Cibril Ubeydi
Libyalı araştırmacı yazar
TT

Libya ve arzu edilen hükümet sistemi üzerinde uzlaşı

‘Libya Devleti’, Şubat 2011 Devrimiyle birlikte ortaya çıkan yeni bir isim. Libya, Arap Baharı’ndan önce dünyadaki en uzun resmî isim olan “Libya Sosyalist Halk Cemahiriyesi” ismini kullanıyordu. Merhum Kaddafi, Arap Birliği ya da Birleşmiş Milletler'in (BM) herhangi bir toplantısında ülkenin tam adının önüne yazılması konusunda ısrarcıydı. BM Libya Özel Temsilcisi, uzunluğu nedeniyle ‘Libya Arap Cemahiriyesi’ şeklinde kısaltılan ismin tam halinin yazılmasındaki ısrar nedeniyle sık sık sorunlarla karşılaşıyordu.

Libya bugün geniş bir isim (Libya Devleti) altında siyasi kimliğini kaybetmenin acısını çekiyor. Bu, Müslüman Kardeşler’in (İhvan-ı Müslimin) tedavüle soktuğu bir isim. Müslüman Kardeşler, Şubat Devrimi’nin ardından Libya Ulusal Geçiş Konseyi'ni ele geçirdiklerinde siyasi kimlikten yoksun kamuflajlı bu ismi anayasal bildiriye yazdılar.

Soru halen ortada duruyor: Libya bir cumhuriyet mi, bir cemahiriye mi yoksa bir monarşi mi? Bunu kimse bilmiyor. Konuyu tartışan parlamenterler bile bilmiyor. Libya'da iki hükümet, iki parlamento, iki merkez bankası vs. var. Libya'nın kayıp ya da kasıtlı olarak yok sayılan siyasi kimliğini nasıl bileceğiz?

Kırk yılı aşkın bir süre zarfında Cemahiriye adı altında tek bir kimliğe, yani Kaddafi'nin Yeşil Kitap'ta tanımladığı şekliyle ‘halk kitlelerinin devletine’ sahip olan Libya, siyasi kimliğinin yokluğu ışığında bugün bir kısmı ve en büyüğü dış kaynaklı olan siyasi bir çatışma nedeniyle kimliğinden mahrum kaldı.

Libya en güzel çağını krallık döneminde, -Allah rahmet eylesin- Kral Salih İdris es-Senusi döneminde yaşadı. Libya, krallık döneminde her alanda öne çıktı. En iyi kalkınmaya krallık döneminde tanık oldu. Ancak Eylül darbesi, Hür Subaylar Hareketi adı verilen bir grup subayın önderliğinde gerçekleşti. Bu hareket, gizli dosyalarda ‘Kara Çizme Hareketi’ olarak adlandırılıyordu. Söz konusu hareket birkaç ay içinde hızla ‘Eylül Devrimi’ adı altında bir halk devrimine dönüştü. Hareketin liderinin adı, bir takma ad verildikten sonra kamuoyuna açıklandı.

Bir cumhuriyet olarak başlayan Eylül Devrimi, kısa süre sonra yeni bir isimle, bir Cemahiriye ile sonuçlandı. Bu yeni isim, halk iktidarı kavramına dayanarak siyasete girdi. Bu, gerçekte var olmayan ütopik bir kavramdı. Kaddafi, Libya'yı ilan ettiği gibi kitlesel bir sistemle değil, ‘otorite çadırı’ aracılığıyla yönetti. Monarşiye karşı gerçekleştirilen darbenin başlangıcında söylendiği gibi cumhuriyetçi bir sistemle yönetmedi. Kaddafi, Hür Subaylar’ın çoğunu görevden aldı. Bazıları darbe girişimleri ya da rollerini marjinalleştirmeyi reddetmeleri nedeniyle öldürüldü. Bazıları, ikinci adam olarak adlandırılmayı reddeden ve Abdusselam Calud gibi herhangi bir yetki taşımayan ‘figüranlar’ olarak kaldı. Calud da “Ben birinci adamım, tekrar ediyorum” diye diye gitti.

Libya'nın siyasi kimliğini kaybetme süreci, Müslüman Kardeşler tarafından siyasi kimliği kamufle etmek için Libya Devleti olarak adlandırılmasından itibaren başlamıyor. Bu, Libya'nın Arap Cumhuriyeti bayrağıyla bir cumhuriyet olarak adlandırıldığı Kaddafi döneminden itibaren gerçekleşen bir durumdur. Daha sonra Cemahiriye, Kaddafi’nin fikirlerinin ürünü olması ve kitabının renginin yeşil olması dışında herhangi bir sembol ya da anlam taşımayan yeşil bir bayrakla karakterize edildi. Bu bayrakta halkın benimsemediği halkın otoritesi sistemi çizildi. Kaddafi, nereye giderse gitsin otorite çadırını yanında götürdüğü için hüküm çadırda kaldı. Libya'yı yönetmek için herhangi bir darbenin kontrol altına alabileceği bir başkanlık sarayı yoktu.

Bugün bazıları Kaddafi’nin Cemahiriye’sini ikinci bir Cemahiriye ile restore etmeye çalışıyor. Bu yolda da Kaddafi’nin oğlu Seyfulislam’ı destekliyorlar. ‘Kral İdris'in varisi kim?’ sloganıyla Libya'yı da çatışmaya dahil ederek monarşiyi yasadışı da olsa yeniden hâkim kılmaya çalışan bir başka akım daha var. Bugün özellikle Müslüman Kardeşler'den bazı siyasetçiler Seyfulislam’ın etrafında toplanıyor ve ona ‘Veliaht Prens’ diyorlar. Oysa o bir Veliaht Prens değil, hiç çocuğu olmadan ölen Kral İdris'in doğrudan yasal varisi de değil. O, oğlu veliaht prens olana kadar kral olmayan Kral Hasan Rıza'nın veliaht prensinin oğludur. Ayrıca Rıza, onu veliaht prens olarak tavsiye etmedi. Hatta Rıza veliaht da tayin etmedi. Böylece çocukları veliahtlık hakkını kaybetti. Seyfulislam kardeşler arasında en büyük de değil ve ailenin geri kalan herhangi bir bireyinden de veliahtlık noktasında almış olduğu bir biat yok. Bu durum da Libya'yı bir meşruiyet krizine sokacak. Bazıları, onu meşru bir yetki ve ulusun konsensüsü olmadan Libya üzerine getirmeye çalıştı. Ancak Libya, federal bir devlet olarak kurulduğundan; üç bölge arasındaki birlik durumu kraliyet devletinden önce gelir.

Libyalılar bir hükümet sistemi olarak monarşiyi reddetmiyor, zira bu konudaki Libya deneyimi mükemmeldi. Monarşi, cumhuriyet ve cemahiriye gibi hükümet sistemleri, Libya Devleti adı altında denendi ve çoğu bocaladı. Monarşi, Libya'da gelişen en iyi kurucu deneyimdi. Ne yazık ki sadece on sekiz yıl sürdü.

Libya’daki siyasi gerçeklik, Libya'nın kolektif bir bağlılık yemini olmadan gayrı meşru yollarla monarşiye geri dönmeyeceği yönünde. Kitleler bu deneyimin acısına geri dönmeyecektir. Savaş ve çatışma tecrübesinin çirkinliği nedeniyle ‘Libya Devleti’ adı altında kaotik olmaya devam edecektir.