Azerbaycan rüzgârı ve İran (8)

Büyük çıkarların ideolojisi

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in katılımıyla Tahran ile Moskova arasında ekonomik anlaşmanın imzalanması (AFP)
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in katılımıyla Tahran ile Moskova arasında ekonomik anlaşmanın imzalanması (AFP)
TT

Azerbaycan rüzgârı ve İran (8)

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in katılımıyla Tahran ile Moskova arasında ekonomik anlaşmanın imzalanması (AFP)
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in katılımıyla Tahran ile Moskova arasında ekonomik anlaşmanın imzalanması (AFP)

Hasan Fahs

İran ile Azerbaycan arasındaki anlaşmazlıklar veya gerginlik nedenleri birçok faktöre dayandığından, her iki tarafın büyük çıkarları, aralarındaki çatışmanın yoğunluğu ve son yıllarda ortaya çıkan savaşın eşiği ile tutarlı olmayan bir tür işbirliği ve anlaşmayı da gerektiriyor.

Azerbaycan coğrafyasının, İran rejiminin askeri, güvenlik ve stratejik doktrininde, özellikle de Devrim Muhafızları Ordusu'na bağlı Kudüs Gücü tarafından temsil edilen askeri ve güvenlik kolu için önemli bir yer işgal ettiğine şüphe yok. Birkaç faktörden belki de en öne çıkanı, İran aklının henüz Azerbaycan coğrafyasının bir zamanlar İran devletinin veya imparatorluğunun topraklarının bir parçası olduğu fikrinden kurtulamamış olmasıdır. Tarihi yeniden düzeltmeli ve 19. yüzyılda Çarlık Rusya’sı lehine terk edilmesine yol açan bu kaybı telafi etmeye çalışmalıdır.

 

Ayrıca bağımsız bir cumhuriyet olan Azerbaycan, rejim ve İslam Cumhuriyeti'nden önce bile oradaki rejimin dini kimliğini oluşturan İran'da hakim olan inanç derinliğinin ve Şii mezhebinin bir uzantısı olarak görülüyor. Sonuç olarak, mevcut rejim, bu grubu, maruz kalabileceği herhangi bir haksızlık veya önyargıya karşı, yöneticisi aynı mezhepten olsun veya olmasın, savunmayı görev bilmektedir. Çünkü çıkar mevcut devletin değil, grubun ne gördüğüdür.

Burada İslamcılık kavramı, İran'ın sınırlarını aşarak, tüm İslam dünyasının genel bir bakış açısıyla İdeolojik ve Doktriner Devrim Muhafızları kurumunu tanımlar. Bu tanım, kendi ülkelerindeki yönetim sistemleriyle sorun yaşayan tüm İslami grupları ve hareketleri savunma ilkesine dayanır.

Bu, sistemin stratejik doktrinindeki bir başka boyutta, ulusal ve milli çıkarlar, jeopolitik ve jeoekonomik boyutlarıyla, bu coğrafi bölgeyi sistem ve kurumlarının ilgi alanlarına dahil eden en önemli itici güçlerden birini oluşturur. Bu bölge, Asya'nın derinlikleriyle birleştiren bir köprü olarak görülürken, diğer yandan Avrupa'nın kuzeyi ve Avrupa'nın derinlikleriyle de bağlantı kurmaktadır. Bu nedenle, Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki gerginlik ve periyodik savaşlar nedeniyle ortaya çıkan bu zorluk, Azerbaycan-Türkiye ittifakının Bakü ve Karabağ arasında bir kara koridoru oluşturma isteği ve sınırların değiştirilmesi çabası karşısında İran, meydan okuma seviyesini artırdı. Güney Kafkasya bölgesinin jeopolitik durumunu değiştirme ısrarına karşılık Azerbaycan'a karşı bir savaş tehdidinde bulunmaktan çekinmedi.

