Prof.Dr. Bilal Sambur
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi
TT

Cemalettin Afgani: Panislamizmin ideoloğu

İslam Birliği (Pan-İslamizm) ideolojisinin kurucu ismi Cemalettin Afgani (1838-1897) Mısır, Hindistan, İran, Afganistan ve Türkiye başta olmak üzere bütün İslam dünyasını derinden etkileyen bir ideolog ve aktivisttir. İslam dünyasındaki ıslahat ve modernleşme   hareketlerinin öncüsü olarak   Afgani kabul edilmektedir. Afgani’nin Batı emperyalizmine karşı çıkması, Batı’nın teknolojisini almanın gerekliliğini vurgulaması ve  İttihad-ı İslam (Pan-Islamizm) ideolojisinin teorisyenliğini ve aktivistliğini yapması, onun görüşlerinin  Müslüman dünyasında çok ekili olmasına neden olmuştur.Muhammed İkbal, Ebu’l Kelam Azad ve Mehmet Akif Ersoy gibi İslamist ideologlar,  Afgani’nin izinden giderek Müslüman Nasyonalizmi kavramı çerçevesinde  Avrupa sömürgeciliğine karşı  mensup oldukları Müslüman toplulukların bağımsızlığını savunmuşlardır.Mısır’da  kurulan İhvan’ı Müslimin ve Pakistan’da kurulan Cemaat-i İslami’nin  manevi atalarından birinin Cemalettin Afgani olduğunu söyleyebiliriz. Mevdudi ve Hasan el-Benna, Afgani’nin görüşlerinden  etkilenen  siyasal İslamcılardır. Afgani, Muhammed Abduh, Reşit Rıza ve Ali Abdur-Razık gibi Mısırlı entelektüelleri derinden etkilemiştir. Müslüman modernizmi olarak ifade edilen  akımlar ve görüşlerde  Afgani faktörüyle hep karşılaşmaktayız.
Batı ve İslam dünyasının önemli merkezlerini dolaşan Afgani, sürekli olarak hareket halinde olmuştur. Dinamik bir hayat yaşayan Afgani’nin faaliyetlerinden, fikirlerinden ve  takipçilerinden İslam dünyasında hala k söz edilmektedir. Cemalettin Afgani, modern İslamcılık düşüncesinin kurucu figürlerinin başında gelmektedir. Müslüman dünyada Cemalettin Afgani hakkında olumlu ve olumsuz birçok görüş ifade edilmektedir. Afgani, dostları kadar, düşmanları da bol olan bir kişiliktir. Müslüman dünyanın gizemli ve ilginç kişisi konumunda olan Afgani, günümüzde dahi çok sıcak tartışmalara konu edilmektedir. Modern Müslüman düşüncesinde Afgani kadar hakkında zıt görüşler sarfedilen bir kişi bulmak gerçekten zordur.
Afgani, her şeyiyle gizemli bir şahsiyettir. Milliyeti ve mezhebi konusunda yoğun tartışmalar yapılmaktadır. Bazıları onun İranlı ve Şii olduğunu söylerken, bazıları da onun Afganli ve Sünni olduğunu iddia etmektedir. Milliyeti ve mezhebi hakkında farklı görüşler ileri sürülen Afgani, kendisinin Afganlı olduğunu söylemektedir. Mezhebi ve milliyeti hakkındaki tartışmalar bitmeyen Afgani, 1839-1897 yılları arasında yaşamıştır.
İlk öğrenimini alim olan babası Safder’den alan Afgani,  Kabil medresesinde değişik alanlarda eğitim görmüştür.Hindistan’da iki yıl kalan Afgani,  burada Avrupa bilim ve felsefe düşüncesini okumuştur. Hindistan’da kaldığı süre boyunca Seyyid Ahmed Han’ın bilimsel ve felsefi görüşleriyle tanışma fırsatı bulmuştur. Afgani, Seyyid Ahmet Han’ın görüşlerini  eleştirdiği  Tabiatçılığa Reddiye isimli bir  kitapçık yazmıştır.
