Bülent Şahin Erdeğer
TT

Taliban’ı anlamak

Türkiye’de en zor işlerden biri de haberciliktir. Haberci öncelikle olanı anlatmakla, tabloyu tüm yönleriyle göstermekle mükelleftir. “Haber” elbetteki yorumunu da beraberinde getirir. Ancak önce olanı değil de olmasını istediğimizi anlattığımızda bunun adı manipülasyon ve dezenformasyon olur.
Özellikle konu Taliban olunca meseleyi sağduyu ile hakkıyla anlama kaygısı çoğu kez unutulur.
Özneleri hayat tarzımıza ne kadar ters olursa olsun, ne kadar karşıt görüşte olursak olalım ülkemizde ya da dünyanın bir köşesinde önce olan biten şeyin gerçekten ne olduğunu anlamamız sonra değerlendirme, yorum serdetmemiz gerek Genelde tersi oluyor Teyitçilik o sebeple önemli.
Olguyu tespit etmek olgunun bir tarafı olmak demek değil. Önyargıların aksine bir durumu olduğu gibi haber vermek o şeyi olumlamak, onaylamak olarak görülüp  yeni bir önyargı oluşturuluyor.
Dünyadaki pek çok olay kendi bağlamında değil kendi ülkemizdeki iç siyasetin kutuplaşma ekseninde değerlendiriliyor. Bu çok büyük bir yanılsamanın da sebebi. Evet bazı açılardan örtüşüyor ve ilgili olsa da tümüyle bu görme şekli kitleleri şaşı ediyor...
Afganistan’a dönelim;
1919’da Emanullah Han tarafından İngilizlere karşı bağımsızlığı ilan edilen Afganistan 1973’e kadar monarşi ile yönetildi.
Muhammed Davud Han döneminde Afganistan Cumhuriyeti kuruldu. 1978’de Sovyet yanlılarının darbesi sonucu ülkenin rejimi Sovyet uydusu olacak şekilde “Afganistan Demokratik Cumhuriyeti” olarak değiştirildi.
Ülkede Sovyet yanlısı siyasetçiler arasındaki iç çatışma sonucu nüfuzunu kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalan Moskova-Brejnev yönetimi sonunda Aralık 1979’da Afganistan’ı işgal etti.
Sovyetlerin rakibi Çin tarafından silahlandırılan ve eğitilen İslamcı gruplar daha sonra ABD tarafından da Sovyetlere karşı desteklenerek işgale direniş güçlenmiş bunun sonucu olarak Sovyet ordusu 1989’da ülkeden çekilmek zorunda kalmıştı. Bundan sonra iktidar mücadelesine girişen İslamcı gruplar 1992-1996 yılları arasında iç savaşa tutuştular.
Kabil Üniversitesi'nin Şer'i İlimler kısmı hocalarından Tacik Burhaneddin Rabbani (1940-2011) çevresinde 1960'lı yılların sonundan itibaren İslamcı bir örgütlenme ortaya çıkmıştı. 1960'lı yıllarda Mısır'da Ezher Üniversitesi'nde eğitim gören Rabbani burada İhvan ile temasta bulunmuş, Afganistan'a döndüğünde İhvan ve Pakistan'daki Mevdudi liderliğindeki Cemaati İslami'yi örnek alarak 1972'de Cemiyet-i İslami'yi (İslami Cemiyet) kurmuştu.
Zahir Şah döneminde orduda görev alan bir albayın oğlu olan Tacik Ahmed Şah Mesud (1953-2001) Kabil Üniversitesi'nde eğitim aldığı bu dönemde Cemiyet-i İslami'de bulunmuş, Davud Han döneminde yaşadığı baskılar nedeniyle 1974'te Pakistan'a gitmişti.
Peştun Gulbeddin Hikmetyar (1947-) öncülüğünde 1969'da Kabil Üniversitesi'ndeki 'Müslüman Gençlik' ismiyle kurulan örgütlenme 1975'te Hizbi İslami (İslami Grup) ismiyle daha kapsamlı bir örgüte dönüşmüştür. Hikmetyar da İhvan ve Pakistan'daki Cemaati İslami'yi teşkilatlanmada örnek almıştır.
1970'li yıllar boyunca Cemiyeti İslami ve Hizbi İslami aralarındaki bazı fikir ayrılıklarına rağmen dayanışma göstermiş genellikle Tacikler lideri Tacik Rabbani olan Cemiyeti İslami'ye, Peştunlar da lideri Peştun Hikmetyar olan Hizbi İslami'ye yönelmişlerdir.
Afgan uzmanlar, Sovyetlere karşı savaş sırasında varlık gösteren grupları temel olarak dört ana sınıfa ayırmaktadır.

