Knesset'in 18 Temmuz'da kabul ettiği yasa ile İsrail’in ister çözüm yoluyla ister tek taraflı olsun, iki devletli çözüme “hayır” demesi, güçlü bir Siyonist inancı ifade ediyor. İsrail siyasi zihninin problemi ise sonuçların aşırı derecede göz ardı edilmesinde yoğunlaşıyor. Bu sonuçların en önemlisi, iki devletli çözümün reddedilmesi ile Knesset'in altı yıl önce Temmuz 2018'de bir yasayla onayladığı İsrail’in tamamen bir Yahudi devleti olma özelliğinin ortadan kalkmasıdır. Bahsi geçen yasa, İsrail'i Yahudi halkının ulus-devleti olarak tanımlıyor ve yalnızca Yahudilerin kendi kaderini tayin etme hakkı olduğunu kabul ediyor. O topraklarda yaşayan diğerlerine gelince, bunlar ikinci sınıf ve sivil hakların tamamına sahip değiller. İsrail’de kaldıkları süre boyunca yalnızca işgal makamlarının belediye işleri gibi izin verdiği haklardan yararlanabilirler, bunun dışında hiçbir haktan yararlanamazlar.
Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ne doğru genişleme ve bu ikisinin ilhak edilmesiyle devletin Yahudiliğinin fiilen ortadan kalkmasına, Müslüman ve Hıristiyan 7 milyondan fazla Filistinlinin ulusal haklarının bastırılması eşlik edecek. Bunların arasında Batı Şeria'daki yaklaşık 3,5 milyon, Gazze Şeridi’ndeki 2 milyon Filistinlinin yanı sıra İsrail vatandaşlığına sahip olan ve 1948 Arapları olarak bilinen yaklaşık 1,8 milyon Filistinli bulunuyor. 48 Arapları kasabalarını, köylerini terk etmediler, İsrail Knesset'inde aday olma ve oy kullanma hakkına sahipler ve genel olarak sivil haklar konusunda büyük ayrımcı politikalara maruz kalıyorlar.
Burada temel soru şu; ilhak gerçekleşir ve İsrail, toprakların tamamında egemenliğini ilan ederse, bu büyük Filistin toplumuna nasıl davranılacak? Siyonistlerin bu soruya cevaplarından biri dört yıl önce eski İsrail devlet başkanı Rivlin'den gelmişti. Kendisi Filistinlilere İsrail vatandaşlığının verilmesi şartıyla, Filistin devletinin reddedilmesini, Batı Şeria ile Gazze Şeridi'nin ilhakının duyurulmasını ve ardından nehirden denize tek bir devlet kurulmasını önermişti. Ne var ki bu öneriye göre Filistinlilere vatandaşlık 25 yıla yayılan aşamalardan sonra verilecek. İlk aşama 10 yıl sürecek ve bu süre zarfında Filistinliler yalnızca İsrail topraklarında yaşayan yabancılar veya misafirler olarak kalacaklar, ardından onlara bazı sivil ayrıcalıklar tanınacak ve sonunda Filistinlilere belirli kurallarla İsrail vatandaşlığı verilecek. Yani kendi ülkesinde herhangi bir vatandaşa tanınan tüm medeni ve siyasi haklar onlara tanınmayacak. Böyle bir öneri özünde, Filistinlilerin sonrasında ne elde edebileceklerini bilmeden en az 25 yıl boyunca bir apartheid devletinde yaşamayı gönüllü olarak kabul etmelerini içeriyor.
Siyonist hareketin nihai hedefi olan Filistin topraklarının tamamının ilhakı ve ele geçirilmesi fikri, sanki yoklarmış gibi Filistinlilerin tepkisini görmezden geliyor. Filistinliler ise bu toprakların kendi toprakları olduğuna, kendi kaderlerini tayin hakkı başta olmak üzere ulusal haklarından vazgeçemeyecekleri gibi, bu topraklardan da vazgeçemeyeceklerine kuvvetle inanıyorlar. Bu inanç, işgal ile onu reddetme ve mücadele etme perspektifiyle başa çıkarken, yüklere, zorluklara, fedakarlıklara göğüs gerip, iki devletli çözüme sıkı sıkı tutunurken, İsrail'in mutlak egemenliği mantığını kesinlikle kabul etmeyecektir. Topraklarında yaşayanlar arasında bariz ayrımcılığa dayanan, eksik ve yıllarca ertelenecek, elde edileceğinin aslında hiçbir garantisi olmayan sivil haklarına dayalı bir apartheid devleti altında yaşamayı reddedecektir.