1857 Yılında hac için Mekke’ye gelen Afgani’nin zihninde İslam Birliği fikri  şekillenmeye başlanmıştı. Hac  görevini yerine getirdikten sonra Afganistan’a dönen Afgani, resmi görevlerde çalışmaya başlamıştır. 1863 Yılında işbaşına gelen Muhammed Azam’ın kabinesinde kısa bir süre başbakanlık yapmıştır.
Muhammed Azam yönetiminin devrilmesinden sonra Afgani, Hindistan’a gitmiştir. Hindistan’da  İngiliz sömürge yönetimini eleştirmesinden dolayı Afgani, burada uzun süre kalamamıştır.   1870 Yılında Mısır’a geçen Afgani, burada  kısa bir süre kalmıştır. 
Sultan Abdülaziz’in daveti üzerine İstanbul’a gelen Afgani, entelektüellerin ve gençlerin yoğun ilgisiyle karşılaşmıştır. İstanbul’da  Dar’ul Fünün’da konferanslar veren Afgani’nin görüşleri ilgiyle karşılanmıştır.  Peygamberlik ve felsefe üzerine verdiği bir konferansta ikisinin de sanat olduğunu ifade eden Afgani, felsefenin çalışmak suretiyle elde edilen bir bilgi olmasından felsefi bilginin   yanlış ve bağlayıcı olmayabileceğini, peygamberin ise Allah’tan   vahiy yoluyla  bilgiyi alması sebebiyle  yanılmayacağını  ve vahiy bilgisinin bağlayıcı olduğunu söylemiştir. Afgani’nin görüşlerini çarpıtan  Şeyhulislam Hasan Fehmi Efendi, “nübüvvet sanattır” dediği gerekçesiyle Afgani’yi tekfir etmiş ve onun aleyhinde yoğun bir kampanya başlatmıştır. Kendisine karşı yürütülen ağır ve yıpratıcı kampanyadan dolayı Afgani, İstanbul’dan ayrılmak zorunda kalmıştır.
1871 Yılında İstanbul’dan Kahire’ye giden Afgani, Mısır’da sekiz yıl kalmıştır. Hidiv İsmail Paşa’nın  despot ve keyfi yönetimini  eleştirmesinden dolayı Afgani’nin  yönetimle arası bozulmuştur. Siyaset üzerinde etkili olmak için ilk önce    İskoç Mason Locasına üye olan Afgani, daha sonra Fransız Büyük Doğu Locası’na bağlı  bir  loca kurmuştur. Afgani, yönetimin uygulamalarını kamuoyu önünde açıkça eleştirmiştir. Afgani’nin Mason Localarına üye olması ve bu locaları siyasi görüşleri için araç olarak kullanmaya kalkmasını, onun  pragmatik bir politikacı olarak davrandığının göstergesi olarak yorumlayabiliriz.   Afgani siyasal ve sosyal ıslahatın yani reformların yapılması gerektiğini savunmuştur . Mısır’da kaldığı sekiz yıl içinde Afgani  dini, siyasal ve ideolojikl görüşlerini entelektüel çevrelerde yaymaya çalışmıştır. Afgani’nin Mısır’daki en seçkin öğrencisinin ve takipçisinin  Muhammed Abduh olduğunun vurgulanması gerekmektedir. Afgani’nin siyasal ve entelektüel  faaliyetlerinden rahatsız olan Mısır yönetimi,   1879 yılında Afgani’yi Mısır’dan çıkarmıştır.
Mısır’ı terk ettikten sonra Hindistan’a gelen Afgani, burada da siyasal ve entelektüel faaliyetlerine devam etmiştir. İngiliz sömürgeciliğine karşı halkı  bilinçlenmeye, birlik olmaya ve direnmeye çağıran fikirlerinden dolayı İngiliz sömürge yönetimi, Afgani’yi Hindistan’dan çıkarmıştır.  İngiltere’de kısa bir süre kalan Afgani, 1883 yılında Paris’e gitmiştir.
Afgani, Paris’te Muhammed Abduh’la birlikte Arapça yayın yapan   Urvetu’l Vüska (Sağlam İp)  gazetesini çıkarmıştır.  Gazetenin amacı, Afgani ve Abduh’un ıslahata dair fikirlerinin  Müslüman  toplumlarda yaygınlaşmasını sağlamaktı. Müslüman ülkelerin sömürgecilikten kurtulması,  İslam’ın çağın ihtiyaçlarına göre yorumlanması, gazetede ele alınan iki ana konudur. Onsekiz sayı yayınlanan Urvetü’l Vüska kısa yayın hayatına rağmen,   İslam dünyasında  yaygın bir etkiye sahip olmuştur.
