Cibril Ubeydi
Libyalı araştırmacı yazar
TT

Libya başkenti milislerin tutsağı

Milisler Libya halkının düşmanı, gün gelecek onlardan kurtulacak ve mensupları tek tek hesap verecek. İşte Akdeniz'in gelini, şairlerin her zaman övdüğü, ziyaretçilerinin hayran kaldığı, geçen yüzyılın altmışlı yıllarından itibaren uygar görünümüyle öncü Trablus, on yılı aşkın bir süredir milislerin hakimiyeti, suçları, talan ve yağmaları altında inliyor. 2011'de NATO'nun Libya ordusunun kamplarına ve üslerine yönelik hava saldırıları sonucunda Libya devletinin devrilmesinden bu yana, her türden ve çeşitli bağlılıklarıyla milis gruplar, başkent Trablus'a girmeyi, nüfuz etmeyi ve kontrol etmeyi başardılar.
Trablus'ta güvenlik yok, aracınızı çalmak, hatta telefonunuzu ya da cüzdanınızı gasp etmek için soğukkanlılıkla öldürülebilirsiniz. Bunların hepsi soğukkanlılıkla öldürülebilmeniz için bir neden ve ayrıca fidye için de kaçırılabilirsiniz. Çocuk, yaşlı veya kadınlar da dokunulmaz değil, aksine hepsi kaçırılma ve öldürme için potansiyel hedefler. Siyasi kanaatiniz, mensubu olduğunuz kabile veya bölgeye göre de öldürülebilirsiniz. Tüm bunlar, farklı ideoloji ve bağlılıklardan milislerin kanınızı dökmesi, paranızı zorla alması, evinizi yakması ve hatta yıkması için birer gerekçe. Uluslararası toplumun milislerin saldırıları ve vahşeti konusundaki sessizliğine karşılık, milislerin muhaliflerini ve zorbalıklarına karşı duranları alıkoydukları gizli hapishanelerden bahsetmiyoruz bile. Dahası Libya Ordusu başkenti temizlemeye karar verdiğinde bu milisler korundu. Başkenti kontrol eden ve sakinlerini canlı kalkan olarak kullanan milisleri korumak için denizden gelen insansız hava araçları ve füzeler Libya Ordusu güçlerini vurdu.
Milisler, özellikle de Müslüman Kardeşler’e bağlı olanlar başta olmak üzere ideolojik ve dini olanlar, dış güçlerin üretimi ve Libya ile çevresinde onların kolları olarak faaliyet gösteriyorlar. Savaşçı olanlar ise esasında “el-Kaide'nin Libya kolunu”, Şubat 2011 hareketinden sonra Libya devleti hapishanelerinden kaçan suçluların oluşturduğu suç çeteleri ittifakını, yasalara karşı "isyan" dışında hiçbir standardı veya ölçütü olmayan gevşek bir terim olan “devrimci” milisleri kapsıyor. Libya'da artık 300'den fazla silahlı milis grubu bulunuyor ve bunların arasında içişleri, adalet, savunma gibi bakanlıkların altında devlete tabi olduğunu iddia edenler olsa da gerçek başka. Olaylar milislerin Trablus'taki hükümetin kontrolü dışında olduğunu kanıtladı.
Trablus'taki milislerin, özellikle de bölgesel bir yapıya sahip olanların, bir şehir veya kabileye bağlı olanların oluşturduğu haritanın anlaşılması ve parçalara ayrılması zor. Bu tür gruplara "Trablus Devrimcileri Tugayı", "El-Halbus Tugayı", "El-Mahcub Tugayı", "Mursi Tugayı" ve "Seva'ik" ve "Ka’ka" milisleri gibi örnekler verilebilir. Hepsi “devrimci” tabirini kullanıyor, ama bu bölgesel veya ideolojik formları ve doktrinleriyle bunlardan milli bir ordu kurulamaz. Hepsi feshedilip, anavatana değil liderine bağlı bölgesel bir oluşum yerine, tüm kabilelerden ve bölgelerden heterojen bir ulusal oluşum şeklinde yeniden yapılandırılmadıkça, bunlardan milli bir ordu kurmak mümkün değil.
Soru şu; modern Libya tarihinin kara 10 yılı olarak kabul edilen son 10 yılın ardından başkent Trablus daha ne kadar milislerin tutsağı kalabilir? Trablus kızgın sac üzerinde duruyor ve bu, onu dolduran sakinlerini tehdit ediyor. Koskoca 10 yıl boyunca kılcal damarlarına çeşitli taraflara bağlı, bağlılıkları değişen, faydacı, peşin ve cömertçe ödeme yapanlar için kiralık bir silah işlevi gören milislerin egemen olduğu Trablus sakinleri, kendisini kurtarıp kontrol etmeye yönelik her girişimde bu sıcaklığı daha çok hissediyorlar.
Milislerin başkent Trablus üzerindeki kontrolü, kaos ve silahların yayılmasıyla sonuçlanan Şubat 2011 "devrimi"nin ilk günlerinde başladı. BM ile Kaddafi rejimini devirme bahanesiyle Libya devletini devirmenin (ama rejimden önce devlet devrildi) ve Libya Ulusal Ordusunu tüketmenin birinci sorumlusu NATO’nun, silahları toplamaya ve kaos durumunu sona erdirmeye yönelik gerçek bir çabası olmadı.
Güney Avrupa'dan küçük balıkçı tekneleriyle kat edilebilecek sadece birkaç yüz mil uzaktaki Libya kıyılarındaki gayrı meşru ve yasadışı göç konvoylarının varlığı göz önüne alındığında, BM’nin göz yumması, uluslararası toplumun aldırmazlığının gölgesinde milislerin Trablus üzerinde devam eden kontrolü, öngörülebilir gelecekte uluslararası olmasa da bölgesel bir tehlike oluşturacak.
Milisler, Libya'nın başkenti Trablus'ta kontrolü ele geçirdiler ve hükümetlere şantaj yapmaya, bakanlıkları kendi aralarında paylaşmaya devam ettiler. Hatta işi bakanlıkların kararlarına nüfuz etme ve onları kontrol etme noktasına vardırdılar ki bu tüm çizgileri aşıyordu. Bunun üzerine hükümet, artık büyükelçiliklerde elçilik ve ataşeliğe kadar tüm pozisyonlarda kontenjanları bulunan milis gruplarının liderlerinin tutuklusu olmak yerine Trablus’tan ayrılarak sürgün başkentine gitti.
Milislerin başkent Trablus üzerindeki güç ve kontrolünden kurtulmanın gerçek çözümü, başkenti bunlardan temizlemek. Aksi takdirde Trablus halkı ve hükümeti milislerin tutsağı olarak kalacak ya da bir sürgün hükümeti olacak veya milislerin kontrolünden uzak olmak için başkent geçici olarak değiştirilecek.