Gazze'de 360 kilometrekarelik bir alan içinde kuşatılmış 2 milyon Filistinliye yönelik savaşın altı ay boyunca benzeri görülmemiş bir bombardıman ile devam edebileceğini kimse hayal etmiyordu.
Her şey, İsrail'in muazzam ateş üstünlüğü sayesinde savaşın hızla sona ermesi gerektiğini gösteriyordu. Ancak tam tersi oldu ve belki de nedeni İsrail'in aynı anda hem kibir hem de istihbarat körlüğünden muzdarip savaş yöntemleriydi.
İbranice bir gazeteye göre, ilk aylarda İsrail ordusu Gazze'ye, Rusya'nın Ukrayna gibi geniş bir yüzölçümüne sahip bir ülkeye karşı savaşında iki yıl içinde attığından daha fazla bomba attı. Hatta İsrail gazetesi "Kol Ha'ir" Gazze'ye atılan bomba miktarının Adolf Hitler'in İkinci Dünya Savaşı boyunca kullandığından daha fazla olduğunu tahmin etti. Bombaların 70 bin tonu aştığını gösteren tahminler var ki bu da 3 nükleer bombaya eşdeğer.
İsrail ateş gücü sayesinde Gazze Şeridi’ni yakıp çoğunu yok edebildi. Ancak şansına tüm çaresiz girişimlerine rağmen Gazzelilerin tamamından kurtulmayı ve toprağı temiz bir şekilde geri almayı başaramadı. Pek çok müteahhidin Gazze sahillerinde tatil köyleri inşa etmeyi ve beyaz kumlarından yararlanmayı beklediği biliniyor.
Fransız "Le Tan" gazetesinin yorumuna göre, "Binlerce aç ve çaresiz sivilin yardım konvoylarına koşarken ölmesi, Gazze'deki savaşın sonucu ne olursa olsun, İsrail'in Filistinlilere karşı ahlaki ve stratejik başarısızlığını teyit ediyor.”
İsrail'in öne sürdüğü gerekçeler ne olursa olsun hastaneleri askeri hedef olarak görmesi, Hamas liderleri ya da teröristler olduğunu iddia ederek öldürdüğü Filistinlilerin isimleri, sağlık hizmetlerinin ikonuna dönüşen eş-Şifa Hastanesi’nin, hasta ve açların katledildiği iki haftalık kuşatmadan sonra kendisini yanmış ve çökmenin eşiğinde bir bina olarak gösteren fotoğrafları yayınlandığında, tüm bunlar çöküyor.
Gazze dünyayı değiştiren savaştır ve bu hamasetli bir Arap görüşü değildir, aksine İsrailliler de daha önce alışık olmadıkları bir şeyle karşı karşıya olduklarını biliyorlar.
Dünya ne kadar dalkavuk, yozlaşmış ve çirkin olursa olsun, öldürme üzerine bahis oynamak sonuçta işe yaramıyor gibi görünüyor. Artık kanlı suçları görmeye dayanamadığı için istifa eden ABD Dışişleri Bakanlığı Demokrasi ve İnsan Hakları Departmanı çalışanı Anelle Sheline'in gözyaşlarını görmezden gelemezsiniz. En önemlisi, onu kendileri adına konuşmakla görevlendiren ve kendisi gibi istifa etmeye cesaret edemeyen meslektaşlarının itirazını da yanında taşıdığına aldırmazlık edemezsiniz. Sheline’in bu tutumunda bizi ilgilendiren iki husus var; birincisi, yasalarını bizzat açıkça ihlal ettiği, kendisini herhangi bir haydut devletin saflarına sokan bir iç ihlal olmasına rağmen en korkunç katliamları işleyenlere silah sağladığı için ABD adına üzülmesi ve acı çekmesi. Bu durumda ABD'nin bugünden sonra Çin'i ya da Rusya'yı eleştirme hakkı var mı? İkincisi ise, aktif görevde olan Amerikalı pilot Aaron Bushnell'in Gazze'deki savaşı protesto etmek için İsrail büyükelçiliği önünde kendini ateşe verdiğini ve herkese soykırıma karşı tavır alma çağrısında bulunduğunu gördükten sonra istifa kararını vermiş olması. Küçük bir kızı olan Sheline, büyüdüğünde annesinin katliamlarda suç ortağı olduğunu ve Dışişleri Bakanlığı'nda çalıştığını öğrenecek olan kızından utanıyor ve ona "Ona sessiz kalmadığımı söylemek istiyorum" diyor. Medyanın Bouazizi'nin protesto yöntemini kullanan Amerikalı Bushnell'in korkunç kendisini yakma olayını örtbas etmeye çalıştığı doğru, fakat eylemi hâlâ yankı uyandırıyor.
