Hazım Sağıye
TT

Başkalarından bölünmeyi, kendimizden de birlik olmayı talep ediyoruz

“Medeniyetler çatışması” ve “din savaşları” hakkındaki artan söylemlere ve İslamofobik veya Yahudi karşıtı faaliyetlerdeki gözle görülür artışa rağmen, Batı ve Doğu, Yahudiler ve Müslümanlar gibi bazılarının kesinlikle dayanıklı olduğunu varsaydığı kavramları hedef alan ve almaya devam eden dikkate değer çatırdamalar var. Bunların hepsi ayrılmış, bölünmüş ve birbiriyle çelişiyor. Bu, her zaman küçülebildiği gibi büyüyebilen bir yaklaşım iken, iki karşıt olasılıktan herhangi birinin baskın olması şu veya bu türden eylem ve politikalara bağlı.

Başkentleri ve şehirleri Gazze ve sakinlerine destek veren ve İsrail'in uyguladığı vahşeti kınayan gösterilerin çoğuna sahne olan demokratik “Batı”, nesiller arası çatışmaların, fikirlerin, çıkarların ve kökenlerin Batı'nın sözde birliğini veya sızmaları engelleyecek şekilde birbirine bağlı olduğu düşünülen herhangi bir varlığın birliğini nasıl parçalayabileceğini gösterdi. Resmi düzeyde bile ABD, İngiltere ve Almanya ile İspanya, Belçika, İrlanda gibi ülkeler arasındaki görüş ayrılığını veya Fransa'nın, yönetiminin taraflılığı ve farklılaşmayı birleştiren bir pozisyon olarak gördüğü bir tavır ortaya koyma girişimlerini tespit etmek artık zor değil. Ama birinci taraftaki ülkelerden olan İngiltere bile, Suella Braverman'ın İçişleri Bakanlığı görevinde kalmasına tahammül edemedi. Bir yandan da, Demokrat Parti'nin önemli bir kanadının ve hatta yönetimindeki çalışanların Joe Biden'a yaşattığı "sıkıntılar" ile ilgili haberleri günlük olarak okuyoruz. Uluslararası kurumları ABD'nin arzularını hayata geçirmekten başka bir şey yapmayan susturulmuş ve sert bir blok olarak görenlere gelince, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres'in cesur açıklamaları onları şok etmiş olmalı.

Bugün Batılı entelektüeller, sanatçılar ve diğerleri arasında, birlik gerçeğini doğrulayan çok sayıda örneğe karşılık, bölünmüşlük gerçeğini doğrulayan yine pek çok örnek var. Öte yandan İsrail ve genel olarak Yahudi çevre de, Haaretz gazetesinin bize yaşadıklarının doğru bir günlük aynasını sunduğu bu iklimden muaf değil.

İsrailli gazeteciler Gideon Levy ve Amira Hass, Amerikalı siyaset profesörü Norman Finkelstein veya “Barış için Yahudi Sesi” örgütü gibi meşhur olan seslerin yanı sıra, İsraillilerin ulusal varoluş meselesi olarak gördükleri konu hakkındaki yaygın fikir birliğine rağmen, kültür ve medya alanları hararetli tartışmalarla dolu. Felsefeciler Yitzhak Benbaji, Michael Gross, David Hyde ve Noam Zohar'ın Gazze halkının kendi ülkeleri tarafından kalıcı olarak yerinden edilmesini ve Gazze Şeridi'ndeki herhangi bir işgal veya yerleşim eylemini insanlığa karşı suç olmakla itham eden yayınlarını burada hatırlatmakta da bir beis yok.

Batılı muhaliflerin “Batı”dan ya da Yahudi ve İsrailli muhaliflerin “Yahudilik” ve “İsraillikten” ne ölçüde uzaklaştıkları bir yana, bu, memnuniyetle karşılanması ve teşvik edilmesi gereken bir durumdur; Hamas'ın bakış açısını ya da bizim hoşumuza giden başka bir bakış açısını tam olarak benimsemedikleri için onları kınamak için bir neden değildir. Ancak bu bölünmeyi teşvik etmenin en etkili aracı, bizim, kendimizin, bölünmeye ve anlaşmazlığa yatkın görünmemizdir.

Filistin halkının çıkarlarına hizmet etmenin, kendi devletini kurmasının ve İsrail işgalinin sona ermesinin en etkili yolu konusunda uyumlu olmayan görüşlere sahip olmamızdır. Kendi ırkımızdan farklı düşünen insanları ihanetle suçlamaya ve onlara iftira atmaya yönelirken, başkalarının görüş ayrılıklarından ve anlaşmazlıklarından duyduğumuz rahatlığı beyan ettiğimizde, bu tür davranışlarla yalnızca şu ikisinden biri veya her ikisi birden oluruz. Bir yandan ölçüm ve değer standardı sayılabilecek her türlü evrensel ve kapsamlı ahlaki ilkelerden yoksun fırsatçılar oluruz. Öte yandan askeri bir doğamız ve eğilimlerimiz olduğu için, generallerin savaşlarda yaptığı gibi, rakibin bölünmesi karşılığında öz birliğe dayalı bir savaş stratejisini toplumlarımıza dayatmayı tercih ediyoruzdur. Ama gerçekte biz sahadaki bir ordu değiliz ve aramızdaki fikir birliği sonuçta sınırlıdır. Siyaset, fikirler, çıkarlar ve diğer pek çok konudaki bakış açılarındaki büyük farklılıklar bu birliğe sızmaktadır. Belirli bir konuda kesişseler bile, çeşitli konularda birbirinden ayrılan çok farklı ülkeler, deneyimler ve nesillerden oluştuğumuzdan bahsetmiyoruz bile. Farklılığın aleyhinde olmak ve onu şüpheye maruz bırakmak ise yalnızca yaşamın askerileştirilmesine, güvenlikleştirilmesine, yolsuzluk ve yozlaşma kültürünün yayılmasına yol açacaktır. Bu durum, ülkelerimizdeki mevcut durum gibi, tüm tartışmaların engellenmesini de beraberinde getiriyor. Bir tarağın dişleri gibi eşit görülüp, sağır ve dilsiz bir şekilde savaşlara sürüklenmemiz, dillerimizin papağan gibi sadece A'dan Z'ye Hamas’ın söylemini tekrarlaması isteniyorsa, bu sadece bizim önemsiz varlıklar olarak ifşa olmamızın değil, aynı zamanda sorunlarımızın da önemsiz ve boş sorunlar olarak sunulmasının en yakın yoludur. Bu, İsrail'in öldürdüğü Filistinli kurbanları ikinci kez öldürmektir.

Bugün, ateşkesin ardından saldırıların ve bazı İsrailli generallerin aylarca sürebileceğini söylediği barbarca operasyonların yeniden başlamasıyla birlikte, onlarca yıldır söz ve hayal çölünde bir veya iki cümleyi tekrarlayıp durduğumuz ateşkesten önceki durumumuzdan daha iyi ve daha çeşitli görünmek bizim için daha iyi olacaktır.