Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Salman Rüşdi ve Bolton: Fetva ve suikast

Birkaç gün içinde bir suikast girişimi, bir intihar saldırısı ve bir suikast planına tanık olduk. Salman Rüşdi New York'ta bıçaklandı. Suudi Arabistan'da terörist bir intihar eylemcisi taşıdığı patlayıcı kemeri patlattı, kendisi ölürken, güvenlik görevlileri ile siviller arasında yaralananlar oldu. Son olarak Washington'da John Bolton'a yönelik bir suikastın ayrıntılı planı ortaya çıkarıldı. Bu 3 anlamlı olay, “köktencilik” ve “terörizm” ile henüz işimizin bitmediğini açıkça söylüyor.
Bu iki olgunun bittiğini düşünmekte acele edenlerin bazıları bu olaylar karşısında şaşırmış göründü, çünkü kendilerini - hiçbir gerekçe göstermeden - "terörizmin" bittiğine ve "köktenciliğin" geçmişte kaldığına ikna ettiler. Böyle bir önermenin yüzeyselliğine, naifliğine ve bilim dışılığına rağmen, bazıları yıllardır bunu müjdelediler. Savaşın uzun olduğunu, şimdi ve gelecekte bu konuda halen yapılacak çok şey olduğunu vurgulayanları yerdiler.
Suikast aşağılık bir eylemdir, çünkü ne açık bir dövüş ne de adil bir yüzleşmedir. Bilakis, suikastın faili, suçunu gerçekleştirebilmek için korkaklar gibi halkın arasına sızar. Suikastın yeni bir suç olmadığını, aksine, gerekçeleri ve nedenleri farklı olsa da, tarih ve coğrafya boyunca birçok ulus ve halk arasında görüldüğünü de vurgulamalıyız. Modern çağda ise, neredeyse tamamen, İslam ile sınırlandırıldığı için herkesten önce Müslümanlar onunla derin ve kapsamlı bir şekilde yüzleşmeliler.
Soğuk dünya savaşından sonra suikastların etkisi ve varlığı azaldı. Ülkeler artık suikastı, çatışmaları yönetmek için siyasi bir yaklaşım ve stratejik bir yöntem olarak benimsemiyorlar. Ama tüm dünyada tek bir istisna var, o da İran rejimi ve bu kimsenin itiraz etmediği bir gerçek.
Bireysel ve kolektif öldürme eylemleri, İran siyasetinde sabit bir yaklaşım. İran bunu inkar etmiyor, aksine, din, mezhep ve politik açıdan haklı olduğuna inanıyor. Bu nedenle Şii milis gruplarını oluşturdu. Terör eylemlerinde, bombalı saldırılarda, yıkım ve öldürmede profesyonelleşen Sünni örgütleri ve grupları destekledi.  Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen'deki suikastları destekledi. Bu tür eylemleri dünyanın birçok ülkesini kapsadı.
ABD'nin İran rejimini şımartması nedeniyle, bir tek bu rejim ister Amerikan vatandaşlarına ve yetkililerine, isterse orada ikamet edenlere yönelik olsun, ABD içindeki suikastları planlarken ve yürütürken rahat görünüyor. Dünya çapında birden fazla yerde başarısızlığı kanıtlanmış liberal solcu siyasi ve ideolojik vizyonlara dayanarak Amerikan karar alma mekanizmalarında onu savunacak birileri var olduğu sürece de bu politikanın sonuçlarından korkmayacak.
ABD'deki kadın ve erkek İranlı muhalifleri kaçırmaya veya tasfiye etmeye çalışan İran hücrelerinin deşifre edildiği ve üyelerinin tutuklandığı çok sayıda olay var. En sonuncusu, bir yıl önce, Temmuz 2021'de İranlı gazeteci Masih Alinejad'ın New York'ta kaçırılması girişimiydi. Ondan önce İran rejimi, seksenlerin başında Washington'da Ali Ekber Tabatabai'ye suikast düzenlemişti. Yine ABD’de Mansur Farhang ile California'da Cemşid Şarmehd'e suikast düzenlemeye çalışmıştı. İranlı olmayanlara yönelik suikast girişimlerin en ünlüsü ise, 2011 yılında Washington'da dönemin Suudi Arabistan büyükelçisi Adil el-Cubeyr'e yönelik başarısız suikast girişimiydi.
Bunlar, sadece ABD'deki birkaç örnek ve İran rejiminin dünyanın birçok ülkesinde, Avrupa'da ve başka yerlerde gerçekleştirdiği suikastları planlama ve uygulama konusundaki değişmez yaklaşımının teyidi. Al-Ain haber sitesinin aktardığına göre ABD Dışişleri Bakanlığı, "İran'ın Yurtdışındaki Terör Eylemleri ve Suikastları" başlıklı bir rapor yayınladı. Raporda,"1979 devriminden sonra İran'ın dünya çapında 40 ülkede 360 ​​suikast eylemi gerçekleştirdiği" belirtildi. Birkaç yıl önce Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı da İran'ın planladığı ve uyguladığı şiddet eylemlerinin uzun bir listesini içeren ayrıntılı bir rapor yayınlamıştı.
