Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

Sözcükleri özgürleştirmek (2)

Bir önceki yazımızda ilk özgürleştirilmesi gereken sözcüğün “Allah” olduğunu ifade etmiştik. Çünkü vahyin tanıttığı Allah dikkate alınmayınca herkes kendi tasavvur ve algısına göre Allah’ı nitelemeye ve O’nunla ilgili iddialarda bulunmaya başlamaktadır. Zira Allah tasavvurunun oluşumu vahiy ile birlikte geliştiği için vahiyden uzaklaşınca insanların Allah anlayışlarında makul olmayan düşünceler ortaya çıkar.[1] Vahyin verdiği çeşitli örnekler üzerinden hareketle bu yanlış tasavvur ve algılara dikkat çekmek istiyoruz.

Ehli Kitabın (Yahudiler ve Hristiyanlar) Allah Algısı:
Allah hakkında olmadık iddialarda bulunanların başında İsrailoğulları gelmektedir. İsrailoğullarına gönderilen peygamberler, onlara Allah’ı doğru bir şekilde ve olması gerektiği gibi anlatmasına rağmen heva ve arzularının çizip şeytanın da cazip gösterdiği şeyleri rahatça yapabilmek adına onlar, Allah ile ilgili birtakım söylemler ve iddialar geliştirdiler. Hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i, Allah'la beraber rableri olarak gördüler.[2] Helal ve haramı belirleme yetkisini Allah ile beraber bunlara da izafe ettiler. Ehli Kitab’a mensup bazı kişiler kendilerini o derece üstün gördüler ki, kendilerini Allah’ın oğulları ve sevdikleri[3] olarak nitelediler. Bu düşüncelerinin doğal bir sonucu olarak da şunu iddia ettiler:  "Ateş bize birkaç günden fazla dokunmaz. De ki: Allah'tan bir söz mü aldınız -çünkü Allah hiçbir zaman sözünden caymaz- yoksa asla bilemeyeceğiniz bir şeyi mi Allah'a isnat ediyorsunuz?"[4] Fakat bu onların kendi kuruntularıdır. Kendilerini “Biz Allah’ın çocuklarıyız ve Onun sevgili kulları” olarak nitelendirmeleri gerçekten öyle oldukları anlamına gelmemektedir. Bu iddialarının karşılığını bizzat Yüce Allah şöyle vermektedir: “… De ki: “Eğer böyle ise, günahlarınızdan dolayı Allah sizi neden cezalandırıyor?” Hayır, siz de O’nun yarattığı insan topluluklarından birer topluluksunuz. O, kimi dilerse onu bağışlar; kimi dilerse onu da cezalandırır. Allah’ındır göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunan her şeyin mutlak mülkiyeti ve hâkimiyeti. Ve, nihaî varış da yine O’nadır.”[5]
Allah, öyle olduğunu bildirmediği halde Ehli Kitabın algı dünyalarına göre hidayete erebilmek için Yahudi veya Hıristiyan olmak gerekir. Bu sebeple şöyle dediler: “Yahudi ve Hıristiyan olun ki doğru yolu bulasınız"[6] Hâlbuki durum hiçte iddia ettikleri gibi değildir. Tahrif edip çarptırdıkları inanç sistemleri ve Allah tasavvuru “Bâtıl olan her şeyden yüz çeviren ve Allah’tan başkasına ilahlık yakıştıranlardan olmayan İbrahim’in inanç sistemi.”[7] denilerek reddedilmiştir.  Ayrıca bu yanlış algılarının etkisini kırmak için Cenab-ı Hak şöyle buyurur: “Her kim tüm benliğini Allah'a teslim eder ve iyilik yapanlardan olursa, Rabbi katında mükâfatını görecektir ve böyleleri ne korkacak, ne de üzülecekler.”[8]

