Bölgesel ve uluslararası güçlerin Ortadoğu’daki nüfuz alanlarını genişletmek için çekiştikleri ve orada burada her an çalmaya hazır savaş davullarının seslerinin yaklaştığı dönemde bir Avrupa ülkesinin Irak Büyükelçisi’yle görüştüm. Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani’nin Uluslararası Koalisyon güçlerinin Irak’taki varlığının sona erdirilmesine ilişkin açıklaması hakkında konuştuğum bu büyükelçi, bana, Irak’ın nihai hedefinin ne olduğunu sordu.
Bu basit bir soru ama cevabı önemli ve gerek Büyükelçi’ye gerek uluslararası topluma bir açıklama yapmayı gerektiriyor. İç kamuoyu da bir açıklamayı hak ediyor, zira Iraklı da halen bir cevap arayışında.
Hedef, açık ve basit olabilir. Ancak o veya bu taraf yüzünden tırmanan gerilim sahneyi karıştırıyor. Hiç şüphesiz Irak, başka bir tarafça dayatılan ve kuşkusuz kendisinin ve nesillerinin geleceğini tehdit eden, barışını ve istikrarını baltalayan bir savaşa girmekten uzak durmaya çalışıyor. Ayrıca bu tür savaşların tükettiği vatandaşlarıyla ilgilenip onların güvenliğini temin etmeyi, temel hizmetlerin seviyesini yükseltmeyi, altyapıyı yeniden geliştirmeyi ve halka umut vaat eden bir gelecek inşa etmek için insani ve doğal kaynaklarına yatırım yapmayı istiyor.
Tüm bunları gerçekleştirmek için Irak’ın bölgesel ve uluslararası çatışma dairesinden çıkması ve DEAŞ’la mücadele için oluşturulan askerî varlığa son vermesi lazım. Zira Başbakan’a göre “DEAŞ bugün Irak devleti için bir tehdit oluşturmuyor.”
Irak son kırk yıl boyunca bir dizi yıkıcı savaş yaşadı: önce Irak-İran Savaşı, sonra Körfez Savaşı, rejimin devrilmesi ve son olarak da DEAŞ örgütüyle savaş. Bu savaşlar ardında yıkımlar, felaketler ve acılar bıraktı ve Irak’ı bölgenin en güçlü ülkesiyken en zayıf ülkesine dönüştürdü. Mali servetleri çarçur edilen Irak, bölgenin ve dünyanın çeşitli ülkelerine yüz milyarlarca dolar borçlu hale geldi. Altyapısı çöktü ve askerî, endüstriyel ve zirai yetenekleri yok oldu. Ta ki yoksulluk, nüfusun dörtte birinden fazlasına uzandı, işsizlik yayıldı, eğitim, sağlık ve temel hizmet sektörleri çöktü. Ama en önemlisi gençler, çocuklar ve kadınlar da dahil olmak üzere insani kayıplarının sayısı korkunç rakamlara ulaştı.
Bu ağır mirasa rağmen Muhammed Şiya es-Sudani başkanlığındaki mevcut hükümet, devleti iddialı bir programa göre yeniden inşa etme sorumluluğunu üzerine aldı. Ancak kendisini bölgesel ve uluslararası bir çatışma sahasında buldu. Bu sahada çatışan taraflar Irak’ın çıkarlarını umursamıyor, kendi çıkarlarına odaklanıyor ve Irak devletinin karşı karşıya olduğu zorlukları dikkate almıyordu. Ekim ayında patlak veren Gazze olaylarından sonra sahne daha da karıştı.
Hükümet, hedeflerini gerçekleştirmeye kararlı. Ama şu an şahit olduğumuzdan daha büyük ve kapsamlı bir savaşın habercisi olan endişeli ve gergin bir güvenlik ve savaş durumunun ortasında Irak, bir çatışma sahası olmaya devam ederse bu mümkün değil. Bu savaşın şiddetini durdurmak için birden fazla düzeyde ve pek çok yönde harekete geçmek gerekiyor:
Birincisi: Uluslararası Koalisyon bayrağı altındaki ülkelerle ikili ilişkilerin Irak’a fayda sağlayacak, Irak devletinin ihtiyaçlarıyla uyumlu olacak ve bu ülkelerle ortak çıkarlara hizmet edecek şekilde güçlendirilmesi ve geliştirilmesidir. Konu, Başbakan’ın Davos’ta NATO Genel Sekreteri’yle yaptığı görüşmenin açıklamasında şu sözlerle ifade edildi:
“Irak, Irak ile Uluslararası Koalisyon ülkelerini bir araya getiren ikili ilişkiler çerçevesinde bu ülkelerle silahlanma, eğitim ve teçhizat alanında iş birliği yapmaya karşı değil.”
