Son zamanlarda düzenlenen enerji konferansları, Dubai'de 30 Kasım'da düzenlenecek Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği 28. Taraflar Konferansı’na (COP-28) hazırlık amacıyla petrol ülkelerinden gelen açık mesajlar taşıyor.
Petrol ülkeleri açık mesajlarında ve yeni politikalarında çeşitli faktörlere güveniyorlar. Piyasaların son 5 yıldaki deneyimi faktörlerden biri. Petrol ülkelerinin sürdürülebilir enerji projelerini hayata geçirme girişimleri, aynı zamanda sürekli artan küresel talebi karşılamak için petrol endüstrilerini geliştirmeye devam etmeleri, piyasaları istikrara kavuşturmak için OPEC+ grubu üyesi petrol ülkeleri arasındaki mevcut koordinasyonda önemli.
Bu politikanın göstergeleri ilk olarak Enerji Ekonomisi Derneklerinin geçtiğimiz baharda Riyad'da düzenlenen yıllık uluslararası toplantısında ortaya çıktı. Ardından geçen yaz başında Viyana'da düzenlenen yıllık OPEC konferansında görüldü. Bu pozisyonlar geçtiğimiz Eylül ayı sonlarında Kanada'nın Calgary kentinde düzenlenen Dünya Petrol Kongresi toplantısında da öne çıktı.
Enerji dergileri ve haber ajansları da Calgary Konferansındaki açık petrol mesajlarına dikkat çekti. Haftalık Petroleum Argus dergisinin ilk sayfasında şu ifadelere yer verildi: “Calgary'deki Dünya Petrol Kongresi, petrol endüstrisi yetkililerinin petrol ve gazın gelecekteki rolüne ilişkin sözleri ve pozisyonları aracılığıyla gösterdikleri özgüven ile dikkat çekti. Argümanları ve bakış açıları, ülkelerinin karbondioksit emisyonlarını azaltmadaki başarıları ve dolayısıyla enerji geçişi aşamasında oynayabilecekleri rol ile desteklendi. Petrol üreticisi ülkelerin söylemlerinin tonunda bir değişiklik var ve bu da geçmişin aksine, geleceğin enerji sepetine yeni bir yaklaşım için dikkat çekici bir çerçeve oluşturuyor. Geçtiğimiz 10 yılda ve Kovid-19 salgını ile Ukrayna'daki savaştan önce, 2015 Paris Anlaşması'ndan sonra hakim olan ve iklim değişikliğiyle mücadelenin nasıl ele alınacağına dair dikkat çekici bir söylem modeli vardı. O zaman söylem doğrudan fosil yakıt endüstrilerinin gelecekteki varlığına yönelikti ve petrol endüstrisinin kendisine inandırıcı bir şekilde yanıt vermesi gerekiyordu. Petrol endüstrisi artık sadece fosil yakıtların değil, karbon dioksit salınımında bulunan diğer çeşitli kaynaklara da odaklanarak bu engeli aştı. Buna ek olarak, (adil) bir geçiş aşaması olması, gerçekte neyin başarılabileceği konusunda rasyonelliğin ve pragmatizmin benimsenmesi gerektiğini vurguladı.”
Dergide petrol endüstrisine ilişkin şu değerlendirmelere de yer verildi: “Geçmişte petrol endüstrisine odaklanılması, karşı karşıya olduğu eleştirel ivme karşısında petrol endüstrisi için çok zorlu meydan okumaların ortaya çıkmasına yol açtı. Petrol endüstrisi için daha da önemlisi, kendisini sona erdirmeye yönelik yasa ve düzenlemelerin çıkarılması yönündeki tartışmalarda güvenilirliğini nasıl koruyacağıydı. Şimdi hakim olan duygu, petrol sektörünün kontrolü elinde tuttuğu ve tartışmayı daha önce hayal bile edilmeyen şekillerde kazandığı yönünde. Örneğin, birkaç yıl önce petrol şirketlerinin hedefi, gelecekte düşük emisyonlu yakıtlara geçişe bir “köprü” olarak gazın gelecekteki statüsünü savunmaktı. Şimdiyse petrol sektörünün mesajı, çeşitli düşük emisyon teknolojilerini dikkate alan “adil” bir geçiş aşamasında, petrol ve gazın gerekli rolü hakkında güvenle konuşmayı içeriyor. Yani sadece fosil yakıtlardan kaynaklanan emisyonlara odaklanmak yerine tartışmaları genel emisyon salınımına odaklanmaya yöneltti.”
Petroleum Argus şuna da dikkat çekti: “Petrol sektörünün şu anda yaptığı şey, tıpkı sektörün (korona) salgınının patlak vermesinden ve Ukrayna savaşının başlamasından önceki enerji gerçekliğiyle uğraşmak zorunda kalması gibi küresel gerçeklerle ve enerji sektörünün mevcut gerçekliğiyle uğraşmak ve bu durumla yüzleşmektir. Korona salgını öncesinde petrol sektörü, çevreye ve iklime verdiği zararlarla ilgili kendisine yöneltilen eleştiriler karşısında kaldığı zor durum nedeniyle harekete geçmek zorunda kalmıştı. Gelecekteki küresel enerji talebini karşılamak için, entegre ve kapsamlı bir gelecek enerji sepetinde, sürdürülebilir enerjilerle eşit bir temelde petrol ve gazın rolünün öneminden bahsedememişti. Sektör, yüzyılın ortasına kadar sıfır emisyona ulaşma isteği göz önüne alındığında, petrolün gelecekteki rolünün önemini vurgulayamamıştı.”
Dergi enerji dönüşümü maliyetli ile ilgili şu ifadelere yer verdi: “Şimdi ise diyaloglar değişti. Değişiklik, (korona) salgını ve Ukrayna savaşı sonucunda son 5 yılda piyasada yaşanan dalgalanmalardan kaynaklandı. Aynı zamanda şu gerçek de ortaya çıktı; petrol üreticisi ülkelerin uzun yıllardır söylediği gibi enerji dönüşümü maliyetli ve pahalı bir süreç. Sanayi Devriminden bu yana küresel ısınmadan büyük ölçüde sorumlu olan sanayileşmiş ülkelerin büyük mali yardımları olmadan, petrol ülkeleri bu yüzyıldaki enerji geçişinde önemli bir rol oynayamazlar, dolayısıyla küresel ısınmanın sorumlusu olamazlar.”
Bloomberg ise yayınladığı haberde petrol üreticilerinin enerji sektöründe rakiplerinin arzu ettiğinden çok daha uzun bir süre kalmayı planladıklarını belirtti. Enerji sektöründeki yetkililer, bunun nedeninin başta üçüncü dünya ülkeleri olmak üzere küresel petrole olan talebin sürekli artması olduğuna dikkat çektiler. Aynı şekilde tamamen sürdürülebilir enerjilere güvenmenin de riskler taşıdığına işaret ettiler.
Bloomberg şu sonuca vardı: “Calgary Konferansında petrol endüstrisinin ve karbon emisyonlarını depolamanın gelecekteki önemi konusunda neredeyse net bir fikir birliği vardı. Bu endüstri, emisyonlarda büyük bir azalma ile birlikte petrol ve gaz üretiminin neredeyse mevcut seviyede sürmesine olanak tanıyor.”