Gazetenin kapanmasından sonra Afgani, İran’a gitmiştir. İran’da  Şah Nasırüddin’ın kısa bir süre danışmanlığını  yapmıştır. Tek adam yönetiminin değişimi sağlamadığı  ve sorunları çözmediği ve halkın yönetime katılması  gerektiği şeklindeki siyasal görüşlerini aydınlarla ve gençlerle paylaşmıştır. İran’dan sonra 1886 yılında Rusya’ya geçen Afgani, burada üç yıl kalmıştır. Rusya’da bulunduğu süre zarfında Müslüman toplulukların   uyanışı  için   Afgani  çaba sarf etmiştir.  Rus Çarı’ndan Kur’an’ın Rusçaya çevrilmesini talep etmesi üzerine Çar, Afgani’nin bu talebini kırmamış ve Kur’an’ın Rusçaya çevrilmesini sağlamıştır.
Şah Nasırüddin’in daveti üzerine tekrar İran’a gelen Afgani, siyasal ve sosyal reformla ilgili görüşlerini dile getirmeye devam etmiştir. Afgani, Şah’ın yabancılara verdiği ticari imtiyazları eleştirmiş ve tütün imtiyazının kaldırılmasında etkili  olmuştur.Afgani’nin çabalarının etkisiyle ulema, İran’da tütünü tekeline alan İngiliz şirketi Tönbeki’ye karşı  tütün içmenin haram olduğu  şeklinde bir fetva yayınlamış ve halktan tütün içmemeleri istenmiştir. Tütün boykotu, Şah’ın iktidarı kaybetmesinin yolunu açan olayların önünü açmıştır.1891 Yılında Londra’ya gelen Afgani, İran’daki Şah yönetimine karşı  muhalefetini sürdürmüş  ve Şah rejiminin devrilmesinin gerekli olduğunu yazılarında dile getirmiştir.
1870 Yılında Afgani, Sultan Abdülhamid’in daveti  üzerine İstanbul’a gelmiştir. Afgani, Abdülhamid’in İslam Birliği siyasetine yakınlık duymuştur. Abdülhamid’de Afgani’ye İslam Birliği siyasetinin yaygınlaştırılmasında kullanılacak bir kişi olarak bakmıştır.Abdülhamid, İslam Birliği siyaseti için Şii dünyanın desteğini almak için  Afgani’yi kullanmak istemiştir. Afgani,  Abdülhamid’in İslam Birliği (İttihad-ı İslam)  siyasetini anlatan faaliyetlerde bulunmuştur. Müslüman ülkelerin yetkililerine altı yüzden fazla mektup yazan Afgani  Abdülhamid’in  İslam Birliği siyasetini anlatmaya çalışmıştır.   Çok yönlü uluslararası ilişkilerinden ve faaliyetlerinden,  despotizmi ve baskıyı eleştirmesinden  dolayı  Afgani’den rahatsız olan ve ona güvenmeyen  Abdülhamit, Afgani’nin  İstanbul’u terketmesine engel olmuş  ve onu gözetim altında tutmuştur.Afgani, 9 Mart 1897 Yılında  İstanbul’da hayatını kaybetmiştir.  Naaşı  1944 yılında  Afganistan’a nakledilen Afgani’nin   mezarı,  Kabil Üniversitesi kampüsü içinde yer almaktadır.
