Farz edelim ki Washington yönetiminin Irak’taki son Amerikan askerinin tahliye edildiğini duyurduğu ABD Ulusal Güvenlik Konseyi toplantısının sonunda üst düzey bir ABD’li yetkili basın açıklaması yapıyor. Yetkili, basın toplantısının sonunda gazetecilerin sorularını cevaplarken, Washington'un gelecekte Irak ile ister ülke ister bileşenler olsun, nasıl başa çıkacağını belirtmiyor. Görünen o ki, bu etnik veya mezhepsel bileşenler yatay ve dikey olarak bölünmüş durumda. Yani her bir bileşen Iraklı Kürt, Iraklı Sünni ve Iraklı Şii şeklinde iç parçalanma ve dağılma halinde ve her an aralarında bir kıvılcımla yangın çıkabilir. Bunun pek çok nedeni var. Saddam Hüseyin rejiminin yıkılmasından 21 yıl sonra ulusal uzlaşmanın sağlanamaması, merkez ile taşra arasındaki ilişkinin başarısızlığı, devlet kurumlarının çalışmalarını ve yasama, yürütme ile yargı makamlarının çalışmalarını tam anlamıyla geliştirememesi en dikkate değer olanı.
Bağdat'taki merkezi hükümet ile Erbil'deki Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) arasındaki ilişkinin yeni değişkeni, Irak yargısı ile yaşadığı çatışmasında IKBY’nin kaderidir. Yani Erbil'i siyasi süreçten çekilme tehdidine sevk eden Federal Mahkeme ve kararlarıdır. Burada, Kürtlerin son altmış yılda Bağdat yönetimine karşı veya işgalcilere karşı yürüttüğü siyasi ve askeri mücadelelerin çoğuna katılmış olan deneyimli bir Kürt aktivist, varsayımsal Amerika’nın çıkışından önce bile bir çatışmanın olduğunun bilindiğini söylüyor. Bağdat'la ilişkileri uzun yıllardan beri devam eden bir Kürt partisine boyun eğdirmesi için Federal Mahkeme'ye baskı yapılıyor. Gerginliklerin her geçen gün daha da kötüleşmesi, Kürtler açısından anayasal önemi büyük olan mahkemeyi siyasi baskı araçlarından biri haline getiriyor. Aynı zamanda onları, kendilerine, bireylere veya gruplara karşı haksız kararlar veren ideolojik bir kurum olan devrim yargısı dönemine geri götürüyor.
Bağdat makamları Federal Mahkeme kararlarının siyasallaştırıldığı yönündeki suçlamaları kategorik olarak reddediyor. Sudani hükümetinin çalışmalarını engellemeye başlayan ciddi iç anlaşmazlıkların hâkim olduğu iktidardaki Şii Koordinasyon Çerçevesi, geçtiğimiz perşembe günü "Federal Mahkemeye ve başkanına saygıyla baktığını" belirten bir açıklama yaptı, ancak bu açıklama farklılıkları örtmeye yeterli değil. Özellikle de Kürtlerle ilgili olanları. Ayrıca Barzani hanedanıyla olan tarihi ilişkilerini her zaman korumaya çalışan Necef'le bağlantılı geleneksel Şii siyasi aktörün tutumunu da gizleyemiyor.
Öte yandan Bağdat, Kürt-Kürt bölünmesini federal kararlara kılıf olarak kullanıyor. Zira Federal Mahkeme’nin kararlarına itiraz etmeyen, aksine bu kararlara bağlılığını ilan eden aktif bir Kürt tarafı var. Erbil yönetimini, Kürt-Kürt ve Kürt-Arap hesaplarını yeniden gözden geçirmeye iten de bu. Burada lider Mesud Barzani'nin seçimlere katılma olasılığı konusundaki son esnek tutumu ve bunun Bağdat'ta meydana gelen ve siyasi kartları tamamen yeniden karabilecek dönüşümlerle bağlantısı devreye giriyor. Herkesin Sadr Hareketi’nin siyasi sürece dönüşüne hazırlandığı bir dönemde, siyasette ve yönetimde iki geleneksel çerçeve ile modern güçler arasındaki uçurum giderek açılırken Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) siyasi süreçten çekilemez. Aynı şekilde Nuri el-Maliki, kendisini kuşaklar boyu yerinden olmakla tehdit eden ve emekli olmasını isteyenlere karşı savunmasını yaparken, Sudani hükümeti, düşman kardeşlerinin mayınları arasında yürüyen Kürt ve Sünni siyasi aktörlere yönelik federal kararların yükünü Kürt ve Sünni siyasi aktöre yüklemeye başladı.
Geçmişte, yani 2003'ten önce Kürtler, tüm yetkileri elinde tutan tek bir siyasi aktörle muhataptı. Değişimden sonra Kürtler farklı kurum ve otoritelerle birçok mücadele verdi. Büyük olasılıkla, içeride ve dışarıda o siyasi aktörü yönlendirenlerin olduğunu düşünüyorlar. Dolayısıyla Erbil'in Federal Mahkeme ve kararları konusundaki sert tutumu, (ki onlara göre bu kararlar özyönetim yetkisinin ve federalizm kavramlarının sistematik olarak altını oymak anlamına geliyor) siyasi sürece yeni dahil olan bir siyasi aktörün, kendi iç hesapları ve bölgesel bağlantıları doğrultusunda siyasi süreci parçalama planının bir sonucudur. Bu modern siyasi aktör projesi devam ederse, Iraklı bileşenler arasındaki meseleler ayrılma noktasına gelecektir. Dolayısıyla, Erbil'in coğrafi kaderi onun kabiliyetini sınırlıyor ve onu dönemindeki bir yargıyla birlikte yaşamaya zorluyor.