Müşriklerin Allah Algısı
Zihinlere yerleşmiş olan çok ilahlı din anlayışını vahyin yıkmasına tahammül edemeyen müşrikler, kendi ilahlarına bağlılıklarını ve sadakatlerini göstermek adına şu itirazı yaptılar: “İlâhları bir tek ilâh mı yaptı? Gerçekten bu çok tuhaf bir şey! Gidin, ilâhlarınıza tapmaya devam edin…”[9] Hatta atalarını da işe katarak: “Allah dileseydi, ne biz ne de babalarımız ortak koşardık; hiçbir şeyi de haram yapmazdık…”[10] Yani biz eskiden beri böyleydik demeye getirmişlerdir. Ama bu söylemlerinin mesnedsizliği; “Elinizde, bu yaptıklarınızı Allah’ın emrettiğine dâir önümüze koyabileceğiniz herhangi bir delil, bir bilgi var mı? Hayır! Siz ancak keyif ve zanlarınızın peşinden gidiyor ve sadece yalan söylüyorsunuz!”[11] denilerek ortaya konulmuştur.
Müşriklerin ve inkârcıların, Allah ile ilgili kafalarında oluşturdukları algılardan bir diğeri de Allah’ı kendilerinin ilahlık yakıştırdıkları varlıklar gibi algılamalarıdır. Bu yanlış tasavvur, onları bir takım varlıkları Allah’ın oğlu ve kızları olarak nitelendirmeye sevk etmiştir. Bunun sonucu olarak da; “Rahman çocuk edindi.”[12] dediler. “Cinleri Allah'a ortak koştular. Bilgisizce O'na oğullar ve kızlar yakıştırdılar.”[13]
Müşriklerin Allah ile ilgili kendi anlayışlarına göre oluşturdukları algılardan birisi de uzak bir Allah algısıdır. Bu algıya göre Allah’a ancak aracılar ve şefaatçiler aracılığıyla ulaşılabilir. Bu nedenle müşrikler putlara ibadet amaçlarını Allah’a yakınlaşmak[14] olarak ifade ettiler. Putları da şefaatçiler[15] olarak nitelediler. Oysa Allah onların her iki iddiasını da reddetmiştir.[16]

Deistlerin Allah Algısı
Şimdilerde Allah ile ilgili yeni (aslında çok eski) algılardan birisi de Allah’a inanıyorum ama dine inanmıyorum. Yani Allah var ama onun peygamber gönderdiğini veya peygamberle gönderdiklerini kabul etmiyorum. Böyle inandığını iddia edenlere şunu sormak gerekir: “Tanrının var olduğuna inanıyorlarsa bu bilgiye nasıl ulaştılar? Eğer bunu, tanrılarının gönderdikleri kitaptan ve peygamberlerden öğrenmişlerse bu başlı başına büyük bir çelişkidir. Eğer tanrının varlığına bütün içtenlikleriyle inanıyorlarsa, o tanrının mükemmelliğine de inanıyorlardır. Güneşin varlığına ya da kendilerine bakmaları yeter böyle bir sonuca ulaşmaları için. Peki, böyle bir tanrı neden yarattıklarını başıboş bıraksın? Bir sanatkar düşünün mükemmel bir eser yapacak ama sonra ona sahiplenmeyecek. Eser benim demeyecek, onu öylesine atacak ortalığa. Böyle bir şeyin olması mümkün değildir.”[17] Allah da en uygun şekilde yaratmış olduğu insanı başı boş bırakmamış ona sorumluklarını ve yükümlülüklerini öğretmiştir.
Aslında bütün bu algıların temelinde şu ilahi uyarıyı dikkate almamaları yatmaktadır: “Onlar, “Allah hiçbir insana vahiy nâmına bir şey göndermemiştir!” diyerek, Allah’ı gereği gibi kavrayamadıklarını ortaya koydular…”[18]
Not: Bu olumsuz algıların Müslümanların zihin dünyasına ve hayatlarına yansımaları başka bir yazıda ele alınacaktır.

[1] Şaban Ali Düzgün, “Allah Tasavvurlarına Dair Tartışmanın Problematiği”, Tanrı Tasavvurları Ve Sosyal Hayata Yansımaları Sempozyumu, 2005, s.65-67.
[2] et-Tevbe 9/31.
[3] el-Mâide 5/18.
[4] el-Bakara 2/80
[5] el-Mâide 5/18.
[6] el-Bakara 2/135.
[7] el-Bakara 2/135.
[8] el-Bakara 2/112.
[9] Sâd 38/5-7
[10] el-En’âm 6/148.
[11] el-En’âm 6/148.
[12] el-Enbiyâ 21/26.
[13] el-En’âm 6/100.
[14] ez-Zümer 39/3
[15] Yunus 10/18
[16] l- Bakara 2/254; ez-Zümer 39/3
[17] http://www.dogancuceloglu.net/yazilar/560/din-olmadan-tanri-inanci/
[18] el-En’âm 6/91