Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

Sudan'daki en tehlikeli aşama!

Sudan’ın modern tarihinin en kötü ve en tehlikeli aşamasından geçtiğini söylemek abartı olmaz. Halihazırda ülkeye, bölünme ve parçalanma tehlikesinin arttığı, nefret söyleminin, ırkçılığın ve şiddetin yayıldığı, silah zoruyla kaynakların yağmalandığı, savaş ve yıkım seslerin yükseldiği bir atmosfer hakim. Cuba Barış Anlaşması'nın imzalanmasının ikinci yıl dönümü ve Abdullah Hamduk liderliğindeki sivil hükümeti deviren askeri darbenin birinci yıl dönümü olan bu ayda, insanlar Sudan'ın akıbetinden endişe duyuyor. Sıkıntılı siyasi, ekonomik ve güvenlik koşulların yanı sıra aşırı kutuplaşma ülkeyi sarmalamış durumda. Barış anlaşması barış getirmedi. Aksine askeri darbenin sorunları daha da kötüleştirmesi, ülkeyi durgunluktan kurtarmak ve ekonomik koşullarda reform için beliren fırsatları ortadan kaldırması gibi, sorunlar çemberini genişletti ve anlaşmazlıklar zeminini genişletti.
Peki işleri alt üst eden ve devrimin yolunu tıkayan bu iki olay arasında bir bağlantı var mıydı?
Cuba’da barış anlaşması imzalandığında, bunun bir darbe ve sivil yönetimi devirme yolunda atılan bir adım olacağını kimse düşünmedi. Ancak çeşitli hadiseler ve aksiliklerle dolu bu yılda olan tam da buydu. Geriye şu soru kalıyor: Bu başından beri planlanmış mıydı? Yoksa iktidara ilişkin manevralardaki dalgalanan koşulların ve değişen hesapların bir ürünü müydü?
Anlaşmanın imzalanmasından bu yana sahada kartlar, iktidarı elinde bulunduran askeri bileşen lehine karıştırıldı. Bu arada askeri bileşen, bazı taraflar için doğrudan tehdit oluşturan sloganları ve talepleriyle devrimci güçlerin baskısı ile karşı karşıyaydı. Sivil bir otorite sloganları, oturma eylemi sırasında geçekleşen katliamın sorumlularından hesap sorulması talebi ve ordunun şirket ve yatırımlarının durumu hakkındaki tartışmalar, Hamduk hükümetinin de gündeme getirdiği, düzeltilmesi için çağrıda bulunduğu hususlardı. Sivil devrim güçleri karşısında, askeri bileşen ile Cuba Anlaşması tarafları arasında bir çıkar ittifakı ortaya çıktı. Bu taraflar önceki rejimden kalan isimler tarafından desteklendiler ve hükümeti zayıflatmak, 25 Ekim askeri tedbirlerine ya da muhalefetin deyimiyle askeri darbeye zemin hazırlamak için çalıştılar.
Bugün hala birçok kişi, Cuba Anlaşması müzakerelerinin nasıl yürütüldüğü, gizli gündemleri, yapılan “masa üstü ve masa altı” anlaşmalar gibi meseleleri sorguluyor. Nitekim Darfur bölgesi valisi olarak atanan Minni Arko Minavi bunları açığa çıkardı. Minavi, askeri bileşenin iktidarda kalma süresini uzatma, oturma eylemi sırasında yaşananlar hakkında sessiz kalma, Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne havale edilen davalar ve suçlamalar hususunda sessiz kalma veya kesintiye uğratma gibi amaçlar güden eski rejimdeki liderlerin bazı “masa altı” anlaşmalarını açıkladı, ki açıklanmayan başka ayrıntılar ve anlaşmalar da var. Sonuçta bu anlaşma, Hamduk hükümetini deviren “darbe” için hazırlanan bir barış anlaşmasıdır.