İkincisi: Irak’ın çatışma sahasından uzak tutulmasıdır. Irak, bölgesel çatışmaların bir tarafı olmayı değil, başta bu çatışmaya katılanlar olmak üzere tüm ülkelere eşit mesafede durmayı istiyor.
Irak hem İran’ı hem de ABD’yi kendisi için stratejik bir ortak olarak görüyor ve bu iki ülke arasında tüm bölge düzeyinde yaşanan hadiselerin tarafı olamaz. Bu çatışma, Suriye meselesinde açıkça görülüyor. Şöyle ki; İran’ın, Suriye’ye ulaşmak için bir hava ve kara köprüsüne ihtiyacı var. ABD’nin ise Suriye’deki güçlerinin varlığını desteklemek için Irak topraklarını kullanması gerekiyor. Ancak her ikisi de gerek Suriye’de gerek şiddetli çatışmaların yaşandığı başka yerlerde Irak’ı mevcut çatışmaya dahil etmeden kendi çıkarlarına ve planlarına hizmet edecek alternatif yollar bulabilir.
Üçüncüsü: Irak’ın bölgesel ve uluslararası alandaki varlığının güçlendirilmesidir. Irak ne birine tâbi olabilir ne de herhangi bir tarafın arka bahçesi. Irak’ın küresel siyasette ve diplomaside önemli bir rol oynamasına yardımcı olacak pek çok yeteneği var. Nitekim Irak, uluslararası enerji piyasasında önemli bir ülke. Ortadoğu’da stratejik konuma sahip. Ayrıca tüm komşu ülkelerle ve hem doğu hem de batıdaki büyük güçlerle ayrıcalıklı ilişkilere sahip tek Arap ülkesi. Üstelik terörle mücadelede de ayrı bir öneme sahip.
Dördüncüsü: Bölge ülkeleri ve uluslararası toplum ile ortak çıkarların geliştirilmesidir. Irak, devletini ve altyapısını yeniden inşa etmek istiyor ve bu ülkelerin, şirketlerini ve ekonomilerini işletmede gerek doğrudan gerek dolaylı olarak faydalanacağı stratejik projeler sunmak için ihtiyacı olan maddi zenginliğe ve yeteneklere sahip.
Beşincisi: Irak güçleri, başta DEAŞ olmak üzere terörle mücadelede en deneyimli ve bilgili güçlerdir. Bu güçler, en tehlikeli ve acımasız terör örgütleriyle savaştı, şiddetli bir sokak savaşı yürüttü ve benzerine az rastlanır bir kahramanlık ve cesaret göstererek şaşırtıcı zaferlere imza attı. Uluslararası toplum, Irak’ın en güçlü terör örgütleriyle ve hücreleriyle mücadelede sahip olduğu tecrübeden yararlanabilir.
Savaş halinin sona erdirilmesi, Irak devletinin önceliğidir.
Büyükelçi’nin sorusuna dönecek olursak; Irak mümkün olan her yola başvurarak halkı için istikrar ve refah sağlamak istiyor. Doğal ve insani zenginlik ile stratejik coğrafi konum gibi gerekli tüm unsurlara da sahip.
Halk, onlarca yıldır yüzleştiği acıları ve felaketleri tattı ve artık barış içinde yaşamasının vakti geldi. Hükümetin açıklanan programı ve Başbakan’ın, Iraklıların meşru emellerinin ve özlemlerinin son noktası haline gelen bu hükümet programında yer alanları uygulama konusundaki ısrarı ve kararlılığı sayesinde bu barış artık yakın.
Fırsatların genelde sadece bir defa geldiğini hep akılda tutmalıyız. Bu fırsat, dost ve kardeş ülkelerden ortaklar için en önemli fırsattır. Irak’ın istikrarının ve refahının, bölgenin siyasi ve güvenlik istikrarı ile ekonomik refahı için bir anahtar olduğunu unutmasınlar.
*Irak Başbakanı’nın Dış İlişkiler Danışmanı