  1. İlk grup geleneksel kabilesel liderlerden, alimlerinden, ruhani şahsiyetlerden ve imamlardan oluşuyordu.
  2. İkinci grup genel olarak Ortadoğu'daki Müslüman Kardeşler'den ve Pakistan'daki Cemaat-i İslami'den etkilenmişlerdi.
  3. Üçüncü grup, temel olarak Altkıta'daki Diyobendi uyanışçı hareketlerden etkilenmişti. 1990'larda Taliban bu grup içerisinden çıktı.
  4. Sonuncu ve en küçük grup da Şiilerden müteşekkildi. Ana olarak etnik Hazaralardan oluşuyorlardı.

(Ayrıntılı bilgiler için bkz. https://www.mepanews.com/asyanin-kalbi-afganistan-dosyasi-43175h.htm)

Kandahar merkezli muhafazakar mollaların İslamcı iç savaşına müdahalesi: Taliban
Taliban hareketi iç savaşa 1994’te müdahil oldu ve tüm grupları bastırarak 1996’da iktidara geldi. Taliban ezberlerin aksine Pakistan’dan Afganistan’a gelen değil zaten Kandahar’da örgütlenmiş olan gelenekçi mollaların Peştun aşiretlerle iş birliğinin sonucu ortaya çıkan bir hareketti. İç savaştan bunalan ve istikrar arayan bir bağlamda gelenekçi mollaların duruma müdahalesi olarak okunabilir. Hareketin tabanını ve ismini ise güvenli eğitim almaları için Pakistan’daki Hanefi Diyobendi medreselerine gönderilen öğrenciler oluşturuyordu.
Taliban ilk döneminde yönetim tecrübesi olmayan, uluslararası ilişkilerden bihaber bir hareket olarak bir çok baskıcı uygulamaya imza attı.
2001 Aralık ayında NATO’nun askeri müdahalesiyle merkezi yönetimden uzaklaştırılan Taliban 20 yıldır Afganistan’ın kırsal kesimlerini kontrolü altında tutuyordu. Bu süreçte kırsalda halkla ilişkiler ve yerel yönetim tecrübesi kazanırken uluslararası ilişkiler ve diplomasi kabiliyeti de edindi.
Son 20 yıllık süreçte Kabil Hükümeti güçleriyle iç savaş halinde olan Taliban ile ABD'nin 29 Şubat 2020'de barış anlaşmasına varmasının ardından Eylül 2020'de Katar'ın başkenti Doha'da Afganlar arası barış müzakereleri başlamıştı.
2021 Ağustos itibariyle merkezi hükümet güçlerinin teslim olması üzerine kent merkezlerini de ele geçiren Taliban hareketi barışçıl bir geçiş süreciyle ülkeye kendi ideolojisi çerçevesinde rejim değişikliği ve istikrar vaat ediyor ve ilk dönemindeki baskı politikalarını tekrarlamayacağını belirtiyor.
İşte bu bağlamda Batı’dan aldığı meşruiyet ve desteğe güvenerek zenginliğine zenginlik katan, yolsuzluğa batan, ülkedeki genel asayişi ise sağlamadığı için vatandaşı suç çetelerinin insafına bırakan bir Kabil Hükümeti vardı. Ekonomisi çökmüş, sanayisi olmayan tarımı gelişmemiş bir ülkede umut da yok demekti.
İnsanlar ya sefalet içinde bu savaş lordlarına razı olacaklar, uyuşturucu-şiddet sarmalında bir piyon olacaklar ve inanmadıkları sonuçsuz bir iç savaş için ölecekler ya da Türkiye gibi ülkelere göç etmek zorunda kalıyorlardı.
Taliban Hareketi bu yüzden kanlı bir çatışma ile Kabil'e girmedi. Aksine toplumsal ve politik uzlaşı ortamıyla bir istikrar sağlayıcı rolüyle geri döndü. Bu durum Taliban’ın çok sempatik ve olumlu bir hareket olduğu ya da tamamen bir değişim yaşadığı anlamına elbette gelmiyor.
Şimdiye kadar uygulamaları da intikamcı değil kuşatıcı mesajlar-pratikler içeriyor. Muhtemelen İran rejimine benzer Şer'i hukuk standartı olan yönetim kurulacak.
Taliban 3. döneminde muhtemelen Afganistan halkının genelinin arzuladığı istikrar ve güvenliği sağlayacak. Bunun karşılığında ise Rusya ve Çin ekseninde yer alacak.
Vaat ettiği gelecek Despotik ama güvenli bir rejim.
Taliban’ın en önemli zaafı “iç disiplin”. Üst kadroları belirli bir değişim ve yumuşama yaşamış ve tecrübe edinmiş olsalar da alt kadrolarının eğitim içerikleri ve davranış yöntemleri halen eğitime muhtaç.
Ayrıca Taliban’ın bir mollalar konseyi ve platformu olduğunu da unutmamak gerek. Yani ulaşımı-iletişimi çok zor, eyaletlere ayrılmış bir coğrafyada Taliban’ın bölgelere göre değişkenlik gösteren icraatlarına tanık olunabiliyor. Bu dağınıklıklığın da Taliban merkezi yönetimi tarafından önümüzdeki süreçte giderilmesi gerekiyor.
Taliban zaten DEAŞ'la savaşıyordu bu süreç hızlanacak.