Silahlı hareketlerin, -şu anda siyasi baskı için bir koz olarak kullanılan- başından beri Hartum’a girişine ve başkentte güvenliği bozmasına nasıl izin verildiği dikkat çekiciydi. Anlaşmaya göre güvenlik düzenlemeleri askeri bileşenin sorumluluğundaydı ve imzalandıktan sonra altmış gün içinde başlanması gerekiyordu. Ancak askeri bileşen bu maddeyi uygulamak için herhangi bir adım atmadı. Oysaki bu madde, askeri ve güvenlik açısından en önemli maddelerden biri olarak kabul ediliyordu. Çünkü silahlı hareketlerin milislerinin dağıtılarak düzenli güçlere entegresini gerektiriyordu. Güvenlik düzenlemelerinin uygulanmaması, ülkeyi milis yuvası haline getirdi ve barış anlaşmasının ardından Hartum başta olmak üzere ülkede bir güvenlik kaosuna yol açtı.
Sudanlıların çoğunluğunu şok eden ve dikkati çeken diğer husus ise anlaşmanın imzalanmasına çok sayıda temsilcinin katılmış olmasıdır. Bu, anlaşmanın sorunlar çemberini genişlettiğinin ilk göstergesiydi. Çünkü silahlı çatışmaların ve milislerin olmadığı bölgeler de buna dahil edildi. Anlaşma bu bölgelere de alan açtı ve dolayısıyla bölgeleri temsil eden taraflar da sürece dahil oldu. Hiçbirinin temsilcisi oldukları bölgeler adına imzalama yetkisi yoktu. Ancak süreç böyle ilerlemedi. Aslında Cuba Anlaşması 25 Ekim askeri harekâtının yolunu açmakla kalmadı, ülke sahnesini de darmadağın etti. İktidarı ele geçirmek, devrim güçlerini vurmak isteyen tarafların hesaplarını da alt üst etti. Cuba Barış Antlaşması'nı imzalayan silahlı hareketlerle iktidara gelen askeri bileşen, şu ana kadar bir hükümet kuramadı ve kötüleşen ekonomik ve yaşam durumuna çare bulamadı. Hamduk hükümetinin aldığı tüm uluslararası destek programları durdu. Ayrıca tüm kusurları ve tehlikeleri ortaya çıktıktan sonra insanların çoğu barış anlaşmasına karşı çıktı.
Yanlış hesaplamalar yanlış sonuçlara yol açar. İktidar pastasını tekeline alma planları yapanlar bugün bir çıkış yolu aramaktadır. Sorun şu ki, iktidarı ele geçirmek için yaptıkları manevralarla geçiş döneminde ülkeyi yönetmek için asker ve siviller arasındaki ortaklık fikrini baltaladılar. Barış anlaşmasını ele alma biçimleriyle çözülmesi zor ciddi bir kriz yarattılar. Sivil bir hükümet kurmaya ve askeri bileşen için yeni bir formül düzenlemeye yönelik yakın bir anlaşma hakkında birtakım konuşmalar var. Bana göre bu formül krize bir çözüm olmayacak, aksine ülkeyi bugün içinde bulunduğu kritik duruma getiren çekişmeler kapsamında atılan adımlardan biri olacaktır. Eski rejimin birçok liderinin sahnede kendini gösterdiği insanlar için bir sır değil. Bu da perde arkasında ne olup bittiğine dair şüpheler uyandırıyor. Askeri unsur, teminatsız bir şekilde geri çekilmeyecektir. Hangi isim altında olursa olsun iktidarda kalması, her türlü yeni düzenlemenin başını belaya sokacaktır.
Diğer taraftan sivil devrimin güçleri hala hatalarını tekrarlıyor. Bu hataların en büyüğü de halen saflarını birleştirememesi ve ortak vizyon üzerinde anlaşamamasıdır. Devrim dört yıldır devam eden döneminin sonuna yaklaşıyor ve halkın üzerindeki baskılar artıyor. Eğer işler böyle devam ederse devrimci güçler, yakın zamanda sahneye daha fazla karmaşıklık katacak, belki de ülkeyi daha ciddi riskler ile karşı karşıya getirecek gelişmeler karşısında şok olabilir.