Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

Sudan’a ilişkin zor soru!

Sudan’da ordu komutanı Abdulfettah el-Burhan ile Başbakan Abdullah Hamduk arasında geçen hafta imzalanan siyasi anlaşmayı protesto etmek üzere geçtiğimiz pazar günü ülkenin çeşitli şehirlerinde toplanan kalabalıktan dört şey öğrenilebilir.
Öncelikle anlaşma, imzacıların ve anlaşmayı hazırlayan ve katılan arabulucuların umduğu gibi 25 Ekim askeri darbesinin yol açtığı krize çözüm getirmedi. İkinci olarak, halkın anlaşmayı ret konusundaki tutumu daha da sertleşti ve darbenin öfke duygularını alevlendirmesiyle birlikte Halk Direniş Komiteleri inisiyatifi siyasi güçlerden geri aldı. Artık sesleri en yüksek bir şekilde çıkan komitelerin talepleri şu üç “hayır” ile kesinleşti: Müzakere yok, ortaklık yok, meşruiyet yok (burada kastedilen askeri bileşendir)!
Üçüncüsü, Sudan sokağının darbede milislerin, özellikle Hızlı Destek Güçlerinin oynadığı rolü reddetmesidir. Bu, çeşitli şehirlerde yapılan protesto yürüyüşlerinde tekrarlanan şu sloganlarla ifade edildi: Hiçbir milis devleti yönetemez. Dördüncüsü, devrimin simgesi olan ve daha önceki birçok yürüyüşte adına sloganlar atılan Hamduk’un Sudan sokağındaki popülaritesinin önemli ölçüde azalması ve artık zor bir pozisyonda bulunmasıdır. Hamduk ya sokakla uzlaşmanın bir formülünü bulacak ya da bir teknokratlar hükümeti kurmanın önündeki engellerin ışığında istifa etmek zorunda kalacaktır.
Tüm bunlar, darbeden bu yana işlerin daha da karmaşıklaştığını ve acil bir çözüm bulunmadığı takdirde ülkeyi zor zamanların beklediğini gösteriyor. Hamduk'un bu dönemde istifası, bazıları her ne kadar basitleştirmeye çalışsa da kesinlikle sorun yaratacaktır. Zira siyasi anlaşmaya dair hesaplarında bir hata yapsa bile ekonomik dosyayı ele almadaki yetkinliği ve kabiliyeti önemli bir unsur olmaya devam etmektedir. Dolayısıyla Hamduk’un bu dönemde istifa etmesi, askeri bileşene, silahlı hareketlerin saflarındaki destekçilerine ve önceki rejimin kalıntılarından olan İslamcılara hizmet edeceği kadar sivil bileşene ve devrim kampına fayda sağlamayacaktır.
Hamduk, askeri bileşenle yaptığı anlaşmayla birlikte öfkeli halktan gelen baskıyla karşı karşıya olmanın yanı sıra Juba Anlaşması'nı imzalayan silahlı hareketlerin liderlerinin yarattığı düğüm nedeniyle de bir teknokratlar hükümeti kurma konusunda da sorunlarla boğuşmaktadır. Bunun nedeni, Adalet ve Eşitlik Hareketi’nin lideri Cibril İbrahim’in istifa etmek istememesi, Maliye Bakanı olarak görevde kalma konusunda ısrarcı olması ve hatta darbeye verdiği destekten sonra başbakan olmayı hedefliyor olmasıdır. Onun Hamduk ile ilişkilerinin iyi olmadığı bir sır değil.
Hükümetin bir üyesi olan bu adam, tweetler atarak başbakanı eleştiriyor ve onun politikalarını uygulama konusunda isteksiz görünüyor. Bundan ötürü kilit bir konumda bulunan ekonomi için bir engel oluşturuyor. İslami hareketin mensubu olan Cibril'in, hükümeti ve devrimi baltalamayı umut eden hareketinin hedeflerine hizmet etmek adına engelleyici bir rol oynadığına inananlar var. Cibril, hükümetteki konumunu sürdürmek için silaha yaslandığını açıkça dile getirmese de Darfur Valisi ve Sudan Kurtuluş Ordusu Hareketi lideri Minavi bir televizyon röportajında bunu açıkça söyledi. Minavi kazançlarına herhangi bir şekilde dokunulduğu takdirde bunun topyekûn bir savaş anlamına geleceği tehdidinde bulundu.