Ateş hâlâ yanıyor ve ahlaki bedeli yüksek. Yuvarlanarak büyüyen bu bedel ise uzun vadeli. ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, "Bu tür savaşlarda sivillere önem verilmeli. Eğer düşmanın (Hamas) kollarına itilirlerse meseleyi taktiksel bir zaferden stratejik bir yenilgiye çevirirsiniz." derken İsrail'i buna karşı uyarıyordu.
7 Ekim 2023 olayının ardından İsrail'i ölümüne savunduktan ve Batı'ya yönelik yaklaşan terör eylemlerine karşı uyardıktan sonra, işte Fransa'da “İslami hareketler” uzmanı olarak taçlandırılan Gilles Kepel, muğlak görünse de cesur “Holokost” üst başlığı ile “İsrail-Gazze: Batı'ya karşı savaş” alt başlığını taşıyan kitabını yayınlıyor. Kepel’in "Yahya Sinvar'ın Gazze'de gerçekleştirdiği ve geniş çapta yayılan eylemin, Bin Ladin'in 11 Eylül 2001'de yapabildiklerinden daha önemli bir etkiye sahip olduğunu" açıklayan analizi bizi şaşırtıyor, zira bilindiği üzere Kepel o dönem hakkında yazan en ünlü kişilerden biri. Her iki hadisede de büyük güç ABD ve teknolojisine ve kalkınmasına güvenen müttefiki İsrail içine zayıf noktalarından sızıldı. Kepel’e göre İsrail artık “en büyük tehlikeyi yaşıyor ve bir bütün olarak varlığı ve aynı şekilde devamlılığının geçerliliği sorgulanma konusu olduğundan 1948'den bu yana en sert savaşını veriyor.”
Dünyada yeni bir görüş şekilleniyor ve bu sadece Araplar ve Güney ülkeleri ile sınırlı değil, aksine, akademik çevrelerde de oldukça yaygın ve Güney Afrika'nın İsrail’i “soykırım” işlemek ile suçlayan iddiasıyla ilgili olarak Uluslararası Adalet Divanı'na sunduklarına dayanıyor. Kepel bu anlatının, tüm suçlarıyla birlikte İsrail'i, adaleti ve hakikati savunan, ırkçı sömürgeciliğe karşı çıkan Güney'e karşı savaşan, baskıcı Kuzey ile bağlantılı saydığını düşünüyor.
Ancak yuvarlanmakta olduğu ahlaki uçurumun farkında olan İsrail, bu çirkin eylemlerini dünyaya unutturmak için askeri zafer üzerine bahis oynuyor. Bu durum kaçınılmaz olarak ateşkesi bazılarının tahmin ettiğinden çok daha zor hale getiriyor ve önümüzdeki günlerin daha kanlı olabileceğine ve sivilleri yok etmek için daha fazla katliam yapılacağına dair korkuları artırıyor.
Ancak bu, İsrail'in, liderlerinin işlemeye niyetleri olduğunu açıkça dillendirdikleri soykırımı gerçekleştirebilecek kapasitede olmasını sağlayacak mı? Londra Siyaset Bilimi Fakültesi’nden araştırmacı Profesör Jonas Fuseli Gerso'nun tavsiyesi İsrail'in hayal kurmayı bırakması yönünde. Zira bugün İsrail, ABD ve Avustralya'ya giden ve onların izinden gittiğine inandığı yerleşimcilerin durumundan çok uzak. Bugün İsrail, beyazların yönetimi altındaki Güney Afrika’ya ya da Fransız işgalcilerin yaşadığı Cezayir'e benzer bir durumda.
"Time of Israel"in genel yayın yönetmenine göre, "Siyasi ve askeri liderlerimizin beceriksizliği duygusu, İsrail'i içeriden yok edebilecek kadar, içimizde derin bir güçsüzlük ve zayıflık duygusu yaratmak için yeterli."