Hasan Ebu Talib
TT

Sahel bölgesinde yeni nüfuz haritası  

 Fransa-Avrupa ortak askeri birliklerinin Mali'den çekilme kararı, bir yandan Fransa'nın Sahel ve Sahra Çölü bölgesindeki ülkelerle ilişkilerinde, diğer yandan bölgede yükselen terörist grupların geleceğiyle ilgili bir dönüm noktasını temsil ediyor. Her ne kadar söz konusu karar, sadece Fransa tarafından değil, 14 Avrupa ülkesi ile birlikte alınmış olsa da yakın vadede ve gelecekteki etkileri itibariyle, Avrupa ülkelerinden ziyade Fransa’yı daha yakından ilgilendiriyor. Almanya ve İngiltere’nin aksine Fransa, sömürgeci geçmişi dikkati nazara alındığında Sahel bölgesindeki ülkelerle yakın temas halinde. 1960’larda bu ülkeler şartlı olarak bağımsızlıklarına kavuşabilmişti. Bu süreçte Fransa'ya birçok ekonomik ve finansal ayrıcalık tanındı. Bu ülkeler halen, nakit rezervlerinin yüzde 65'ini Fransız Merkez Bankası’nda tutmak zorundalar. Batı Afrika CFA Frangı avroya endekslenmiş durumda. Fransa bu ülkelerin eğitim sistemine doğrudan müdahil oluyor. Sahel bölgesindeki ülkelerde Fransız şirketlere özel imtiyazlar tanınıyor, özellikle petrol, uranyum, elmas ve altın sektörlerinde adeta bir Fransız tekeli söz konusu. Tüm bunlar, bu ülkelerin tam bağımsız olmadığını, daha doğru bir ifadeyle bağımsızlıklarının eksik olduğunu gösteriyor. Yeni nesiller, ekonomik kalkınma programlarının başarısız olması nedeniyle tepkiyle büyüyor. Avrupa Birliği Zirvesi’nde Afrika’nın kalkınması için vaat edilen meblağlar da henüz sağlanabilmiş değil.  
Mali'den çekilme kararı, genel olarak terörle mücadele etmek ve özellikle Mali, Çad, Nijer, Burkina Faso ve Moritanya hükümetlerini desteklemek için tasarlanmış iki askeri misyonla ilgilidir. Bunlardan ilki 2013 yılında oluşturulan Barkhane Operasyonu’dur ve yedi yıl boyunca sadece Fransızlar tarafından yürütülmüştür. İkincisi ise 2020 yılında oluşturulan ve daha küçük ölçekli olan Takuba Görev Gücü olup içinde Avrupalı devletlerin askeri birlikleri yer almaktadır. Fransa Cumhurbaşkanı Macron, çekilmenin 4 ila 6 ay içinde aşamalı olarak yapılacağını, ancak Sahra bölgesinde terörle mücadeleye destek vermeye devam edeceklerini söyledi.  2 bin 400 askerin Nijer’e çekilmesi planlanıyor, Nijer’in El-Kaide ve DEAŞ bağlantılı terör örgütlerine yönelik düzenlenecek operasyonlar için yeni bir merkeze dönüştürülmesi hedefleniyor. Büyük Sahra DEAŞ örgütü ve İslam ve Müslümanlara Yardım örgütü (Nusret el-İslam ve’l-Muslimin), Mali, Nijer ve Burkina Faso’nun ‘sınır üçgeni’ bölgelerinde 2016’dan beri faaliyet gösteriyor. Barkhane ve Takuba güçleri bahsi geçen ülkelerle koordine bir şekilde 100 kilometrelik bu alanda terör örgütlerine yönelik operasyonlar düzenliyordu.  
Fransa muhtemelen Mali’den tamamen çekilmeyip asker sayısını azaltacaktır. Nijer’de oluşturulacak yeni güçler arasında Avrupa ülkelerinin varlığı belirsizliğini koruyor. Özellikle İngiltere ve Almanya, büyük bir değişim yaşayan bölgede karmaşık askeri operasyonlar sürdürme noktasında isteksiz görünüyor.  Mali’de Assimi Goita liderliğinde yapılan askeri darbenin ardından Fransa’nın ülkedeki askeri varlığı tepkiyle karşılanmaya başladı. Fransız büyükelçi kovuldu ve kısa bir süre içinde tüm Fransız askerlerinin ülkeyi terk etmesi istendi. Fransa, Sahel bölgesinde Mali’yi en önemli nüfuz alanı olarak görmekteydi, dolayısıyla buradaki etkisinin zayıflamasını hiç beklemiyordu. Mali hükümeti, Rus Wagner Grubu ile, Mali ordusunu terörist gruplarla mücadele etme noktasında eğitmeleri ve önemli siyasi şahsiyetleri korumaları için anlaştı. Bu adım ülkede artık Fransız ordusuna ihtiyaç kalmadığını ve Rusya’nın etkisinin arttığını gösteriyor. Rusya her ne kadar Wagner’le ilgilerinin olmadığını açıklasa da bunun gerçeği yansıtmadığı biliniyor.  