İran rejimi bu yaklaşımı benimsediğinden İsrail de onunla aynı çizgiyi benimseyerek, İran içinde İranlı liderlere yönelik suikastlarla ona iki misli karşılık veriyor. İran ve el-Kaide gibi suikastları yayan ve uygulayanların, başlarına geldiklerinde onları kınamaya hakları yok.
Arap dünyasına gelince, Irak ve Suriye'deki Baas rejimi gibi, milliyetçi parti ve akımlar suikast yöntemini benimsemiş ve uygulamışlardı. Bunun için, bazıları suikast bağımlısı olan Filistinli grupları kullandılar. Onları birbirlerine karşı kullanıp, ünlü ve bilindik eylemlerle yoldaşlarını, kendilerine muhalif olan politikacıları, aydınları ve sivilleri tasfiye ettiler.
İslamcılar, Hasan el-Benna ve Müslüman Kardeşler’e bağlı Özel Teşkilat ile daha erken bir dönemde suikastı siyasi olarak kullanmaya başladılar. Mısır’daki Başbakan Nukraşi ve yargıç Hazindar suikastları ile örgüt içi tasfiyeler bunlara örnektir. Güvenlik birimlerinin indirdikleri sert darbelerden sonra durdularsa da, altmışlı yılların ortalarında Seyyid Kutub örgütü ile faaliyetlerine geri döndüler. Ardından, 1967 yenilgisinden sonra Müslüman Kardeşler'in rahminden çeşitli dini şiddet grupları ve örgütleri doğdu. Bunların sonuncuları El-Kaide ve DEAŞ.
Bu tür her suikast eyleminde önce bir fetva ardından uygulama vardır. Uygulama suç sayılıp cezalandırılırken, fetva yok sayıldığından, terörü bitirmek, tehlikesini azaltmak nafile oluyor. Bunun pek çok ve çeşitli örneği var. Salman Rüşdi'ye suikast girişimi, Humeyni'nin bir fetvasına dayanıyordu. Ondan sonra aynı yöntem takip edildi. Mısır’da Farac Fuda suikastından önce İhvancı (Müslüman Kardeşler) Muhammed el-Gazali ile İhvancı El-Ezher Alimleri Cephesi tarafından hakkında bir ölüm fetvası verilmişti. Necib Mahfuz'a yönelik suikast girişimi, Omer Abdurrahman’ın fetvasına dayanıyordu. Suikastlar dizisi birçok Arap, İslam ülkesinde ve tüm dünyada böyle devam etti. Radikal ve terörist müftüler kişileri tekfir eden fetvalar veriyor ve uygulamaya bırakıyorlar. Bu fetvalardan bazıları, örneğin Salman Rüşdi'ye suikast girişimi gibi 30 yıl sonra da olsa uygulanabiliyorlar. Washington’da John Bolton'a yönelik suikast girişimine gelince, İran'ın eski ABD dışişleri bakanı Pompeo ve savunma bakanı Esper dahil olmak üzere diğerlerini de kapsayan suikast planının bir parçasıydı. Suudi Arabistan'daki intihar saldırısından önce ise bir dizi fetva, tekfirci ve aşırı köktendinci söylemler vardı. Ama çok önemli bir fark var, o da Suudi Arabistan yasal olarak köktenciliği ve terörizmi suç olarak tanımlarken, birçok sembolünü ve liderini yargılarken, ABD'de durum böyle değil.
İran'ın, karar mekanizmalarını kontrol ettiği Arap ülkelerinde silahlı kolları aracılığı ile gerçekleştirdiği suikastların listesi uzun ve sonsuz. Lübnan'da Refik Hariri'den Lokman Salim'e kadar onlarca politikacı ve aydını öldürdü. Irak'ta da aynı yaklaşım ve politika devam ediyor, onlarca siyasetçi ve aydın öldürüldü ya da kendilerine yönelik suikast girişiminde bulunuldu. Ne yazık ki, liste uzun ve burada hızlı bir şekilde sunulamaz. Suriye ve Yemen için de aynısı söylenebilir. Son olarak Bolton, Fox News’a verdiği bir röportajda, "Sadece ben değilim. Tahran'daki rejim birçok Amerikalıyı hedef aldı. Bu planı bir savaş eylemi olarak adlandırabilirsiniz ve kendisi size Tahran'daki hükümet hakkında bilmek istediğiniz her şeyi anlatıyor" dedi.