Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

Gelecek darbeyi durdurun!

Sudan’ı takip edenler ve Sudan halkının büyük çoğunluğu, bu hafta ortasında ülkede yapılan başarısız darbe girişimine şaşırmadı. Zira tüm göstergeler, hükümeti ve geçiş dönemini baltalamaya, devrime ve demokratik geçiş umutlarına darbe indirmeye yönelik girişimlerin hızlanmasıyla birlikte gizlice hazırlanılmış bir eylemin habercisiydi. Halkın üzerindeki baskılar ve hayata ilişkin krizler arttı. Baskıların ve krizlerin bir kısmı, hükümetin uyguladığı ekonomik reform adımlarını baltalamayı amaçlayan engeller ışığında bilerek uyduruldu. Ceza almadan paçayı kurtaran suçluların sayısında eşi görülmemiş bir artış yaşandı. Öyle ki insanlar artık gündüzleri sokaklarda, geceleri ise evlerinde kendilerini güvende hissetmiyorlar. Buna nefret söyleminde ve bölgecilik, kabilecilik ve ırkçılık tonunda garip bir kışkırtma eşlik etti. Ülkenin doğusunda yaşanan son olaylar, merkez limandaki faaliyetlerin durması ve Hartum'a bağlanan ana tedarik yolunun kesilmesi de sahneyi tamamladı.
Darbe girişiminin ne kadar ciddi olduğunu ve gerçek mi yoksa sokağın nabzını ölçmek ve dikkatleri başka yöne çekip gelecek darbeye hazırlanmak için yapılmış bir prova mı olduğunu bir tarafa bırakırsak; darbe girişimine ilişkin karşılıklı yöneltilen suçlamalara rağmen gerçek şu ki mevcut durumun kırılganlığından ve devrimin zayıflamasından tüm taraflar sorumludur. Çünkü geçiş denkleminde Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri’nin (ÖDBG) oluşumları arasında ihtilaflar ve çatışmalar, sivil ve askeri oluşumlar arasında yoğun gerilim ve çekim kuvveti var. Buna ek olarak hükümet ile silahlı hareketler arasındaki barış anlaşmasıyla yapılan, çatışmaların çapını büyüterek merkeze, doğuya ve kuzeye taşıyan ve böylece isyanları ve bölgesel çatışmaları alevlendiren bir işleyiş de bulunuyor.
Tüm bunlar sadece devrimin hedeflerine ulaşılmasını engellemekle kalmayıp aynı zamanda insanları ilk kez daha tehlikeli olan bir durumdan, yani geniş çaplı yıkıcı bir iç savaşa doğru gidildiğinden bahsetmeye iten bir kargaşaya yol açtı. Sudan'ın tüm bu korkunç senaryoların gerçekleşmesini engellemek için gerginliği hızlı bir şekilde düzeltmesi gerekiyor. Bu da ancak sivil güçlerin içindeki ve bu kuvvetler ile askeri oluşum arasındaki anlaşmazlıkların çözüme kavuşturulmasıyla gerçekleştirilebilir. Daha sonra Sudan’ın barış dosyasındaki boşlukları kapatması ve bunun için de barış anlaşmasının başta güvenlik ile ilgili bölümü olmak üzere tüm maddelerinin uygulanmasını sağlaması lazım. Abdulvahid Muhammed Nur ile Abdulaziz el-Hulu’yu da bu barış yoluna dahil etmesi gerekiyor.
Tüm bunlar gerekli. Ancak bence şu an en önemlisi sivil ve askeri oluşumlar arasında her geçen gün artan gerilimin çözülmesi. Zira bu, birçok sorunun ve tehdidin aşılması için bir anahtardır. İnsanların bildiği bu gerilim, Başbakan Abdullah Hamduk ile Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan’ın darbe girişiminin açıklanmasının ardından yaptıkları açıklamalar arasındaki uyuşmazlıkta da oldukça net bir şekilde görülüyordu. Nitekim Hamduk ve pek çok siyasi güç eski rejimin kalıntılarını ve onların İslami hareketini darbeyi planlamakla suçlarken Burhan ise yaşananlarda belirli bir tarafın parmağının olduğuna ilişkin herhangi bir delil olmadığını söyleyerek bu iddiayı çürütmeye çalıştı. Hatta Burhan daha da ileri giderek suçu siyasi güçlere ve aralarındaki anlaşmazlıklara attı. “Hizipleşme ve dışlama olmadan” herkesi geçiş dönemine katılmaya çağırdı. Ki bunun anlamı da gayet açık.
Hamduk yaptığı açıklamada silahlı kuvvetler şirketlerinin durumu etrafında meydana gelen itiş-kakışa işaret ederek Maliye Bakanlığı'nın kamu parası üzerindeki yetkisinin güçlendirilmesi gerektiğinin altını bir kez daha çizerken Burhan ise ekonomik krizden hükümeti ve sivil oluşumu sorumlu tuttu.