Sekülerist panik atak da hamaset de yanlış
Taliban'ın Batı dezenformasyonuyla bir hayli şeytanlaştırılması Türkiye'de ciddi bir sekülerist panik atağa ve karşı heyecana yol açıyor. Her iki ruh halinin de abartılı ve gerçek dışı olduğunu hatırlatmak gerek.
Bu kadar önyargıyla dünyayı asla anlayamayacak Türkiyeliler... Konunun Türkiye bakan yönü ise şüphesiz öncelikli olarak göç sorunu. Şayet Türkiye iktidarı ve muhalefeti Afgan göçmen akınından mustaripse hedef öncelik olarak göçün minimize edilmesi olmalıdır. Bunun en makul yol ise sorunu kaynağında çözmektir. Türkiye İran’la diplomasi yapmalı ama en önemlisi de Afganistan ekonomisinin kalkınması için yeni yönetimle koordine olmalıdır. Geçmişte Libya ve Rusya’da olduğu gibi Türkiyeli şirketlerin Afganistan ekonomisi ve tarımında yatırım yapmaları sağlanmalı, bir an önce on yıllardır süren iç savaş ikliminin bitirilmesi ve istikrarın ülkeye hakim olması için çalışılmalıdır.
Velhasılı kelam;
Taliban'ın 1. dönemi (1996-2001) amatör dönemiydi.
İktidarının 2. döneminde (2001-2021) ülkenin yüzde 70-80'inini yönetti.
Bu 20 yıllık tecrübesinde küresel sistemin içinde nasıl olunacağını öğrendi.
Şimdi 3. döneminde Rusya-Çin ekseninde ikinci bir Sünni İran rejimi var olacak...
Bundan sonrası ise Afganistan halkının kendi iradesine bağlı.