Avrupa'nın askerî harekâtının merkez üssü olarak düşünülen Nijer de dahil olmak üzere bölgedeki diğer ülkelerde de benzer dönüşümlerin gerçekleşmesini engelleyecek hiçbir şey yok. Fransızlar, Almanlar ve İngilizlerle birlikte, Mali’deki cunta yönetimiyle uzlaşamayacaklarının farkına varmış durumda. Mali hükümet, 2017 Barış Konferansı’na atıfla ülkedeki terörist gruplarla anlaşmanın yollarını arıyor. Darbeci yönetim geçiş süresini beş yıl uzattı ve Fransa’yı ülkedeki güvenlik sorunlarının baş müsebbibi olarak ilan etti. Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, savaştıkları terör grupları ile uzlaşmaları halinde Mali yönetimine destek vermelerinin mümkün olmayacağını vurguladı.  
Bu şartlar altında Fransa, Sahel ve Gine Körfezi ülkeleriyle hangi askeri formül üzerinde uzlaşırsa uzlaşsın, geri çekilmenin duyurulmasının ardından, aktif terör grupları hükümetleri devirip yerine geçmek için daha da hırslanmış olmalılar. ABD'nin yirmi yıllık müdahale ve maddi-manevi kayıpların ardından Afganistan'dan çekilmesinin psikolojik etkisini fark etmemek mümkün değildir. Taliban bu durumu büyük bir zafer olarak değerlendiriyor. Bu realitenin bölgedeki terör örgütlerini ‘benzer zaferler’ elde etmeye teşvik ettiğini tahmin edebiliriz. Özellikle El-Kaide bağlantılı Nusret el-İslam ve’l-Muslimin örgütü Sahel bölgesindeki bir ülkede yönetimi ele geçirmeye çalışabilir. DEAŞ’ın aksine bu örgüte mensup olanlar yabancı olmayıp yerel bölgenin insanlarıdır. Kötüleşen ekonomik koşullar, merkezi hükümetlerin zayıflığı, eğitimsizlik, artan yolsuzluk ve zulüm bu iki örgüte olan toplumsal desteğin artmasına neden olmaktadır.  
Tüm bu bahsettiklerimiz, Afrika kıtasının bu hassas bölgesine mücavir Arap ülkelerinde, özellikle Mısır, Cezayir, Libya ve Fas'ta yeni bir etki haritasının oluştuğuna işaret ediyor. Arap ülkeleri koordine olarak muhtemel risk ve tehlikelere karşı ortak bir eylem planı oluşturmalıdır. Geçtiğimiz haftalarda Cezayir ordusu ile ülkenin güneyindeki terörist unsurlar arasında çatışmalar yaşandı. Barkhane ve Takuba güçleri bu terör örgütlerinin lider kadrosunu ortadan kaldırsa da tehlikenin devam ettiği hatta daha da arttığı açıktır. Zira Avrupa güçleri güvenliğe odaklanmış, meselenin sosyal, ekonomik ve fikri boyutlarını ihmal etmişlerdir.  
Ortaya çıkan yeni denkleme göre, Rus etkisinin yavaş ve kademeli olarak arttığını söyleyebiliriz. Rusya, Afrika ve diğer bölgelerde Avrupa ve ABD’nin başarısızlıklarından yararlanmaya çalışıyor. İlginç olan, ABD’li ve Avrupalı tarafların, Afrika’da politikalarındaki başarısızlıklarının, iki ana rakip güç olan Çin ve Rusya için büyük fırsatlar oluşturduğunun tamamen farkında olmalarıdır. Çin ve Rusya, Batı’nın başarısızlıklarını beceriyle sömürüyor ve Afrika genelinde görünür ve gizli etkilerini arttırıyor. Buna karşılık ABD ve Avrupa’nın Afrika’ya yönelik hamleleri tarihsel bağlamın dışına çıkmıyor. Bu ülkeler belki de geçmişten gerekli dersleri almadıkları için, henüz bu başarısız ve sınırlı politikalarını nasıl değiştireceklerini öğrenmediler. Hala gerçek kalkınma girişimlerinde bulunmadan, yaptırımlar ve siyasi izolasyon hakkında konuşmakla yetinmekteler.  
Sahel, Sahra ve Gine Körfezi bölgelerinde uluslararası güçlerin rekabetini yansıtan önemli dönüşümler yaşanıyor. Bu önemli işaretleri görememek için, dalgın ve dar görüşlü olmak gerekir.