Abdülhak Azuzi
TT

Ortak Akdeniz eylemi nasıl başarıya ulaştırılabilir?

Akdeniz için Birlik (AiB) 2008 yılında kuruldu. Akdeniz’in her iki yakasından, yaşamak ve güvenlik, barış ve kalkınmanın en yüksek tezahürleriyle dolu bir Akdeniz sahası inşa etmeye gönül vermiş seçkin bir grup düşünür, akademisyen, yetkili ve devlet adamıyla birlikte biz de bu projenin destekçisiydik. Bu gönül bağlamında çok sayıda önemli konferans ve periyodik toplantılar gerçekleştirdik. Ekonomik, sosyal, kalkınma ve kültürel alanlarda hassas bir yol haritası çizen cesur eylem programları oluşturduk. AiB, kuzey ve güney Akdeniz ülkeleri arasında kapsamlı, genişletilmiş ve esnek bir mekanizma oluşturmayı amaçlayan kurumsal bir yeniliktir. Avrupa-Akdeniz bölgesindeki bir grup ülkeyi, yani Avrupa Birliği’nden (AB) 27 ülkeyi ve Barselona Süreci’nin parçası olmayan ülkeler de (Bosna-Hersek, Karadağ ve Monako) dahil olmak üzere güney ve doğu kıyılarından 16 ülkeyi kapsıyor. AiB’ye üye olmayan tek ülke olan Libya ise (2013 yılı başından bu yana) gözlemci olarak yer alıyor.

Haziran 2008’de, Paris’teki kuruluş zirvesinden bir ay önce, bu birliğin temelini oluşturması gereken en önemli kuralları pekiştirmek için Fes’de bir konferans düzenlemiştim. Akdeniz'in her iki yakasından devlet adamlarını, düşünürleri, filozofları, akademisyenleri, üniversitelileri, milletvekillerini ve sivil toplum temsilcilerini davet etmiştim. Bu toplantının amacı, iki yaka arasındaki ilişkilerin başarılı olması için sert dilden uzak ve açık bir şekilde neler yapılması gerektiğini konuşmak ve bu birliğin kurucu resmi toplantılarına yol haritası oluşturabilecek cesur ve hedefe yönelik öneriler ortaya koymaktı.

Toplantıya çağırdığım katılımcılar arasında, tanımaktan onur duyduğum Fransız devlet adamlarından Sayın Alain Juppe de vardı. Kendisi merhum Cumhurbaşkanı Chirac döneminde Başbakanlık başta olmak üzere çeşitli üst düzey bakanlık görevleri yapmış, 1995 yılında emeklilik dosyasıyla ilgili acı bir deneyim yaşamış ve Cumhurbaşkanı Sarkozy döneminde Dışişleri Bakanlığı gibi üst düzey görevlerde bulunmuştu. Ayrıca kendi döneminde Fransa’nın en güzel şehirlerinden biri haline gelen Bordeaux şehrinin belediye başkanlığı görevini üstlenmişti. Tüm bunlardan önce de Kanada’da öğretim ve bilimsel araştırma deneyimine sahip olan ve birçok değerli kitap yazan bir üniversite hocasıydı.

Ortak Akdeniz eyleminin başarısı için bu birlik içinde merkezi ülkelerin bulunmasının gerekliliği ve bu önemli ülkelerin harekete geçmemesi durumunda sonuçların sınırlı olacağı fikrini savunurken aynı stratejik vizyonu paylaşıyorduk. Bu noktada bugün 27 ülkeden oluşan AB’nin izlediği yola değinebiliriz. Geçmişini incelersek, birliğin gemisini yorulmadan ve durmadan yönlendirip yönlendirmeye de devam eden merkezi ülkelerin tabii ki Fransa ve Almanya olduğunu görürüz. Avrupa Parlamentosu’nun doğrudan halk tarafından seçilmesi ve 1979’da Avrupa birlik sisteminin kurulması Alman Helmut Kohl ve Fransız Valéry Giscard d'Estaing ikilisi tarafından teşvik edilmiştir. Aynı şekilde Helmut Kohl ve François Mitterrand ikilisi de AB için imkansızı yaratmıştır (ortak pazarı, Schengen’i, ortak para birimini, dış politikayı, ortak savunmayı ve Avrupa vatandaşlığını). Jacques Chirac ve Gerhard Schröder ikilisi, ortak tarım politikası sistemini ortaya koymuştur. Sarkozy ve ondan sonra François Hollande’nin Alman Merkel ile birlikte Avrupa para birimini çöküşten ve Yunanistan’ı iflastan kurtarmak için yaptıklarını da unutmamak gerek.