Ondokuzuncu yüzyılda yaşayan bir ideolog ve aktivist olan Afgani, Müslüman coğrafyanın Batılı devletler tarafından işgal edilmesine   şahit olmuştur. Müslüman toplumları Batı emperyalizmine karşı örgütlemek ve bilinçlendirmek için Kahire, İstanbul, Londra, Paris, Moskova, Bağdat, Basra gibi bir çok şehirde bulunmuştur. Afgani, Müslüman ve Batı dünyasının merkezlerinde sürekli  dolaşan aktivist bir ideolog portresi ortaya koymaktadır. Afganistan’da kısa bir süre başbakanlık yapmış olan Afgani, gittiği ülkelerin siyasetçileriyle ve alimleriyle  ilişkiler kurarak Batı emperyalizmine karşı müslüman toplumlarda siyasal, dini ve ideolojik bir  direniş oluşturmaya çalışmıştır. Müslüman ve Batı ülkelerini dolaşan, kendisini hiçbir şehre ve ülkeye hapsetmeyen Afgani,  Müslümanları emperyalizme ve despotizme karşı  bilinçlendirmeye , örgütlemeye ve harekete geçirmeye çalışmıştır. Afgani, despotizme karşı demokrasiyi savunmuştur, çünkü o,  demokrasinin özgürlüğe ve toplumsal katılıma açık bir rejim olduğunu  düşünmektedir. Müslüman dünyanın gündemine özgürlük  ve demokrasi fikrini getiren siyasetçi ve aktivist, Afgani’dir.
Afgani, gittiği yerlerde ilmi ve siyasal kişiliğini birlikte ortaya koyan bir protreye sahiptir. Dinin  çağın ihtiyaçlarına göre yorumlanması, cehalete karşı halkın eğitim düzeyinin yükseltilmesi,  halkın siyasal katılımının sağlanması, dinin hurafelerden arındırılması, despotizme ve sömürgeciliğe karşı mücadele Afgani’nin  yoğunlaştığı ana konulardır.
Afgani, Müslüman toplumların bölündüğü ve parçalandığı bir zaman diliminde  yaşamıştır. Bütün Müslüman ülkeleri,  Avrupalı sömürgecilerin kontrolündeydi.  Ağır şartlar altında  olan Müslüman toplumlar cehalet ve hurafelerle dolu bir hayat sürmekteydiler.Afgani’nin  düşüncesinde merkezi öneme sahip olan  dini ihya ve İslam Birliği fikirleri, bu şartlar altında şekillenmiştir.
Ernest Renan 1883 Yılında Sorbon Üniversitesi’nde vermiş olduğu konferansta İslam’ın bilim ve felsefeye bağdaşmaz olduğunu  söylemiştir. Bu konferans İslam ve Bilim başlığı altında  Journal des Debats  dergisinin 29 Mart 1883 tarihli sayısında yayınlamıştır. Ernest Renan’a karşı İslam’ın felsefe ve bilime karşı çıkmadığını savunması, Afgani’nin felsefe ve bilime verdiği değeri göstermektedir.  Renan’ın bu tezine karşılık Afgani, İslam’ın bilim ve felsefeye engel olmadığına dair görüşünü Tabiatçılığa Reddiye isimli çalışmasında ifade etmiştir. Materyalizmin insanlık için yıkıcı olduğunu iddia eden Afgani, dinlerin insan hayatına  ahlaki katkılarda bulunduğunu  ifade ederek medeniyetin ahlak ve  insan merkezli değerler üzerine oturduğunu  söylemektedir. Afgani, materyalizmin ahlaki ve insani değerleri tahrip etmesinden dolayı  medeniyetin temeli olamayacağını söylemektedir. Afgani, materyalizmin bilimsel, felsefi, ahlaki açıdan insanlığa zarar veren bir yaklaşım olduğunu düşünmektedir. Darvin’in evrim teorisini eleştiren Afgani, doğada tesadüfen bir işleyişin olduğunu, evrenin  bir yaratıcı olmadan kendi kendine işlediğini savunan materyalizmi reddetmektedir. Afgani, materyalizmin  insanın manevi, dini ve ahlaki bir varlık olmasını sağlayan temelleri yıktığını düşünmektedir.  Afgani, insanın, yeryüzünde Allah’ın halifesi  görevi verilmiş  en şerefli mahluk olarak en güzel şekilde Allah tarafından yaratıldığını söylemektedir. İnsanın fıtri olarak iyi ve güzel olduğunu söyleyen Afgani, insanın en iyiye ve güzele ulaşmak için  fıtri potansiyelini gerçekleştirecek  yüksek bir doğaya sahip olduğunu  ifade etmektedir. Afgani, insanın manevi ve ahlaki doğasını reddeden materyalizme  bir meydan okumada bulunmaktadır. İnsanın ahlaki ve manevi bir varlık olarak diğer insanlarla birlikte onlarla ilişkiler kurarak yaşaması  için ahlak ve hukukun  gerekli olduğunu söylemektedir. Afgani’ye göre materyalizm, insanla birlikte ahlakı da ortadan kaldıran ve  insanlığa  yıkım getiren yıkıcı bir düşüncedir.
