2030 Suudi Arabistan Vizyonu, iliğine kadar gelişimsel, ekonomik, bilimsel ve politik olarak bir Suudi Arabistan rönesansını temel alıyor. Bunda başarılı olmak için de tüm bölgeyi kalkındırma ve ilerletmeye kararlı. 2030 Vizyonunun babası Suudi Arabistan Veliaht Prensi bölgeye ilişkin vizyonundan bahsederken onun “yeni Avrupa” olacağını söyledi.
Bölgede kalkınma ve gelişme refah, barış ve istikrar olmadan gerçekleşemez, ancak sorun şu ki, iyi bilinen politikaları ve stratejileri ile İran rejimi bu yolun önünde bir engel oluşturuyor. Ama bu sefer Çin’in çağrısına cevap verdi. Peki, ne oldu da cevap verdi?
Soruyu cevaplayalım; İran rejimi 40 yıl önce "İslam Devrimi" adı altında kuruldu ve bu süre boyunca "devrimden" "devlete" dönüşmeyi bilinçli olarak reddetti. Dahası "devrimini ihraç etmeye" çalıştı ve "Hameney"in "Humeyni"nin doğrudan savaş stratejisini vekalet savaşlarına dönüştürmesinin ardından 4 Arap ülkesinin kararlarını kontrol etmeyi başardı. Modern tarih boyunca Arap Körfez ülkelerinin büyük müttefikleri Batı ülkeleri, ABD ve Avrupa oldu. 40 yıl boyunca bu ülkeler Arap Körfez devletlerinin güvenliğini, kalıcı ve sürekli İran tehdidinden korumak için hiçbir şey yapmadılar ve bu tehdide karşı fiilen bir şey yapmaya hâlâ hazır değiller. İran ile Körfez devletlerine ve ilgili Arap ülkelerine danışmadan, bu ülkelerin önceliklerini ve güvenliğini dikkate almadan bir nükleer anlaşma imzaladılar ve ona karşı şımartmaya benzer bir politika izliyorlar. Bu nedenle Batı siyasi sistemi İran ile başa çıkmakta başarısız, yararsız hale geldi ve başkasını aramak gerekiyordu. Burada Çin sahneye girdi.
Kısacası Suudi Arabistan ve bölgedeki müttefikleri, dünyadaki güç dengesini bölgesel ve küresel alanda yeniden inşa ettiler. Tüm yankıları ile Rus -Ukrayna savaşına yönelik pozisyonu, bu bağlamda sadece bir örnek. Bir diğer örnek Suudi Arabistan petrol politikaları, bunun sonucunda dünya Suudi Arabistan ve bölgedeki müttefiklerinin çıkarlarını dikkate almak zorunda kaldı. Aksi takdirde, önemli kararlarda bizzat Batı ülkelerinin çıkarları dikkate alınmayabilirdi. Böylece uluslararası yaptırımlar sıkılaştırıldı.
Suudi Arabistan Yemen dosyasında, Avrupa ülkelerini ve uluslararası örgütleri "Husi milislerine" karşı daha kararlı, Yemen meşru hükümetine yönelik daha destekleyici pozisyonlar benimsemeye zorladı. Husi milislerin eline ulaşabilecek silahların kaçakçılığını önlemek için tüm kapıları kapatmaya önem verdi. Bunun yanında Yemen’in istikrarını, umut yaratmayı, yeniden inşa ve yardım çabalarını desteklemeye devam etti. Böylece Yemen, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerine karşı bir maşa olmaktan çıktı.
Irak'ta Suudi Arabistan ve müttefikleri Irak devletini desteklemeye, Irak'ın gelişme ve istikrara kavuşma, milislerin ve terör örgütlerinin nüfuzundan kurtulma çabasına ortak olmaya çalıştılar. Irak’ın egemenliğiyle ilgili kararlarının bağımsızlığını pekiştiren, Irak halkının refahını, güvenliğini ve istikrarını destekleyen her şeyi desteklemeye gayret ettiler. Böylece Irak’ın kararları üzerindeki dış etki azaldı.
