Geçen hafta, ABD'nin iki hafta önce Ürdün'de 3 Amerikan askerinin öldürülmesine karşılık gerçekleştirdiği misilleme saldırıları sadece 30 dakika sürerken, Pentagon bunun çok düzeyli operasyonların başlangıcı olduğunu duyurdu. ABD Ordusu, bölgedeki üslerde bulunan uçaklar yerine ABD'den havalanan B-1 bombardıman uçağının kullanıldığı görevde, Irak ve Suriye'de 80'den fazla hedefe 120'den fazla bomba bıraktı.
Saldırıların, 28 Ocak'ta Ürdün'de askerleri öldüren saldırının sorumluluğunu üstlenen örgüt de dahil olmak üzere İran Devrim Muhafızları ve desteklediği milisler tarafından kullanılan önemli altyapıya zarar verdiği söyleniyor. Meydana gelen hasarı ve bunun Amerikan kuvvetlerine yönelik gelecekteki saldırıları caydırıp caydıramayacağını tam olarak değerlendirmek için henüz çok erken.
Burada ilginç olan, ABD'nin kullandığı araçların boyutu ve çeşitliliğiydi ki, bunların başında da her biri neredeyse 1 ton ağırlığındaki 16 bombayı 16 ayrı hedefe lazer gibi tam isabetle atabilen B-1 bombardıman uçağı geliyordu. ABD’nin karşılığı belki de İran'ın beklediğinden daha büyüktü; zira bu, Washington'un bölgedeki silahlarını kullanarak karşılık verebileceği ancak bu sefer ABD’den gelen bombardıman uçakları ile karşılık verdiği, çünkü bu kez İran dışındaki hedefleri bombaladı ve bu Tahran'a verilen bir mesajdı. Bu da demek oluyor ki, eğer mecbur kalınsaydı, aynı silahlar kendisine karşı İran içinde de kullanılacaktı. Dolayısıyla pek çok kişi bunların Amerikan yönetiminden gelen iyi mesajlar olduğuna inanıyor.
ABD yönetimi, karşılık verme konusunda yerel ve uluslararası düzeyde çok fazla baskı altındaydı, ancak üst düzey Amerikalı yetkililer, bir yandan mesaj göndermek için doğru hesaplanmış bir karşılık vermek istediler, diğer yandan da İran'ı kırmızı çizgiyi geçmeye zorlamak istemediler, çünkü (ABD'dekiler) gerilimi azaltmayı arzu ediyorlar.
Açık olan şu ki, İran'ın içini vurmadılar. Şu da açık ki, eğer İran'a mesaj göndereceklerse, değer verdiği şeyleri vurmaları gerekiyor ve bunların mutlaka İran'ın içinde olması gerekmiyor. Muhatabıma göre: “Hedeflerin orantılılığından bahsetmek gerekirse, bölgede dolaşan ve tüm milisleri net hedefler konusunda bilgilendiren İran gözetleme gemisi hedefleri özetliyor; bu adil bir oyun.” Ardından şöyle ekledi: “İran'ın çalışanları ve mevzileri de dahil bölgedeki tüm kapasitesini vurmamız gerektiğini söylemek kolay. Bunu söylemek kolay ama biz başka konuları gündeme getiriyoruz; eğer ABD, uluslararası sularda egemen bir ulusun gemilerine saldırmaya başlarsa, bu ilginç bir emsal teşkil eder. Bunu yapmak için elbette nedenlerimiz var ama o zaman başkaları da kendilerinin böyle yapmak için nedenleri olduğunu düşünebilir ve bu da bizi aktif bir savaş durumuna girmeye sevk edebilir." Açıklamasını şöyle sürdürdü; "Sanırım ABD, Arap Denizi, Aden Körfezi ve Umman Körfezi'ni (ki bunlar geniş su bölgeleridir) operasyonlarından ciddi stratejik kazanç elde etmeden ticaret ve nakliyat için daha az elverişli bir bölgeye dönüştürmemek için temkinli olmak istiyor. Hava saldırılarında B-1 uçaklarının kullanıldığını görüyoruz ve bölgede bir denizaltımız var. Ayrıca İran ve vekillerinin kendisine karşı hiçbir savunma, korunma ya da karşı koyma gücüne sahip olmadıkları çok sayıda gelişmiş ve olağanüstü kapasitelere sahip ekipmanlarımız var. Bu başlı başına bir mesajdır. Bu aynı zamanda bölgedeki ortaklara da bir mesajdır."
Şimdi soru şu; İran misillemede bulunacak mı?