Hamduk’un hükümeti kurma sürecinde karşılaştığı engeller ve halk içinde kendisine karşı olan baskı ve hayal kırıklığı onu istifaya zorlayabilir. Bana göre siyasi dirayet, halkın geçiş hükümeti başkanlığında bir boşluk oluşmasına katkıda bulunmamasını ve bu şekilde muhaliflerine hizmet etmemesini gerekli kılmaktadır. Bu durum, Beşir rejiminden ve İslamcılardan miras kalan dağ gibi sorunlarla yüzleşmek için ülkenin yardımına ihtiyaç duyduğu Batılı ülkeler ve uluslararası finans kurumları için bir endişe kaynağı olacaktır. Hamduk, sokağın şiddetle reddettiği “siyasi anlaşmaya” ilişkin hesaplarında yaptığı hatayı anladıktan sonra, şimdi asıl siyasi yuvasına geri dönmek ve onunla köprüler kurmak istiyorsa öncelikle devrimin güçlerinin kapıyı kapatmaması gerekmemektedir. Dünkü açıklamasında hükümeti yönetmeye devam etmek için siyasi güçlerin desteğini alması gerektiği yönündeki sözleri bu anlamda açık bir mesajdır.
Sivil bileşenin saflarını birleştirmesi ve ülkeyi zor zamanlarda demokratik seçimlere götürecek net bir çalışma programı ve yol haritası üzerinde anlaşması gerektiğini daha önce belirtmiştim. Geçiş dönemini engellemek ve devrimi baltalamak isteyen tarafların birleştiği görülmektedir. Sivil bileşen bahsettiğim hususu gerçekleştirmediği takdirde değişim sürecini tamamlamak ve geçiş döneminin önündeki engelleri kaldırmak zor ve tehlikelerle dolu olmaya devam edecektir.
Burada, siyasi güçlerin net olarak incelemesi gereken bir konu daha var. Ülkenin şiddete ve kan dökülmesine sürüklenmesinden korkan halkın endişelerinin giderilmesi gerekmektedir. Devrim güçleri yollarını seçtiler ve üç yıl önce devrimin patlak vermesinin yıl dönümüne denk gelen aralık ayının, programları önceden açıklanan protestolara ve yürüyüşlere tanık olacağını, bunun ay sonuna kadar haftalık olarak devam edeceğini duyurdular.
Halkın göz ardı edemeyeceği bir gerçek var ki, şu an bir dönüm noktasında olan devrimlerinin, önceki devrimlerin hiçbirinin karşılaşmadığı bir durumla karşı karşıya olduğudur. Bu da silahlı kuvvetler haricinde gerek milisler gerekse de gölge tugayları gibi pek çok tarafın elinde silah bulundurmasıdır. Protestoların ve yürüyüşlerin tırmanmasıyla birlikte milisler ve İslamcıların kalıntıları tarafından desteklenen askeri bileşenin şiddetin dozunu artırması imkân dahilindedir. İnsanları kontrolsüz şiddet senaryosu hakkında endişelendiren şey de tam olarak budur. Bundan kaçınmanın bir yolu var mı?
Son zamanlarda, Güney Afrika veya Ruanda tarzındaki bir uzlaşmaya ilişkin pek çok konuşma yapılıyor. Sudan söz konusu olduğunda kastedilen, İslamcılarla uzlaşmak, askeri bileşenin dahil olduğu bir formül üretmek ve karşılığında iktidarı bütünüyle sivillere teslim etmektir. İslamcılar ile uzlaşmanın imkânı yok, çünkü el-Beşir döneminde iktidardaki Ulusal Kongre Partisi dışında herhangi bir partiye dair siyasi yasak durumu bulunmuyor. Askeri bileşenin dahil olduğu diğer formüle gelince, belirli şartlara göre yürütülmesi, şiddeti ve kan dökülmesini önlemesi, istikrarı sağlayacak yolu kısaltması ve demokratik seçimlere giden yolu kolaylaştırması durumunda bazı taraflarca önerilen çıkış yolu budur.
Peki ya bu durumun, Sudan sahnesinin karmaşıklığında bir yeri var mı? Bir sonraki yazımızda bunu tartışacağız.