Herhangi bir bölgesel blok için merkezi ülkelerin liderliği, onu başarılı kılmanın tek yoludur. Bu, AiB ve tüm eski Akdeniz girişimlerinde uygulanması zor bir koşul olarak karşımıza çıkıyor. Bu girişimlerden en ünlüsü 1995 yılında oluşturulan Barselona Süreci’dir. Bu girişimin Avrupa-Akdeniz Ortaklığı’nın temel hedeflerinden biri olan bölgesel iş birliğinin güçlendirilmesi düzeyinde sonuçları sınırlı, hatta zayıf kalmıştı. Bu yüzden Barselona Süreci’nin bazı olumlu kazanımlarına dayanarak yeni bir yapı inşa etme ve siyasi hayal kırıklıklarının üstesinden gelme konusunda açık bir istek bulunuyordu. İşte sorun da burada yatıyor. Zira herkesin vardığı kanaat, siyasi faktörlerin yan faktörler değil, belirleyici faktörler olduğu yönündedir.

Fransa bir süredir ‘Akdeniz'in İki Yakası Zirvesi’ çerçevesinde AB’yi, Almanya’yı, Akdeniz meseleleriyle ilgilenen kuruluşları ve bölgede faaliyet gösteren en önde gelen uluslararası ekonomik kuruluşları sürece dahil etmeye çalışıyor. Amaç, Akdeniz bölgesi için yeni bir pozitif plan hazırlamak, sürdürülebilir insani ve ekonomik kalkınma alanında iş birliğini canlandırmak, dijital ekonomi, yapay zeka, çevre, kentsel gelişim, gençlik, kültür, dil, eğitim gibi projelere eğilmekti. Ancak bunların hiçbiri başarıya ulaşamadı!

İki yaka arasındaki ilişkilerin gelişmesini engelleyen dört temel etmen var. Bunlardan ilki elbette, ortak Akdeniz eylemini harekete geçiren merkezi ülkelerin olmayışı. İkincisi, Avrupa’nın sömürge geçmişi. Üçüncüsü, bölgedeki siyasi krizler. Dördüncüsü ise Avrupa kıyılarına akın eden kitlesel ve yasa dışı göçler. Sonuncu etmenin sonuçlarından biri Fransa, İtalya, Belçika, Hollanda, Danimarka ve Orta Avrupa ülkeleri başta olmak üzere Avrupa ülkelerinde milliyetçilik akımının yükselmesi oldu.

Siyaset, hem Cumhurbaşkanı Sarkozy döneminde AiB’ye hem de Cumhurbaşkanı Chirac döneminde Barselona Süreci’ne ‘dost’ olmadığı için aslında bir toplantı ya da çalıştay olan ‘zirve’ fikri iki esasa dayanıyordu. Birincisi, AiB formülünden uzaklaşıp birliği ‘Batı Akdeniz’ ülkeleri olarak adlandırılan ülkelerle sınırlandırmak. İkincisi siyaseti ve sorunlarını bir kenara bırakıp sivil toplumdan çıkan girişimlere odaklanmak. Peki, işe yaradı mı? Cevap: Hayır.

İki yakanın zirvesinin üzerinden neredeyse dört yıl geçti ve iki bölge arasındaki ilişkilerde somut bir gelişme göremedik. Hiç şüphesiz bu bölgesel bloğun başarıya ulaşması için endişe, değişkenlik, belirsizlik ve bilinmezlikle dolu olan bir dünyada Akdeniz’in her iki kıyısında yer alan ve stratejik görüşlere sahip olan merkezi ülkeler tarafından ortak eylemin harekete geçirilmesi gerekiyor. Görevleri arasında durgun suları hareket ettirmek, koordinasyon sağlamak, gerçekçi fikirleri yaymak ve proje ve vizyonları takip etmek olmalı.