Tüm bu faktörler bir araya geldiğinde, Bakü ve Tahran arasındaki ilişkiyi gergin bir duruma sokan gelişmelere rağmen, Batı Asya bölgesindeki gelişmeler ve İran'ın çevresiyle olan krizleri minimize etme çabasıyla ortaya çıkan İran'ın yeni yönelimi, Suudi Arabistan ile yapılan anlaşma gibi görünüyor ve İran ile bu ülkeler arasındaki özel ve ortak çıkarları güvence altına almayı hedefleyen yeni bir politika oluşturma amaçlanıyor. Bu çerçevede, İran'ın Rusya ile 17 Nisan 2023 tarihinde İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in katılımıyla imzaladığı ekonomik anlaşma, 162 kilometrelik bir demiryolu hattının inşası için İran’ın Reşt ve Astara bölgelerini birbirine bağlamayı hedefliyor. Tarafların çabaları ve 2000 yılında Hindistan ile imzalanan üçlü anlaşmanın tamamlanması çerçevesinde Orta Asya, Kafkasya ve Ortadoğu'yu birbirine bağlayan kara-deniz geçidinin inşası bağlamında Rus finansmanıyla gerçekleştirilecek bu projenin maliyeti 1.6 milyar euro (yaklaşık 1.732 milyar dolar) olup, tamamlanması için 48 ay süre öngörülüyor.

Bu kara-deniz geçidi, Umman Körfezi'nden başlayıp Rusya'nın kuzeybatısındaki St. Petersburg şehrine kadar uzanıyor. Bu geçidin coğrafi yapısı Güney Kafkasya bölgesine bağlıdır ve özellikle Azerbaycan, İran ve Rusya arasındaki toprakları ayıran coğrafi bir bölgeyi oluşturur. Bu geçit, İran ve Rusya'nın hedeflendiği ve kapsadığı bölgeleri etkiliyor.

Bu karayolu geçidinin önemi hakkında kısa bir tanımlama yapacak olursak, İran sınırlarının güney tarafından tamamlanması gerekliliği vardır. İran'ın Hürremşehr (el-Muhammara) şehri ile Irak'ın Basra şehri arasındaki 37 kilometrelik bağlantının tamamlanması, İran'ın ısrarla talep ettiği bir konudur. İran liderinin 2018'den itibaren Irak'ın üst düzey yetkilileriyle yaptığı tüm görüşmelerde, stratejik ve ekonomik önemi nedeniyle bu bağlantının tamamlanmasına doğrudan çağrıda bulunuldu. Bu bağlantı, İran'ın sadece Akdeniz'e erişim sağlamasına değil, aynı zamanda Çin ve Rusya'nın da sıcak sulardaki varlıklarını ve rollerini güçlendirmelerine olanak tanıyan bir bölgeye olanak sağlıyor. Bu, en azından Rus İmparatorluğu için tarihi bir hedef olan sıcak sular üzerindeki etkilerini artırırken, aynı zamanda Çin'in Kuşak ve Yol projesinin bir parçasını da oluşturur. Bu nedenle, İran toprakları, Hindistan'ın Mumbai Limanı ile Hollanda'nın başkenti arasında ekonomik ve zaman açısından karlı uluslararası bir ulaşım noktası haline gelirken, Rusya'yı Türkiye'ye ve Orta Asya ile Avrasya ülkelerini Körfez'e bağlar.

İran-Azerbaycan krizine dönersek, İran rejiminin jeostratejik çıkarı, onun Bakü ile Tel Aviv arasındaki sorunlu ilişkiyi sahneden etkisiz hale getirmesini ve esnek diplomasiyi harekete geçirmeye geri dönmesini gerektiriyor. Belki de bu İran yöneliminin ve bu stratejik hedefe ulaşmak için Bakü ile ilişkileri yumuşatma girişiminin göstergesi, Azerbaycan rejimini devirmeye çalışan ‘Hüseyniyun’ askeri grubunun liderlerinin tutuklanmasının ifşa edilmesinden geldi. Bu grup, eski Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani'nin denetimi ve takibi altında Azerbaycan rejimini devirmeye çalışan bir grup olarak kurulmuştu.

Azerbaycanlı liderler Orhan Mammadov ve Tevahid İbrahimzadə'nin tutuklandığının ortaya çıkması ve Bakü'nün onların iade edilmesini talep etmesi, İran rejimini iç krizle karşı karşıya bıraktı. Tahran üzerinde baskı oluşturdu. İran rejimi tutuklamayı inkâr ederek onların birkaç gün boyunca Güvenlik Bakanlığı tarafından ağırlandıklarını ve ardından 11 gün sonra serbest bırakıldıklarını vurguladı.

İran bu kişileri Azerbaycan makamlarına teslim etmeyecekse, atacağı adımın, Bakü'ye Tahran'ın Azerbaycan ve onun meseleleriyle ilgili yeni bir davranış başlattığına dair bir mesaj göndermeye yönelik olması gerekiyor. Bu nedenle, Bakü'nün bu tutum ve yaklaşıma yanıt vermesi, İran ile ekonomik, güvenlik ve askeri çıkarları garanti altına alan yeni bir işbirliği seviyesine geçmesi ve Tel Aviv'in İran'ın kuzey sınırını bir tehdit kaynağına dönüştürmesine izin vermemesi bekleniyor.



İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
TT

İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)

Refik Huri

Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin helikopter kazasında ölmesi, İran'ı kritik bir dönemde iki halef kriziyle karşı karşıya bıraktı; birincisi zamanından önce gelen cumhurbaşkanının halefi krizi. İkincisi,1979'da İslam Devrimi'nin fitilini ateşleyen İmam Humeyni’den çok daha uzun süre hüküm süren Dini Lider Ali Hamaney'in sağlık durumu sebebiyle zamanı yaklaşan halefini seçme krizi. Hamaney'in halefinin radikal bir din adamı olacağı kesin ve Reisi öne çıkan bir adaydı. Hem Dini Lider hem de Dini Lider’in istediği seçeneğe oy veren Uzmanlar Konseyi çevresinde önemli bir seçenekti. Reisi'nin halefi konusu ise görünürde Reisi, Ahmedinejad ve Hatemi gibi aşırı muhafazakâr veya Rafsancani ve Ruhani gibi reformcu ve ılımlı bir figür olacak din adamı ya da eski Devrim Muhafızları subayı seçeneklerine açık görünüyor.

Sistemin gerçek hesapları arasında hiçbir fark yok. Zira gerçek güç, “ilahi meşruiyete” sahip olan, kayıp ve beklenen “zamanın sahibinin” vekili olan Dini Liderin elinde. Herhangi bir dini rejim gibi, gittikçe daha da aşırılaşma yönünde ilerlemeye mahkûm bir rejimde, Dini Liderin aşırı muhafazakâr olması doğal. Teorik olarak “halk meşruiyetini” temsil eden cumhurbaşkanlığı makamı için muhafazakâr ya da ılımlı adayları seçen de odur. Seçimler, ister iç koşullar isterse dış ilişkilerin görünen yönü olsun, rejimin her aşamadaki ihtiyaçlarına bağlıdır. Dünyada İran’daki “reformcu akımın” başarısı üzerine oynanan bahisler bağlamında yapılan eski ve yeni tartışmalar ise bir nevi kendini kandırmadır. Dini Liderin iradesi olmadan hiçbir reformcu iktidara ulaşamaz. Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, Hasan Ruhani ve onlardan önce İmam Humeyni'nin ölümünden sonra arkadaşı Ali Hamaney'in Dini Lider konumuna gelmesinde önemli rol oynayan Haşimi Rafsancani'de olduğu gibi, iktidara gelip çizilen kırmızı çizgileri aşmaya çalışan herhangi bir reformcu figür izolasyona mahkumdur.

