2021'in sonunda Ortadoğu'da sahne nasıl görünüyor? Bölgedeki durumu takip eden tüm gözlemcilerin yıllardır kaotik bir bölgesel sistemde yaşadığımız konusunda hemfikir oldukları biliniyor.
Devletlerarası ilişkilerin dayandığı, bir yandan ülkeler arasındaki anlaşmazlıkları düzenlemeye, kontrol etmeye ve yönetmeye, diğer yandan ortak paydaları güçlendirmeye ve üzerine eklemeye olanak tanıyan tanınmış uluslararası kural ve normların zayıflamasına veya gerilemesine tanık olan bir sistem içinde yaşıyoruz.
Bu, bölgesel güçler, hedefleri ve söylemleri ile bu güçlerin stratejilerine hizmet eden dini, mezhepsel, etnik ve ulusötesi kimliklere dayalı doktrinleri benimsediklerinde gerçekleşti.
Bazı durumlarda (bu söylemin başarısı ve bir ölçüde çekiciliği) bir yandan bir dizi ülkedeki ulusal sözleşmenin zayıflığı ve kırılganlığı, diğer yandan bazı ülkelerin yaşadığı savaş ve çatışma, her türlü müdahaleler için cazip ve çok yönlü yayılmalar durumu, bunu teşvik etti. Bölge yıllardır 3 savaşa tanık oluyor; bölgesel soğuk savaş, sıcak noktalardaki vekalet savaşları ve iç savaşlar.
Bu savaşların her biri diğer ikisini besliyor ve ondan besleniyor. Öte yandan, umut verici değişim işaretleri de yok değil, ancak bunlar henüz bölgedeki mevcut durumdan bir kopuşun başlangıcını işaret eden yeni politikalar şeklinde belirginleşmedi veya güçlü bir şekilde sahaya yansıtılmadı.
Bu yeni unsurların en önemlilerinden biri 28 Ağustos'ta Bağdat İşbirliği ve Ortaklık Konferansı'nın toplanmasıdır. Konferans, tabii ki bir iş birliği ve diyalog forumu olarak başarılı olma esasına dayanarak, şiddetli bir rekabet veya neredeyse husumet içinde olan taraflar arasında bir diyalog süreci başlattı. Bu süreç, elbette devrim mantığı, başlığı veya gerekçesi ne olursa olsun, başka ülkelerin iç işlerine doğrudan veya silahlı örgütler gibi devlet dışı taraflar aracılığıyla müdahale etme hakkını değil, gerek anlaşmazlıklar gerekse iş birliği açısından yukarıda değindiğimiz devletlerarası ilişkileri düzenleyen normları ve devlet mantığını benimsiyor. Bu, önünde pek çok zorluğun bulunduğu bir yol, ancak Irak, Arap ve uluslararası faktörler onu başlamaya zorluyor.
Değişim taşıyan bir diğer faktör, karşı şart ve koşulların varlığı, İran'ın "nükleer eşiğe" yani nükleer silah üretme yeteneğine ulaşmasının tehlikeleri ışığında hala tökezlese de İran ile nükleer müzakerelere (5+1) geri dönülmesidir.
İran’ın nükleer silaha sahip olması şüphesiz bölgede askeri bir çatışma riski ve ciddi sonuçlar taşıyan büyük bir krize yol açacaktır. Nükleer anlaşmayı, her iki tarafın da neredeyse birbiriyle çelişen öngörüleriyle güçlendirerek veya pekiştirerek yeniden canlandırma başarısı, 2015'te hüküm süren koşullar değiştiğinden kolay değil, ama imkansız da değildir. Bu sürecin sonuçlarının güvenlik ve bölgesel istikrarın yanı sıra bölgedeki diğer meseleler üzerinde olumlu veya olumsuz önemli yansımaları olacaktır.
Arapların Suriye ile ilişkileri normalleştirmeleri, elbette bir Arap mutabakatı olmaksızın farklı hızlarda ilerleyen ve farklı biçimler alan bir başka süreçtir. İlişkileri normalleştirme süreci bu yaklaşımın savunucularının ifadesiyle, Suriye'yi Arap Birliği'ne iade etme ve yine ekledikleri gibi, Suriye'nin jeostratejik konumunun önemi göz önüne alınarak İran'ın Suriye'deki rolü ve bilhassa nüfuzuna karşı bir denge oluşturma başlığı altında gerçekleşiyor.
İran ile belli başlı Arap güçlerinden bazıları arasında farklı hızlarda da olsa istikşafi veya kademeli temasların yeniden başlaması, yukarıda bahsettiğimiz sürece ek bir süreçtir ve karşılaştığı engeller ne olursa olsun, bölgede değişimin başlangıcını yansıtmaktadır.
Arap-Türk düzeyinde normalleşme süreci ve ilişkilerin normal seyrine dönmesi, ülkeden ülkeye değişen hızlarda gerçekleşse de bölgede köklü bir değişim oluşturmaktadır.
Ortadoğu'nun kaos halinden "doğal devlet sistemine" geçişini temin etmek için sağlanması gereken temel bir unsur olan bu değişim, her birinin kendine özgü dinamiklerinin olduğu diğer süreçleri etkiliyor ve onlardan etkileniyor.
Yeni Vestfalya sistemi olarak tanımlanabilecek bu sistem, devlet adına konuşan, ulusal egemenliği ve devlet mantığını tanımayan, ulusötesi bir ideoloji adına müdahalelerde bulunan bir mantığa değil, devlet mantığına dayalı bir sistemdir. Bu unsur, Ortadoğu bölgesinde kurulacak ve kristalize edilecek ilişki türleri için kural ve kalıplar oluşturması beklenen temelleri şekillendirmek amacıyla ilgili taraflarca bu doğrultuda başlatılan bir Arap inisiyatifiyle somutlaşmaktadır.
Farklı büyük güçler arasında çıkar anlaşmazlığı olsa da, bölgesel istikrarın aynı zamanda uluslararası toplumun da çıkarına olduğu hatırlatıldığında, bu konuda bir Arap inisiyatifi başlatmak ve bunun için gerekli uluslararası desteği sağlamaya çalışmak, gereğinden fazla bir gerekliliktir. Özellikle de Arap dünyası bu savaşların ana arenası olarak kaldığı, bedelini istikrarı ve refahıyla ödediği sürece.
TT
Ortadoğu düzeni ve bölgesel istikrarın şartları
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة