani ve tabii ki siyasi ağırlığı olan, Suudi Arabistan, Mısır, BAE ve Bahreyn’den oluşan siyasi bloktur. İkincisi, BAE aracılığıyla İran’a karşı İsrail ile uzlaşıdır. Katar bir kez daha bu ittifakı parçalamaya çalışacak ama başarılı olamayacak. Ayrıca İran ve Türkiye de bu Dörtlü İttifak’a karşı birlikte çalışma girişimlerine rağmen Tahran ile Ankara, aralarındaki rekabet ve farklı beklentilerin yanı sıra içinde bulundukları ekonomik koşullar nedeniyle zorluklarla karşı karşıyalar.
Bugün, Riyad, Tahran ve Ankara kutupları arasındaki şiddetli çatışmanın dinamiği ve Türkiye'nin bölge ve Avrupa ülkeleri için rahatsız edici olan adımları Biden'in ABD başkanlığına gelmesi ile gerileyebilir. Ankara, ABD seçimlerinden önce Doğu Akdeniz ve Libya'da yeni bir gerçeklik ortaya koydu. Ancak tam anlamıyla bir başarı sağlayamadı. Aynı şekilde Tahran da kendisine yönelik sert yaptırımları sona erdirmek için Washington ve müttefikleri ile gerginliği yatıştırmaya çalışacak. Aksi takdirde içeriden çökebilir.
Bu yüzden Biden'ın başkanlığa gelişinden dolayı ihtiyatlı bir iyimserlik hissediyorum. Ama tabii ki yönetiminin gelecekte ortaya çıkarabileceği zorlukları küçümsemiyorum. Bunları da bir dahaki yazımızda ele alacağız.