Bu ay dünya iki önemli olayı kutlayacak. Bunlardan ilki önümüzdeki pazartesiye denk gelen Dünya Çocuk Günü. İkincisi ise, hakkında uluslararası bir kampanya başlatılan Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü.
Bu iki mevzuyu, Gazze’de uluslararası insancıl hukukun ve uluslararası normların hiçe sayılıp çocukların ve kadınların katliama ve soykırıma maruz kalması bağlamına oturtacak olursak, dünyanın kabul de etse inkar da etse ne kadar içinden çıkılması güç bir durumda olduğunu fark edebiliriz.
Gazze olaylarında şehit olanların dörtte üçü çocuk ve kadınken bu iki olayı nasıl kutlayabiliriz? Ancak bununla birlikte, uygulamaların durumunu ve hakiki ve hayali başarıları ölçmeye yönelik dönemsel bir geçiş durağı olması bakımından uluslararası günlerin öneminin de bilincindeyiz.
Bu son derece zor bir an ve tüm dünya için büyük bir açmaz. Bu aynı zamanda çocuk hakları mücadelesini ve şiddetin her türlüsüne karşı savaşmayı üstlenen uluslararası örgütler için de iki kat çetin bir an.
Yitip giden binlerce can karşısında dünya, teorik, gerçekçi, retorik ve yaşamsal düzeyde gerçek bir tartışmaya girmelidir. Dünya Çocuk Günü ve Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü, dünya ve seçkin kesimler açıkça konuşmadan ve gerçek ve samimi bir özeleştiri yapmadan geçemez.
Gazze’deki olaylardan, hastanelerin bombalanmasından ve savunmasız Filistinlilerin, çocukların, kadınların ve erkeklerin öldürülmesinden bu yana yaşananlar, insan hakları söylemi algısının çöküp inandırıcılığını kaybettiğinin ve aslında insani başarıyı yok eden bir dejenerasyon olduğunun göstergesidir. Şok ve hayal kırıklığının etkilerine kapılmamak için dikkatli olmamız gerekiyor. Değerler, prensipler ve yasalar ile uygulamaların başarısızlığı arasında ayrımı yapmalıyız. Çünkü gerçeklerin mesajlarını kabul etmek, değerlerden ve prensiplerden vazgeçmek anlamına gelebilir.
Katledilen canların savunulması ancak insani hukuka, normlara ve insan haklarına bağlı kalınarak yapılabilir. Saldırganın uluslararası hukuka yönelik eksiklikleri ancak bu söylemle ortaya çıkar. Tarih boyunca birbirini izleyen elitlerin uğruna savaştığı bu güçlü belgeleri bir kenara bırakmak bizim çıkarımıza olmaz. Çünkü bu durumda en büyük kazanan, uluslararası insancıl hukuku ve normları hiçe sayan taraf olur.
Bu nedenle, içinde bulunulan açmaza ve üzüntüye paralel olarak, yarım asırdan fazla bir süre önce, tam olarak 1954 yılında ilan edilen Dünya Çocuk Günü’nün anılması gerek. Zira böylece çocuk haklarına ilişkin 1989 yılına dayanan ve birçok ülke tarafından onaylanan uluslararası bir anlaşmanın olduğunu tüm dünya hatırlar. Dünya ve uluslararası bağışçı kuruluşların, kadına yönelik şiddetin durumunu dikkatlice incelerken, daha büyük bir perspektife ve şiddetin hayatın ayrılmaz bir parçası olduğunu göz önünde bulundurarak kadınları ölümden ve acıdan koruyacak gerçek bir dokunulmazlığa ihtiyaç duyulduğunu hatırlamaları önemlidir.
Dolayısıyla bu sıkıntılı bir durum; buna hiç şüphe yok. Ancak çocuklara ve kadınlara saldıran herkesi daha da sıkıntıya sokup köşeye sıkıştırmak için kullanılabilecek önemli bir an.
Şu anda dünyanın ayna karşısına geçmesi ve kendisine iyice bakıp hukuk ve hakları savunma mekanizmalarını gözden geçirmesi önemli.
BM kurumları güvenilirliklerini artırmak istiyorlarsa gerçek bir incelemeden geçmelidirler.
Binlerce kadın ve çocuğun Gazze’de bu kadar dehşet verici bir şekilde ölmesi ve bu katliam kararlılığı devam ederken, uluslararası insancıl hukuk ve insan hakları konusundaki durumun şu anda olduğu gibi devam etmesi zor.
Biz hala yaşam hakkı için mücadele ederken, geçtiğimiz yıl her çocuğa kanat gerilmesi sloganını benimseyen Dünya Çocuk Günü kutlamalarına önümüzdeki pazartesi günü, Gazze’nin masum çocukları damga vuracak.
Dökülen kanlardan, hayattan göçüp giden ruhlardan ve parçalanan bedenlerden öğrenebileceğimiz şey, kültür ve dil üzerinden insan hakları, hukuk ve değerler için mücadele etmenin yeterli olmadığıdır. Buna paralel olarak, uluslararası insancıl hukuku koruyan ve bunu istisnasız herkes için kırmızı çizgi haline getiren mekanizmaların oluşturulması gerekiyor.
Buradan hareketle, çocukları ve kadın haklarını savunan toplumlar ve elitlerin, geçmiş yıllara kıyasla, Dünya Çocuk Günü ve Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nü daha çok kutlaması umuluyor. Zira haklar yarım kalırken dünya, şu ana kadar yasaları ve insan haklarını gerçekten koruyan mekanizmaları kurmakta başarılı olamamıştır.
Bırakalım dünya çifte açmazını yüksek sesle dile getirsin.