Afgani, materyalizme karşı dini savunmaktadır. Materyalizmin bedenin arzularını tatmin etmekten ve ahlaksızlığı meşrulaştırmaktan başka bir işe yaramadığını söyleyen Afgani,   materyalizmi bütün kötülüklerin kaynağı, dini ise ahlak ve medeniyetin kaynağı olarak görmektedir. Din olarak İslam’ın  insanlık için tek kurtuluş yolu olduğunu iddia eden Afgani, insanlığın modern dönemde karşılaştığı manevi, ahlaki ve sosyal krizlerden çıkış yolunun ancak İslam ile mümkün oduğunu söylemektedir.
Batının bilimsel ve teknolojik  alandaki üstünlüğü, Afgani’nin dünyasında derin bir sarsıntı yaratmıştır. Batı’nın teknolojik ve biimsel üstünlüğü karşısında Müslüman toplumların geri kalmışlığı Afgani’yi rahatsız etmektedir. Afgani, Müslüman toplumların Batının teknolojisini ve bilimini  almaları gerektiğini savunan Afgani, Müslüman düşüncesinin  bir yenilenmeye ve ıslaha ihtiyaç duyduğunu düşünmektedir. O,  Batı’da meydana gelen bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gelenekçi bir taassubla reddedilmesi gerektiğini düşünmemektedir. Müslüman düşüncesinde bir yenilenmeyi gerçekleştirmenin yolunun felsefeden geçtiğini düşünen  Afgani, felsefe sayesinde modern bilimle uyumlu bir alem anlayışının  geliştirilmesini savunmaktadır. İslam felsefesinin  modern teknolojik ve bilimsel gelişmeler ışığında   yenilenmesini savunmak suretiyle Afgani, felsefenin Müslüman modernizminde  ana kaynak olmasını sağlamıştır. Afgani, bilim ve felsefeye değer veren bir düşünürdür.
Dinlerin  insanlığı barbarlıktan kurtarıp  medenileştirdiğini söyleyen Afgani, İslam ve Hristiyanlık gibi dinlerin  felsefeyi, bilimi ve aklı bastırmak için kullanıldığına vurgu yapmaktadır. Dinin, aklın özgürce kullanımına karşı baskı aracı olarak kullanılmasının  bilimsel ve felsefi gelişmeyi engellediğini söyleyen Afgani, Batı’nın Aydınlanma sayesinde  Hristiyanlığın baskısından kurtularak özgür aklı kullanmak suretiyle felsefede, bilimde ve teknolojide ilerlediğini söylemektedir. Akla, bilime ve felsefeye karşı olan Hristiyanlığın yükünden Aydınlanma sayesinde kurtulan Batı dünyası gibi, Müslüman toplumlarında benzer bir Aydınlanmayı gerçekleştirerek akla  ve özgürlüğe karşı olan dinin    baskıcılığından kurtulma  umudunun ve imkanının olduğuna inanmaktadır.Afgani, dini popülizme ve dogmaya karşı felsefeyi, özgür aklı ve düşünceyi savunmaktadır.
Afgani, düzenin korunması,  zulüm ve şiddetin önlenmesi,  adaletin sağlanması için devletin ve imanın birlikte var olması gerekmektedir. Afgani, İslam’da din-devlet bütünlüğüne ve birliğine tamamıyla inanmaktadır.Kur’an-ı Kerim’in devlet, siyaset ve iman la ilgili konularda ortaya koyduğu fikirlerin bir bütün şekilde anlama ve yorumlama sorumluluğu insanındır. Afgani, din ve devleti bir toplum için gerekli görmektedir. Dinsiz ve devletsiz bir toplum olamayacağını düşünen Afgani,  hurafelerin dini, istibdadın ise  yöneticileri yozlaştıracağını düşünmektedir. O, hukukun sultanın iradesine  göre değil, halkın hür iradesine dayanması için Müslüman toplumlarda ıslahat yapılmasını gerekli görmektedir.Toplumun cahil ve yeterli düzeyde olmadığı  gerekçesiyle reformların yapılmayacağını iddia edenlere karşı Afgani, halka özgürlük ve siyasal hayata katılma hakkını savunuyordu.
