Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

Basın sokağının sırrı

İngiltere'deki kraliyet ailesine dair haberleri bir miktar dikkatle takip ettim. İsimleri biliyordum. Her yıl İngiltere at yarışları derbisinde yakından izlediğim Kraliçe’nin tebessümü tek kazancımdı. Zirâ desteklediğim atlar kaybediyordu. Bazen doğaya dalıp koşmamayı tercih ediyorlardı.
Atlar yarışa karşıydı. Ahmed Adeviyye ise kalabalığa karşı şarkı söylediğini dile getiriyordu. Nitekim Kahire gürültüsü ne kadar yüksek olursa Adeviyye’nin sesi de bir o kadar yükselirdi. “Savaşın sesine galebe çalan bir ses yoktur” sözünde olduğu gibi.
Son yıllarda İngiltere kraliyetine dair haberler, önemli olanların takibi ile sınırlı kaldı. Harry ile kardeşi, Londra'daki Meghan ve Kanada'daki Meghan arasında ayrım yapamıyorum. Neden öfkeli olduğunu bilmiyorum. Saray baskısı altındaki hayatı neden terk etti?
Camdan bir evde yaşamak kolay değil. Ancak Windsor Kalesi’nin, akrabalık bağının bir bedeli bu. Her seferinde, en meşhuru elbette ki Prenses Diana'nın trajedisi olan bir iltica durumu patlak veriyor. Diana’nın ardından ise Kraliçe Elizabeth'in kız kardeşi Prenses Margaret geliyor. Merhum kraliçe tüm bu olaylara tanık olmak ve öfke veya can sıkıntısı ile sakinliği bozmadan yaşamak zorundaydı.
Danimarka, İsveç, İspanya, Belçika ve benzeri hiçbir Avrupa monarşisine benzemeyen bir kurum. Dünya halkının katıldığı düğünler yok. Boşanmalar, şapkalar, fısıltılar yok. Bu eşsiz fenomeni kim icat etti? Basın. Belçika'da, Danimarka'da veya İspanya'da Fleet Street yok, dünyaca okunan gazeteler yok. Diana'nın nişanı, evliliği ve suikastının tüm dünyada film yıldızlarından dahi daha fazla konuşulmasına neden olan basındı.
Peki ya diğer basın? Ancak onda Winston Churchill adında bir gazeteci ya da Lord Halifax adında bir yayıncı yoktu. İngilizler gösteriş sanatında ustalaşmıştı. Ancak aynı zamanda bir bakkal kızı Thatcher’ın Başbakan olmasına izin verdiler.
İngiltere bir başka Margaret Thatcher daha sunacak gibi. Bir başka ‘Maggie’ imkansız olabilir.