Ben Gvir ve Smotrich ile onların arkasındaki Netanyahu ve tüm aşırı dindar, Siyonist sağ gibi derhal ilhakın savunucuları, bu çirkin eylemi siyasi ve hukuki olarak gerçekleştirmesi halinde İsrail'in etrafını saracak uluslararası izolasyonu görmezden gelmekle kalmıyor, aynı zamanda Filistinlileri direnmeden veya karşı çıkmadan boyunduruk altına alma ve sınır dışı edilebilecekleri sınır dışı etme gücüne sahip olduklarına inanıyorlar. İsrail'i destekleyen en ateşli ülkeler de dahil olmak üzere dünyanın, sayısız yıllar boyunca tüm istikrarsızlık faktörlerini kendisine ve tüm bölgeye çekecek, aynı zamanda tüm siyasi ve ideolojik çeşitliliğiyle çağdaş dünyanın da yüz karasını temsil edecek tam anlamıyla bir ırkçı devletin kurulmasına izin vereceğine inanıyorlar.
Bu noktada, Almanya gibi İsrail'e mutlak desteği tartışmasız olan bir ülkenin, Knesset'in 68 üyesinin desteğiyle kabul edilen yasa ile somutlaşan iki devletli çözümün reddedilmesinden duyduğu derin kaygıyı dile getirmesi dikkat çekici. Almanya ayrıca İsrail'in iki devletli çözümü reddetmesinin, uluslararası toplumun ezici çoğunluğundan uzaklaşmasına ve kendisini izole etmesine yol açacağı konusunda da uyardı. İki devletli çözümü uzun vadede İsrail için bir emniyet supabı, Filistinliler için de meşru bir hak olarak gören Almanya Dışişleri Bakanlığı'nın açıklamasında da belirtildiği gibi izolasyonun her şekli ile güvenliğin düşmanı olduğunu herkes biliyor.
Siyonist yerleşim çözümünün savunucuları arasında kasıtlı olarak görmezden gelinen en büyük sorun, Yahudi Ulus Devleti Yasası'nın somutlaştırdığı, kutsalların kutsalı olarak gördüğü devletin Yahudiliği ile değişmesi imkânsız fiili durum nedeniyle kurmaya çalıştıkları çok etnikli ve çok dinli bir devlet arasındaki keskin çelişkide açıkça vücut buluyor. Dahası bu çeşitliliğe direnmeden boyun eğdirebilecek güçte olduklarını hayal ediyorlar. Öte yandan aşırı sağın egemen olduğu İsrail siyasi zihninde zaman problemi neredeyse yok gibi. Zira halihazırda adı ne olursa olsun atalarının topraklarında yaklaşık sekiz milyon Filistinlinin artması muhtemel varlığı, yeni gerçeklikler yaratacak demografik, insani, toplumsal ve dini bir denklem oluşturacak. Bu gerçekliklerin başında, mevcut İsrail kurumlarının özümseyemeyeceği farklı türden bir direniş ve mücadelenin doğuşu ve meselenin kaçınılmaz olarak İsrail'de yürürlükte olan yasalarla hiçbir ilgisi olmayan bir siyasi yapılanma ile sonuçlanması geliyor. İki halkı ayırmanın barışçıl nitelikte tarihi çözüme giden bir yol olmaktan çıkması durumunda, bu gerçekler ve içerdikleri günlük ve yaşamsal karmaşıklıklar, daha sonra kurulacak tek devletin adı da dahil olmak üzere, birçok şeyin kaçınılmaz olarak değişmesine yol açacaktır.