Afgani, Avrupa sömürgeciliğini ciddi bir şekilde eleştirmektedir. Avrupalı sömürgecilerin Doğu toplumlarından üstün olmadığını söyleyen Afgani, Batılıların   akıllarını ve güçlerini kullanmak suretiyle toplumlara hakim olduğunu düşünmektedir. Ona göre,  Batılıların amacı Doğulu toplumlara medeniyet, hürriyet, adalet ve refah getirmek değildir. Sömürgeci güçlerin tek amacı Müslüman toplumları parçalamak, bölmek ve  yutmaktır. Böl-parçala-yut yöntemi, sömürgecilerin tek amacıdır. Müslüman toplumların aydınları ve okumuşlarının  önemli bir bölümü, sömürgecilere hizmet eden köleci ve taklitçi tiplerden oluşmaktadır. Afgani,  sömürgecileri taklit etmeden ve kendi özünü  yitirmeden gelişmenin ve  kalkınmanın esas olduğunu vurgulamaktadır. Sömürgecileri taklit etmeden ve benliğini yitirmeden gelişme konusunda Afgani,  Japonya’yı iyi bir örnek olarak sunmaktadır.   Batı  sömürgeciliğine karşı olan Afgani,  Batıyla kopuşu savunan bir ideolojik çizgiye sahiptir.
Müslüman toplumların gerilemesinden İslam’ın  sorumlu olmadığını düşünen Afgani,  doğru dinin  ilerlemeye kaynaklık edeceğini söylemektedir. İslam tarihinin ilk asırlarında sağlanan askeri, kültürel ve ilmi gelişmelerin  dinin gerileme kaynağı olmadığını gösterdiğini düşünen Afgani, Müslümanların gerilemesinin arkasında başka sebepler aramaktadır. Ona göre hilafetin saltanata dönüşmesi,  kadercilik inancının yaygınlaşması, Müslümanların bölünmesi ve kardeşlik bilinçlerini yitirmeleri, hurafeler ve batıl inançların Müslüman toplumlarda egemen olması, Müslümanların gerilemesinde önemli rol oynamaktadır. Afgani, Müslümanların  gerilikten kurtulmaları için onları Kur’an’a ve İslam’a dönmeye çağırmaktadır.
Afgani, Batı emperyalizmine karşı olduğu gibi, Müslüman ülkelerde hakim olan  despotik idarelere de karşı çıkmıştır. Mutlakiyet düzenine karşı anayasal demokratik  düzeni savunan Afgani, tek adam rejimlerinin çözüm değil, sorun olduğunun farkındadır. Mısır Hidivi, İran Şahı ve Abdülhamit’la anlaşamamasının nedeni, mutlakiyetçiliğe şiddetle karşı çıkmasıdır. Afgani, despotizmin ve otoriteryanizmin İslam’a tamamen aykırı olduğunu anlatmaya çalışmıştır. Afganiye göre Müslüman dünyası emperyalizmden ve despotizmden   aynı anda kurtulmalıdır.
Afgani, Müslüman halkları idare eden despot ve otoriter yönetimlerden hep şikayet etmiş, onların keyfiliklerini eleştirmiş, kişilik ve davranış tarzlarının İslam’a  aykırı olduğunu ifade etmiştir. Afgani’nin düşünce sisteminde despotizm, mutlakiyetçilik ve otoriteryanizmin, İslam’ın ve insanın inkarı ve ihlali anlamına geldiğini söyleyebiliriz.Afgani’nin despotizm ve mutlakiyet eleştrisi, Müslüman düşünce dünyasında meşrutiyet ve demokrasiye dair fikirlerin zemin bulmasını sağlamıştır. Despotik yönetimlerin Müslüman toplumların sorunlarını çözemeyeceğinin  farkında olan Afgani,  toplumsal uyanış ve bilinçlenme  sayesinde  içinde bulunulan durumdan çıkmanın mümkün olduğu kanaatindedir.
