Emel Musa
Tunuslu şair ve yazar
TT

Yaşam için su yönetimi

Kamuoyunun ve sıradan insanların önce anlamakta, sonra da inanmakta zorlandıkları bazı şeyler var. Su kıtlığı hakkında söylenenler de bunlardan biri.

Bildiğimiz gibi su, Dünya’nın yaklaşık yüzde 70’ini oluşturuyor. İnsan vücudu için de aynı şey geçerli.

Peki, su böylesine ana can damarıyken ve Allah canlıları sudan var etmişken ne oldu da biz su kıtlığından bahseder olduk?

Su krizine dair konuşmalar, yeni değil; bu konuşmaların ucu, 1990’ların başına, hatta 1980’lerin sonuna kadar dayanıyor. O dönemlerde de uzmanlar, bu konuya eğiliyor ve derin bilimsel araştırmalar yapıyordu. Su meselesine yaklaşımda, bir sonraki savaşın su etrafında döneceği düşüncesini benimseyenler dahi var.

Gerçekten bugün, su kıtlığını doğrulayan bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Nitekim dünyadaki suyun yalnızca yüzde 3’ü tatlı, üçte ikisi de donmuş ya da kullanıma elverişli değil. Dahası uluslararası raporlar açıkça, bugün dünyada 1 milyarı aşkın insanın suya erişimde zorlandığını ve yaklaşık 3 milyar insanın yıl içerisinde en az bir ay su kıtlığı yaşadığını gösteriyor.

Bugün su sorunu; Mısır, Tunus, Irak ve başka Arap ülkeleri de dahil olmak üzere tüm dünyada mevcut. Hurma ülkesi olan Irak’ta hurma ağaçları, 1980’lerde 30 milyonken bugün 18 milyona geriledi. Bu ülkeden Dicle ve Fırat nehirlerinin geçtiğini unutmayalım.

Tatlı suya olan talep ile temini arasında da bariz bir dengesizlik söz konusu.

Elbette nüfus artışının su kıtlığındaki rolü anlaşılır. İklim değişikliğinin etkisi ise daha çok anlaşılır. Ancak asıl etki, tüketim tarzlarının değişimi ve tüketimdeki kötü yönetimdir. Tarım sektörü de buna dahil. Nitekim içme sularının dörtte üçü, tarım sektöründe kullanılıyor.

Bu yüzden su kıtlığı söylemi, başka bir ilgi ve odak noktasına kaymaya başladı: suyun yönetimi. İnsanların içme suyu ihtiyacının karşılanması ve gıda güvenliği adına tarım gerekliliklerinin yerine getirilmesi için suyun yönetimi artık bir zorunluluk ve olmazsa olmaz bir şart haline gelmiştir. Mesele, susuzluk ve açlıkla ilgili.

Tarım alanında yönetimden kasıt; domates, havuç ve pirinç gibi çok fazla su isteyen mahsullerden kaçınmaktır. Asgari ihtiyacı karşılamak için mevcut rezervleri tüketen miktarlara ihtiyaç duyan ürünlerin ekimini kısıtlamaya yönelik politikaları ihlal edenlere açık para cezaları uygulayan ülkeler var.

Elbette sıcaklığın artması ve kuraklığın uzun mevsimler devam etmesi de su kıtlığının derinleşmesinde katkı sahibi. İklimin artan etkileri karşısında bugün insanlık, bu kez bizzat hayat damarını etkileyen gerçek bir meydan okumayla yüzleşiyor.

Bu açıdan bakıldığında mantık, dünyadaki tüm insanların ve diğerlerine göre daha fazla su sıkıntısı çeken halkların, ekimi yasaklanan ürünler listesini uzatacak kadar sıkı bir yönetim politikası izlemesi gerektiğini söylüyor. Bazı ürünlerden fedakârlık yapmak, susuzluktan ve tahıl gibi temel gıda ürünlerini yetiştirememekten daha iyidir. Bunun için tüketim tarzının değiştirilmesi ve büyük bilinçlendirme kampanyalarının yürütülmesi gerekir. Zira suyla olan ilişki ve suyun tüketim biçimi, bir kültür ve gelenektir. Dolayısıyla bu kültürü ve geleneği değiştirmek, nadir hale gelen suyu korumanın gerekliliğini vurgulayan büyük bir kültürel çalışmayı gerektirir.

Bir su kıtlığı söz konusu. Üstelik bir yönetim, bilinç ve doğru tavır olmadan aynı tüketim tarzı da sürdürülüyor. Bu yüzden nihayetinde susuz kalacağız ve hayatımız tehlikeye girecek.

Yönetimin ve bilinçlendirmenin yanı sıra, bilimin önerdiği önemli çözümler de var. Ancak bunlar, deniz suyunun arındırılması gibi çok maliyetli çözümler. Çünkü sudaki tuzun çıkarılması için yoğun bir enerjiye ve büyük bütçelere ihtiyaç var.

Su sorunu büyüyor. Araştırmalara ve raporlara göre dünya nüfusunun üçte ikisi, gelecek yıl bir su kıtlığıyla karşı karşıya kalacak. Su kıtlığı aynı zamanda daha fazla yoksulluk, daha fazla fakir ve dışlanmış insan ve daha fazla açlık demek. Zira su, bir zenginliktir; kim bu zenginliği yitirirse ya da bundan mahrum kalırsa bu mahrumiyet; kalkınma, refah ve gıda güvenliği alanlarını da etkileyecektir.  

İnsanoğlu, Dünya’ya ne yaptı da suyu bu kadar kıtlaştı? Suyu yeniden bollaştırmak için ne kadar farkındalığa, çabaya, paraya ve barışa ihtiyacımız var?