İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

Dünya ve gıda güvenliği savaşı hakkında

Sanki modern dünyamızda yeterince savaş yokmuş gibi bir de dünyanın kuzeyinden güneyine ve doğusundan batısına kadar onurlu bir yaşam ve rızık arayışı içerisindeki aşağılanmış ve yaralı insanların acısını artıran yeni bir olay zuhur ediyor.
Küresel gıda güvenliği ile ilgili yeni bir felaket baş gösteriyor. Dünya, iki yılı aşkın bir süredir yeni tip koronavirüs (Kovid-19) pandemisine karşı verdiği mücadelenin ardından tam rahat bir nefes alacağını düşünürken, birden Rusya-Ukrayna savaşının ve dünya ekonomilerini vuran enflasyon sıkıntısının patlak vermesi, daha büyük ve daha ciddi endişelere yol açtı.
Dünya, gıda güvenliği kavramı ile 1974'te düzenlenen Dünya Gıda Konferansı'nda tanıştı. Bu kavram, dünyanın tüm halkları için her zaman yeterli gıda arzının bulundurulması ve bunun güçlendirilmesi anlamına gelmektedir.
Peki, gıda güvenliği birden ortaya çıkmış yeni bir kavram mı?
Kökünün kadim zamanlara dayandığı kesin. Zira Firavun, Babil ve Çin gibi eski beşerî uygarlıkların, kıtlık ve açlık krizi zamanlarının tehlikelerine hazırlık olarak tahıl, özellikle de buğday ve mısır depoladıkları ambarları vardı.
Geçtiğimiz çarşamba günü, Birleşmiş Milletler (BM) gıda güvenliği ile ilgili korkunç bir rapor yayınladı. Söz konusu rapora göre çatışmalar, iklim krizleri ve ekonomik krizler yüzünden 2021 yılında 40 milyon kişinin daha eklenmesiyle akut gıda güvensizliği yaşayanların sayısı neredeyse 200 milyona çıktı.
Daha ayrıntılı bakacak olursak, raporda 53 ülkede yaklaşık 193 milyon insanın ciddi bir akut gıda güvensizliği sorunu ile karşı karşıya olduğu ifade edildi. Bu kişilerin hayatta kalmak için acil yardıma ihtiyaçları olduğuna işaret edildi ancak yardım edilse bile yetersiz beslenmeyle karşı karşıya kalabilecekleri ve asgari ihtiyaçlarını karşılayamayabilecekleri de belirtildi.
Rapor, Rusya-Ukrayna savaşından kaynaklanan durumları kapsıyor mu?
Hayır. Dünyanın gıda koşullarını ve özellikle tahıl ve gübre başta olmak üzere gıda ithalat zincirleri üzerindeki yansımalarını askeri çatışmaların başlamasından yaklaşık üç ay sonra incelemek gerekiyor.
BM Dünya Gıda Programı (WFP) İcra Direktörü David Beasley’e göre dünyanın durumu çok tehlikeli bir yöne doğru gidiyor. Moskova ve Kiev arasındaki çatışmaya barışçıl bir çözüm bulunamaması ve özellikle de Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) Moskova’yı nükleer güç kullanmanın eşiğine getirmesi durumunda gıda krizi, 2. Dünya Savaşı’ndan beri gördüğümüz her şeyin ötesinde bir krize yol açacak.
Rusya ve Ukrayna'nın buğday, arpa ve mısırın başlıca üreticileri olduğunu ve WFP’nin tahıl arzının yüzde 50'sini onlardan karşıladığını sağır sultan bile duydu. Şu anda WFP, dünya çapında gıda ile ilgili acil durumlarla mücadele çabalarının maliyetinde önemli artışlarla karşı karşıya.
WFP’nin verileri ciddi bir endişe yaratıyor. Nitekim analiz verileri, dünyanın altı kıtasında 800 milyondan fazla insanın gıda tedarik eksikliği veya yetersiz beslenmeden değil, açlık tehlikesinden muzdarip olduğunu ve 44 milyon insanın bu satırları okurken derin bir kıtlık çukuruna sürüklenmeye aday olduğunu gösteriyor.
Kovid-19 salgınının ilk aylarında herkesin kendi kabuğuna çekilmeyi öğrendiğini hatırlıyoruz. Nitekim her ülke sınırlarını ve kaynaklarını kapatmış ve ‘benden sonra tufan’ düşüncesi hâkim olmuştu. Cahil pragmatizmin hayaleti dünyayı tehdit etmek üzere geri mi döndü?
Çoğu kişi böyle düşünüyor. Örneğin Ukrayna, Rusya ile savaş patlak verdiğinde vatandaşlarına gıda tedarik etme gücünü güvence altına almak için tahıl, özellikle de buğday, yulaf, şeker ve diğer temel gıda maddelerinin ihracatını azalttı. Gıda kapasitelerini her şeyden önce vatandaşlarını kurtarmaya yönlendirdi diye kimse Ukraynalıları suçlayamaz.
Rusya da Avrupa Birliği'ne (AB) yaptığı tahıl ihracatını durdurdu. Bu geri çekilme, eski kıtanın çoğu ülkesinde yaşamın her yönünde etkisi hissettirmeye başladı. Buna, Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser'in gıda stokları açısından herhangi bir acil duruma hazırlık olarak gerekli koruma tedbirlerini gözden geçirme yönündeki direktiflerinden daha iyi bir kanıt olamaz. Avrupa'nın önümüzdeki kışla birlikte büyük ve tehlikeli bir kıtlık hayaleti tarafından kovalanması muhtemel gözüküyor.
Buna karşılık ABD, Ukrayna’ya savaş açmasına misilleme olarak Moskova üzerindeki baskısını artırmak için Rusya'dan petrol ve gaz da dahil olmak üzere enerji ithalatını yasaklama kararıyla hem gıda hem de enerji emtiaları düzeyinde büyük bir kafa karışıklığına neden oldu. ABD yönetiminin bu kararı ülkede sayıları her geçen gün artan ve ünlü ABD’li tarihçi Howard Zinn’in ‘A People's History of the United States’ (Amerika Birleşik Devletleri Halkları Tarihi) adlı büyük ansiklopedisine göre patlamaya yakın olan orta ve alt sınıfa yansıdı.
‘Dünya serfleri’ açlık ve sefalet çekerken, güçlülerin birbirlerine, insanları haklarından mahrum ettikleri suçlamaları yöneltmesi insanlık durumu açısından içler acısı.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile yaptığı son telefon görüşmesinde, küresel gıda güvenliğine yönelik tehditlerden inatçı Batı yaptırımlarını sorumlu tutmuştu, ki bu gerçekten doğru olabilir.
Öte yandan Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy ‘Al-Arabiya’ kanalına verdiği röportajda, dünyadaki gıda durumunu tehdit edenin Rusya olduğunu öne sürmüştü, ki bu da her halükârda desteklenen bir görüş.
Rusya-Ukrayna savaşı ile birlikte Rusların tehdit ettiği ve NATO'nun karşılık vereceğini söyleyerek gözdağı verdiği nükleer silah kullanımının yaratacağı sonuçlarla ilgili yapılan son araştırmalar, dünya çapında nükleer silahların yalnızca yüzde 1'inin kullanılmasının, ölümcül bir insan kıtlığına neden olabileceğini ortaya koydu. Ya durum insanlığı aşıp daha kötü bir yere giderse?
Dünyamız bir sonraki duyuruya ve felakete kadar gıda ve tabi ki akıl açısından bozuk.