Afgani, İslam Birliği (İttihad-ı İslam, Panislamizm)  projesinin modern dönemdeki en önemli ideoloğudur.Müslüman toplumların sömürgeleştirilmesine karşı Afgani, İslam Birliği ideolojisini   yaymaya ve etkili kılmaya çalışmıştır. İslam Birliği ideolojisinde ana bağ İslam’dır. Müslüman ümmeti,  din bağı etrafında birleşmeli ve dayanışma içinde olmalıdır. Milliyet bağını inkar etmeyen Afgani, milliyetçilik ideolojisine karşıdır. Milliyetçiliğin müslümanları böldüğünü söyleyen Afgani, din bağı etrafında Müslümanların birleşmesi gerektiğine vurgu yapmaktadır. Afgani, milli aidiyeti gerçeklik olarak kabul etmekte,  her milletin kendi dilini ve kültürünü koruma ve geliştirme hakkı olduğunu söylemektedir. Afgani, Mehmet Emin Yurdakul’u Türkçe şiirler yazması konusunda teşvik etmiştir. Arap ve Türk milliyetçilerinin önemli bölümü, Afgani’nin milli aidiyete ve kültüre olumlu yaklaşan fikirlerinden etkilenmişlerdir. Milli kimliğin geliştirilmesini savunmasına rağmen Afgani, milliyetçiliğin İslam kardeşliğinin önüne geçmemesi gerektiğini savunmaktadır.
Afgani, milliyetçilik ideolojisinin  kavim aidiyetini din bağının önüne geçirdiğini ve böylelikle İslam bağını zayıflattığını söylemektedir.Din bağıyla birbirine bağlı Müslüman ümmetinin  dini merkezleri Mekke ve Medine’dir.Hac için Mekke ve Medine’de biraraya gelen Müslümanlar, Hac boyunca ümmetin sorunlarını görüşmeli ve tartışmalıdırlar. Afgani, Hac ibadetini uluslararası Müslüman Kongresi olarak düşünmektedir. İslam dünyasının  ilim ve düşünce merkezleri, Mekke-Medine’de kurulmalıdır.Hilafet makamı, Müslümanların birliğini temsil etmektedir. Müslüman  ümmetin  siyasal, askeri kültürel ve ekonomik birliği için tek otorite olarak hilafet makamı mutlaka var olmalıdır. Akıl, ehliyet ve fazilet açısından en yeterli olan kişinin halife olması gerekmektedir. Ümmetin işlerinin yürütülmesinde toplumsal katılım ve şura esas alınmalıdır.Müslüman ülkelerin her birinin kendi işlerini yapmalarının mümkün olduğunu ve  aynı zamanda Kur’an ve din bağının onları bütünleştirdiğini söyleyen Afgani, İslam Birliği’nin kurulmasının bir zorunluluk olduğuna inanmaktadır.
Müslüman ülkelere yabancıların müdahale etmesini reddeden Afgani, Şiiler-Sünniler arasında İslam Birliğinin kurulmasını savunmaktadır. Afgani,  mezhep taassubununun Müslümanlar arasındaki birliğin sağlanmasının önündeki en büyük engellerden biri olduğunu fark etmiştir. Afgani, Sünni ve Şii dünyanın birbirine yaklaşması için faaliyetlerde bulunmuş, Şii ve Sünni  alimleri birbirleriyle ilişki kurmaya teşvik etmiştir.
59  Yıllık hayatında Afgani,   yaşadığı  dönemi ve günümüzü etkilemeyi başarmış İslamcı bir ideolog ve politikacıdır. Batı sömürgeciliğine ve despotik idarelere karşı Müslüman toplumların İslam Birliği idolojisini benimsemelerini savunan Afgani, dini hayatın hurafelerden arındırılmasını gerekli görmüştür. Dini ve siyasal hayatta  ıslahatın birlikte yapılmasını  gerekli gören  Afgani’yi,  zamanını aşan bir etki meydana getirmiş önemli bir siyasetçi, ideolog ve aktivist olarak değerlendirebiliriz.