Egemenlik Konseyi Başkanı aynı zamanda ülkeyi koruyan taraf olarak askeri oluşuma işaret ederek “değişimi koruyan ve bunu istediği yere taşıyan tarafın” Sudan Silahlı Kuvvetleri olduğunu söylemeyi ihmal etmedi. Buradaki mesaj iki şekilde anlaşılabilir: İlki, geçiş yönetimindeki askerler ülkeyi kimin yöneteceğini seçmek üzere bağımsız ve şeffaf seçimlere götürmeyi istiyorlar, ki bunu Burhan söyledi. İkincisi, askerler ülkeyi darbe yoluna itebilirler. Bu da Burhan’ın söylemediği ancak bağlamdan çıkarılabilecek yoruma ve analize tâbi olan bir şey.
Burhan ve şu anki sahnede yer alan Hızlı Destek Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Daklu’nun (Hamideti) açıklamalarında net bir uyum vardı. Zira Daklu iki gün önce yaptığı açıklamada açıkça doğrudan sivil oluşumu suçlayarak “Darbelere fırsat veren, vatandaşı ve nasıl geçindiklerini umursamayan, koltuk sevdasıyla meşgul olanlar siyasetçilerin ta kendileridir” dedi.
Aslında askeri oluşum ile sivil taraf arasındaki gittikçe artan gerilim geçiş dönemi önündeki en büyük engeli oluşturuyor. Ülkenin önündeki tüm güçlükleri, tümsekleri ve zorlukları aşacak gücü olduğunu ve seçim sandığı ve demokrasiye ulaştığını varsayarsak bu gerilim sona erdirilmeden, şimdiki veya daha sonraki aşamalarda herhangi bir istikrar sağlanacağını düşünmüyorum.
Silahlı kuvvetleri yeniden yapılandırmak ve orduyu eski rejimin kalıntılarından ve İslami hareketin emirlerine uyup da saflarına sızmış olanlardan arındırmak için askeri oluşumla mücadele etme çağrısında bulunanlar var. Ancak bu mesele önemli bir mesele olduğu için öncelikleri inceleyen, bunların nasıl gerçekleştirileceğini ve adımların nasıl sıraya konulacağını bilen hassas bir dengeye oturtulması gerekiyor.
Sivil oluşum ile askeri oluşum arasındaki ortaklığın formülü, geçiş döneminin yol haritasını çizen anayasal belge ile belirlenmişti. Ancak bu belge ciddi boşluklarla ve kusurlarla dolu olduğu için şu an bunun bedelini insanlar ödüyor. Geçmiş zaman geri alınamayacağı ve anayasal belge tekrar yazılamayacağı için şimdi yapılması gereken şey, ülkede güvenliği sağlayacak ve demokratik geçişte devrimin hedeflerini yerine getirecek mantıklı çözümler bulmak.
Bu çözümlerin gerçekleştirilmesi için bazı meselelerde askeri oluşum ile iş birliği yapılması gerekiyor. Bunlardan en önemlisi de tabii ki Silahlı Kuvvetler’in yeniden yapılandırılması, kotalar ve mevkiler sağlayan, silahları hareketlerin elinde bırakan, hatta bunları başkente sokan ciddi kusurlarla dolu olan Barış Anlaşması’nın güvenlik ile ilgili kısmının uygulanmasıdır. Sivil ve askeri oluşum arasındaki çatışma, yaşanan aksaklığın başlıca sebebidir. Şu an anlaşmazlıkların üstesinden gelmek ve sandığa giderek devrimin hedeflerini gerçekleştirmek için cesur adımlar atılması gerekiyor.
ÖDBG alışılmışın dışında düşünerek Silahlı Kuvvetler’in yeniden yapılandırılmasının uygulanması, Barış Anlaşması’ndaki güvenlik maddelerinin yerine getirilmesi ve ordu şirketlerinin kaynakları ve Maliye Bakanlığı’nın kamu parası üzerindeki yetkisine ilişkin bir uzlaşma için belirli bir zaman çizelgesine tabi taahhütler içeren bir anlaşma karşılığında, geçiş döneminin geri kalanında Egemenlik Konseyi'nin başkanlığını Askeri Konsey’e bırakmaya karar verirse ne olacak?
Pek çok kişi bu sözlerimi şaşırtıcı bulabilir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken şey, Egemenlik Konseyi'ne kimin başkanlık edeceği değil, geçiş döneminin nasıl güvence altına alınacağı ve devrimin hedeflerini gerçekleştirmek için bu tehlikeli aşamanın nasıl atlatılacağıdır. Sivil oluşum yürütme organına başkanlık ediyor; önemli olan da bu. Şayet ödenecek bedel daha fazla sorun, çekişme ve tehlike olacaksa sivil oluşum Egemenlik Konseyi başkanlığından herhangi bir fayda ya da ekstra bir kazanç sağlayamayacak.
Geçiş döneminin gündemini uygulamak için askeri oluşumu sorumluluklarının önüne koymak, bu aşamada Egemenlik Konseyi başkanlığında sadece sivil bir oluşumun varlığından daha yararlı olabilir.
Darbe girişimi tehlikesinin halen var olduğunu söyleyenler boşa konuşmuyorlar. Zira bugün, devrilmiş rejimin kalıntılarının yanı sıra iktidar koltuğuna gözünü diken ve demokrasiye geçişi engelleyen çok sayıda kişi var. Bunlarla birlikte geçiş dönemini koruyacak, seçim sandığına gidilmesini sağlayacak ve Sudan'ı yakındaki ciddi tehlikelerden koruyacak yeni çözümler gerektiren kırılgan koşullar ışığında ülkeyi kollayanlar da var.