Suriye'de Suudi Arabistan ve müttefikleri, Suriye'yi Arap derinliğine geri döndürmeye çalıştılar. Kalan toprakları üzerinde Suriye devletinin istikrarını sağlayacak, gelecekte bağımsız ulusal çözümlere ufuk açacak her şeyi desteklediler. Suriye İsrail’e komşu ve İsrail kamplar inşa etmeyi, Suriye şehirlerine ve köylerine sızmayı amaçlayan tüm bölgesel girişimleri askeri darbelerle yok ediyor. Suriye artık kimse için bir yatak değil.
Lübnan'da Suudi Arabistan, daha önce Lübnan'a yaptığı milyarca dolar yardımını kesti. Kendi kendini desteklemeyen, kararında bağımsız olmayan, ne kendi ne de vatandaşlarının çıkarlarını korumayan bir devleti desteklemeyeceği konusunda ısrar etti. Lübnan karıştı ve bazı siyasi grupları bir futbolcunun değeri kadar bile olsa Lübnan'a yeniden yardım etmesi için Suudi Arabistan'a alenen yalvarmak zorunda kaldılar. Bu, Suudi Arabistan'ın büyük kalkınma başarılarıyla kolaylıkla ödediği bir dünya yıldızının değerinin partileri, sembolleri ve siyasi akımlarıyla bir ülkenin tamamı için bir rüya haline geldiğini gösteren bir ironi. Böylece bölgesel denklemlerde Lübnan'ın değeri azaldı.
Bütün bunlar, bölgesel ve uluslararası sahneyi İran ile doğrudan müzakerelere hazırladı. Suudi Arabistan yıllardır Irak ve Umman'da bunu yaptı, müzakerelere hazırlandı ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi birden fazla kez bölgenin iyiliği için İran ile müzakere etmek istediğini söyledi. Sahnenin tamamlanması için, Suudi Arabistan aylar önce Çin ile büyük bir stratejik ortaklık anlaşması imzaladı ve Rusya ile verimli iş birlikleri inşa etti, bunlarla birlikte Batı ülkeleriyle stratejik ilişkilerini sürdürdü. Çin aynı zamanda İran'ın da en büyük müttefiki ve bugün Suudi Arabistan ile olan büyük çıkarları, İran’ın politikalarını kontrol etmekte ve imzaladığı uluslararası anlaşmalara bağlı kalmasını sağlamakta onu daha güvenilir ve etkili bir garantör haline getiriyor.
Suudi Arabistan -İran -Çin bildirisinde, İran rejiminin imza attığı belgeye, devletlerin egemenliğine saygı duyma ve ülkelerin iç işlerine müdahale etmeme taahhüdüne uyma yeteneği için gerçek bir test olacak iki ayın ardından, iki ülkenin karşılıklı olarak büyükelçiliklerini tekrar açacakları da yer aldı. Egemenliğe saygı ve iç işlere müdahale etmemek, İran rejimi ile imzalanan kötü şöhretli nükleer anlaşmada asla dile getirilmemişti.
Bu mutabakat başarılı olur ve devam ederse, İran devleti ve halkını da içerecek şekilde bölge ülke ve halklarının refahı artacak. İstikrar ve barış kazanımları iki katına çıkacak.
Son olarak, Çin’in himayesinde ve ABD’den Rusya’ya dünyadaki tüm ülkelerin ve uluslararası kuruluşların verdiği büyük ve benzeri görülmemiş uluslararası destekle imzalanan böyle bir mutabakat mümkün olana kadar yıllarca süren tüm politika ve stratejilerin üzerinde dünya uzun süre duracak ve dikkatle inceleyecektir.
TT
Suudi Arabistan ve İran mutabakatı: Bir siyaset dersi
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة