Lübnan Merkez Bankası Başkanı'nın dört yardımcısının pozisyonlarındaki belirsizlik ve kafa karışıklığı, Lübnan Başbakanı Necib Mikati ile son görüşmelerinin ardından da halen devam ediyor. Merkez Bankası'na yeni bir başkan atanmaması halinde görevlerinde kalmaları, toplu istifaları ya da aralarından ikisinin istifası konusunda net bir karar çıkmadı. Görev süresi dolan mevcut Merkez Bankası Başkanı görevinin sona erdiğini duyurdu. Belli bir süre bu makamın boş kalması daha yüksek ihtimalli duruyor. Bu süreçte işlerin yürütülmesi ise Merkez Bankası Başkanı’nın yardımcılarına düşüyor. Bu durumda da en büyük sorumluluk istifa ışıklarını ilk yakan birinci yardımcı Vesim Mansuri’ye düşüyor.
Güvenilir Lübnan medya kuruluşlarına göre Mansuri, akademik veya profesyonel olarak finans ve bankacılık dünyasından gelmedi. Bilakis kendisi, akademik alanda birkaç görevde bulunmuş bir hukukçudur. Hizipçilik, grupçuluk, mezhepçilik vs. adına ne derseniz deyin Mansuri’nin Merkez Bankası Başkan Yardımcılığı görevine atanması yandaş kayırma esaslarına dayanılarak gerçekleştirilmiştir. Bu esaslara göre devlet görevlerinden olan icra memurluğundan tutun bakanlığa kadar atamalar yapılır. Bu makamları temsil edecek kişiler seçilirken profesyonelliğe değil söz konusu kişinin kendilerinden olmasına bakılır. Şartı dostluktur, bilgi değildir. Devletin yürütme erki ve tüm idari kurumlarındaki liyakatin azalmasının en belirgin sebeplerinden biri bu durumdur.
Mansuri'nin profesyonel ve akademik geçmişini bir yana bırakalım. Görevinden erken istifa etme konusunda sinyal vermesi, para politikası sorumluluğunu yüklenmek istememesinden kaynaklıdır. Ulusal ekonomi en zor günlerinden geçmekte ve milli para birimi derin bir kriz içerisindedir. Bir yandan Lübnan lirasının değeri daha da düşme tehlikesi altındayken, diğer yandan onu bu göreve aday gösterenler, yani Şii İkili (Hizbullah ve Emel Hareketi) devletin potansiyel ‘iflasının’ aracısı olmak istemiyor.
Şu ana kadar bahsettiğimiz Şii ikili sorumluluktan kaçmayı başaramadı. Eğer yeni bir Merkez Bankası Başkanı seçme hususunda Bakanlar Kurulu başarısız olursa (ki bu daha düşük bir ihtimal) Şii ikili, Merkez Bankası iflas etme tehlikesi altında bulunan bir ülkenin para politikası idaresini omuzlarına yüklenecek. Bu durum, ekonomik kriz ve bu krizle nasıl başa çıkılacağı konusundaki sorumluluğu da ikiye katlıyor. Şii İkili, Selame’nin destekçisi ve ortağıydı. Göreve geldiğinden beri yürüttüğü ve Lübnan bankalarındaki mevduatlarını kaybeden Lübnanlıların çoğunun öfkesini uyandıran para politikalarında onun savunucusuydu. İşte bu durum gelecek Merkez Bankası politikaları noktasındaki genel endişeyi daha da artırıyor. Çünkü Mansuri ve Şii İkili’nin elinde para politikasını idare edecek yeterli bir tecrübe yok. Öyle ki bunların güdeceği politikalar, hukuk diplomalı Maliye Bakanı aracılığıyla koalisyonun uygulamaya koyduğu para politikalarından farklı olmayacaktır. Bu sözü edilen Maliye Bakanı, ekonomi ve paranın değeri çökerken “Lübnan lirası bin kat daha hayırlıdır” deyip Lübnanlıların hafızasından silinmeyecek bir açıklamada bulunmuştu.
Mezhepsel durumun özelinde konuşacak olursak, Şii İkili’nin (Emel Hareketi ve Hizbullah) parasal sorumluluktan kaçma girişimi, devlet yönetimlerini nasıl ele aldıkları ve tercihlerinde dayandıkları kriterler hakkında bir tartışma başlatıyor. Merkez Bankası Başkanı’nın hukukçu yardımcısından tutun da parti yöneticisi Maliye Bakanı’na kadar incelendiğinde şu görülecektir. Onların görevlendirme politikası profesyonellik esaslı değil. Mesleki olarak yönetime yakışanı değil, siyasi ve örgütsel olarak kendisine uygun olanları seçmeye yöneliyorlar. General Abbas İbrahim gibi makamlarında bağımsız bir şekilde mesafe katetmeyi başaranları dışlıyorlar. Bu dediklerimiz diğer mezhepçi güçlerin temsilcilerinin bağımsız tercihler yaptığı anlamına gelmiyor. Zira sadece bazıları dostlarından veya örgütlerinin içerisinden uzman olanları yönetimde tercih ediyorlar.
Şii İkili’nin performansı, devletteki Şii temsiliyetini ve iki dönem arasındaki yaklaşımını tekrardan gözden geçirmeye sevk ediyor. Birincisi, sol ve Şii Siyasal İslamcılığı tarafından kötü temsiliyetle, feodal aileleri tekelinde tutmakla, aleyhine söylentiler yaymakla suçlanan Şii siyasi feodalizm aşamasıdır. Cumhurbaşkanı Kâmil Şamun ve Fuad Şehab dönemindeki Maruni siyaseti ve onun devlet idarelerindeki göreli profesyonel seçimlerinden hareketle bunlar dile getirilmiştir ki bu da tarafsız, profesyonel eleştiri ve incelemeye ihtiyaç duyar. İkinci aşama ise iç savaşın bitmesinden sonraki Şii İkili iktidarıdır.