Beklentiler bir şekilde intikam alacağı yönünde. Bu İran satranç tahtası son hava saldırılarından sonra kesinlikle dondurulmayacak. Ancak kimse vereceği karşılığın çok büyük olmasını beklemiyor. Ayetullah Hamaney'in ABD ile doğrudan savaştan kaçınmak istediğine ve bu olasılığı yakınlaştırmak istemeyeceğine inanılıyor. İran'ın kendi topraklarından Amerikan kuvvetlerini herhangi bir füze ile vurma kapasitesine sahip olmasına rağmen bunu yapmadığına dair yaygın bir inanış var. Kızıldeniz çevresi ile Körfez ülkeleri çevresinde uzanan yol boyunca, İran'ın vurabileceği ve petrol akışı ile petrol altyapısı açısından büyük sorunlara yol açabileceği çok kazançlı başka hedefler de var. Bunlar Amerikalı liderlerin düşünmesi gereken şeyler.
İran'ın tepkisi muhtemelen retorik olacak. İranlı yetkililerin hava savunmalarını güçlendirmelerini ve bölgedeki vekillerine karşı durumları ile ilgili agresif açıklamalar yapmalarını beklemeliyiz. Ancak ABD'nin İran'ın Yemenlileri, Lübnan Hizbullah'ını veya diğer aktörleri nasıl kullanacağını takip ettiği bir dönemde, Tahran şu anda kesinlikle bekle-gör aşamasında. Bu durumda diğer aktörler de ABD'nin listesindeki bir sonraki hedefin kendileri olup olmadığını merak edecekler ve bu nedenle, doğrudan kendilerine yönelik tehdidi daha iyi anlayana kadar olaya karışmamaları ve doğrudan dahil olmamaları daha olası. Ancak İran'ın bölgesel bir meydan okuma ve güç sergilemesinin yanı sıra ABD'nin tek bir eylemle tüm vekil güçlerini bastıramayacağını göstermesi gerekecek. İran'ın bir şekilde nasıl misilleme yapacağını göreceğiz. İranlı yetkililerin açıklamalarını takip edersek, büyük ateş kütlesini nasıl kendilerinden uzağa attıklarını ve bölgenin “savaşı tercih etmediğini” söyleme eğiliminde olduklarını görüyoruz.
Muhatabım sözlerine ekleme yaparak ABD'nin şunu söylediğini belirtti; biz savaşı genişletmiyoruz ve henüz savaşın kapsamlı ve sürdürülebilir bir şekilde durdurulmasından yana değiliz. İran, vekilleri aracılığıyla savaşı 80 bin İsraillinin yerinden edildiği kuzey İsrail'e doğru genişletti. Ardından Süveyş Kanalı ve Kızıldeniz'deki trafiğin yüzde 50'sini kesintiye uğratan Husi saldırıları başladı. Bu, savaşın İran ve Husiler tarafından genişletilmesidir. Bazı Amerikalı askeri yetkililer şöyle diyorlar; can kayıpları yaşadıktan sonra bir şeyler yapmak yerine, olası can kayıplarını önlemek için onları bombalamalıydık. Peki, sırada ne var? Haberlere göre Özel Harekat Komutanı, Başkan Joe Biden'a geçmişte vurulanlar gibi hedeflerin bulunduğu sağlam bir liste vermiş gibi görünüyor ve bundan sonra ne yapacağı artık Başkan'a kalmış.
İşin sonunda 125 ile 150 arasında bölgenin bombalanması muhtemel. Bu ayrıca biraz zaman alacak. Yetkililer bombardımanın verdiği hasarın boyutunu, bölgede kimin hareket içinde olduğunu ve hangi aktörlerin karşılık verdiğini görmek için ertesi günkü istihbarat değerlendirmelerine bakmak isteyecekler. Raporlarda, Suriye'deki Kürtlerin, yüksek değerde hedefler olan Irak destekli milis liderlerinin ve Amerikalılar tarafından hedef alınacağını düşünen İran Devrim Muhafızları komutanlarının saklandıkları konusunda uyardıkları, dolayısıyla bunların pozisyonlarından biraz uzakta oldukları belirtildi. Kürtler, hiçbir zaman tam ortadan kalkmayan DEAŞ’ın da bundan faydalanacağı uyarısında bulunuyorlar. Kürtler uyarılarını yaptılar ve bölgedeki çeşitli hedeflere kendileri de saldırılar düzenleyebilirler.
Şu anda hakim olan kanaat, Kürtlerin büyük ihtimalle ABD güçlerinin Irak ve Suriye'den çekilmesine ve bu misyonun sona erdirilmesine dair konuşmalardan oldukça kaygılı oldukları yönünde. Dolayısıyla DEAŞ tehdidi kesinlikle bulunuyor ve Kürtler Washington'a, eğer erken ayrılırsa bunun büyük bir tehdit olacağını hatırlatmaya çalışıyorlar.