Hamaney, "bugün ülkenin asıl meselesinin ekonomi ve temel zayıf noktasının da ekonomik mesele" olduğunu düşünüyorsa, Reisi'nin halefi ekonomiye odaklanacak, insanları ekonomik durumdan ve uygulanan sosyal kısıtlamaların sertliğinden kaynaklanan toplumsal memnuniyetsizliklerini azaltmaya ikna edecek ılımlı bir şahsiyet olabilir. Ama bunun aksini düşünenler de var. Bunlara göre Reisi'nin Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, BAE, Katar ve diğerlerine açılma konusunda yaptıkları, ancak ılımlı bir cumhurbaşkanının aksine sorgulanmadan esneklik gösterebilecek katı görüşlü bir cumhurbaşkanı tarafından yapılabilirdi. Pratik olarak Hamaney'in elinde olan anahtar, adayları eleyen ve Reisi'nin aday gösterilmesi sırasında kazanacağı korkusuyla Ali Laricani’nin yarış dışı bırakılmasında olduğu gibi, seçilen adaya tehdit oluşturanların adaylığını önleyen Anayasa Koruma Konseyi'ne ödünç olarak veriliyor. Konsey, eski cumhurbaşkanı Ruhani’nin bile, uzun süredir üyesi olmasına rağmen Uzmanlar Konseyi'ne aday olmaya uygun olmadığına karar vermişti. Bunun nedeni, İmam Humeyni'nin en başından beri İslam Cumhuriyeti'nin en yüksek önceliklerini belirlemiş olmasıdır ve bunlardan en öne çıkanları iki tanedir. Birincisi, "İslam hükümeti velayet ile imanın ikizidir ve düzeni sağlamak bir görev borcudur." İkincisi ise "devrimi ihraç etmek, çünkü rejim kapalı bir ortamda kalırsa kesinlikle yenilgi ile yüzleşecektir." Arap ülkelerindeki Şii milis gruplara “yatırım” yapılması ve Filistin kartına sahip olunmaya çalışılması da bundandır. Bunun hiçbir bölgesel güçte daha önce görülmemiş pratik uygulaması ise Lübnan'da Hizbullah, Irak’ta Haşdi Şabi, özellikle de Hizbullah Tugayları, Seyyid el-Şuhada Tugayı, Kays el-Hazali hareketi, Suriye'de Afganlardan oluşan Fatimiyyun Tugayı ile Pakistanlılardan oluşan Zeynebiyyun Tugayı gibi silahlı mezhepçi ideolojik grupların kurulması, Yemen’de Ensarullah (Husiler), Gazze’de Hamas ve İslami Cihat’ın desteklenmesidir. İran'ın hiçbir şey yapmadan kazanmasını sağlayan da budur. Vekalet ile kazanıyor, vekalet ile savaşıyor ve vekalet ile anlaşıyor. Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve Dış Politika Programı Direktörü Susan Maloney'nin söylediği gibi, Tahran'ın bölgede bahse girdiği şey bir kaos sistemidir. Maloney İran'ın stratejisini "güçlü düşmanlarına, özellikle de ABD'ye karşı avantaj elde etmenin ekonomik açıdan ucuz bir yolu olarak, asimetrik savaşa yatırım yapmak" olarak tanımlıyor. Sahne çok çelişkili ve Sovyetler Birliği'nde yaşanan ve onun çöküşüne yol açan duruma benziyor; içeride ekonomik zayıflık, dışarıda güçlü nüfuz ve büyük harcamaların yapıldığı askeri güç. Hamaney'in 2003'te İran penceresinden gördüğü kadarıyla bölgedeki sahne şöyleydi; “Washington yeni bir Ortadoğu yaratma konusunda tamamen başarısız oldu. Bölgenin jeopolitik haritasının köklü bir değişim içinde olduğu doğru ama bu ABD'nin değil, direniş cephesinin yararına bir değişim. Evet, Batı Asya'nın jeopolitik haritası değişti ama direnişin lehine olacak şekilde değişti.” Dahili sahneye gelince, zorlu ekonomik durumdan duyulan memnuniyetsizlik nedeniyle halk seçimlere katılma konusunda isteksiz. Kadınlara başörtüsünün dayatılmasına, sosyal davranışlar ve giyim üzerindeki kısıtlamaların sıkılaştırılmasına karşı gösteriler düzenleniyor. Son parlamento seçimlerine seçmenlerin ancak yüzde 41'i katıldı. Başkent Tahran'da bu oran yüzde 19'du.Türk analist Murat Yetkin, "İran rejimi uzun menzilli füzeler üretebiliyor ama Cumhurbaşkanı Reisi'nin uçağının yerini tam olarak belirleyemiyor" derken abartmıyordu. Aslında İran'ın uçağın düşüşüne ilişkin hikayesi hâlâ eksik. Dahası kazanın gerçek nedenleri, teknik neden veya sisten mi kaynaklandığı, yoksa sabotaj sonucu mu olduğu gibi sorular cevapsız kalacak kadar boşluklarla dolu. Resim net değil; cumhurbaşkanının uçağı düşerken kendisine eşlik eden iki uçak Tebriz'e dönüş yolculuğuna nasıl devam edebildi? Reisi'nin dini lider konumuna gelmesini engellemek için biri bir komplo mu kurdu? Cenaze törenlerinde Şiiliğin abartılı tezahürleri, soruları gülünç hale getirmeye yönelik bir çaba mıydı?

Totaliter rejimlerde gerçeği bilmek zordur. Ancak içeride baskı ve disipline, bölgede ise kaosa bel bağlayan İslami rejim, din adamları ve Devrim Muhafızları arasında karma bir rejim haline geldi. Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor.