Moritanya'da Arap ulusunun Mağrip kanadında benimsenmesinden mutlu olacağımız bir rekabet ortamı ışığında cumhurbaşkanlığı seçimlerinin tamamlanmasından sonra, şimdi de Cezayir ve Tunus cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlanıyor. Abdulmecid Tebbun’un Cezayir cumhurbaşkanlığına yeniden aday olması ve Kays Said’in de onunla aynı yolu izleyecek olması bu iki ülkedeki seçimlerin özelliklerinden biri. Her ikisi de başkan olmak isteyen başkalarının tutumlarının etkisinin farkında olduğundan, seçim sürecinin keskin ve sert tartışmalardan uzakta kendi seyrinde ilerlemesine izin verme yaklaşımını benimsediler. Böylece hem Cezayirli seçmen hem de Tunuslu seçmen cumhurbaşkanı adayları arasından istediği isme karar verebilecek.
Hem Tebbun hem de Said'in cumhurbaşkanlığı yıllarının bütünüyle restorasyon ve sorunları çözme yılları olduğunu söylemek mümkün. Bu dönemde İslamcıların dolduruşları ile bazı yönleriyle anavatanın sınırlarını aşan vizyonlar birbirine karıştı. Buna bir de yolsuzluğa iki ülkedeki bazı üst düzey yetkililerin de karıştığı gerçeği eklendi ve bunun için mallara ve gayrimenkullere el konulması ve bazı hapis cezaları verilmesi gerekti. Bu, özellikle geçim konusunda yaşanan krizlerin geniş halk kesimlerini boğduğu göz önüne alındığında, Cumhurbaşkanı Tebbun ve Said'e büyük fayda sağlayan bir karttı.
Önemli olan istikrarın yerleşmesi ve hem Cezayir hem de Tunus sahnesinde güvenin oluşmasıdır. Böylece bir tür durağanlık yaşayan başarının yeniden canlandırılması için okumalar yapılabilir. Bahsi geçen başarı ile Mağrip Birliği'ni kastediyoruz. Birliğin kademeli olarak canlandırılması durumunda, her biri kalıcı bir istikrar için istekli olan beş devlet (çarpıcı bir istikrar örneği olan Fas Krallığı, Cezayir, Tunus ve Moritanya), Libya'yı içinde bulunduğu kötü durumdan kurtarmak için kardeşçe çabalama aşamasına geçiş yapabilir. Libya’nın iki ordu ve hatta ordular yerine tek ordu, hükümetler değil tek bir uyumlu hükümet olarak birleşmesi, birkaç hafta önce Moritanyalıların adaylarını seçmesi ve birkaç gün sonra Cezayirliler ile Tunusluların seçeceği gibi Libyalıların da adaylarını seçecekleri cumhurbaşkanlığı seçimlerinin düzenlenmesi için gayret edebilirler. Buna ilaveten, Arap ulusunun Mağrip kanadı adına Türkiye’den Libya'nın bazı bölgeleri üzerindeki üçlü siyasi, askeri ve güvenlik hegemonyasını kaldırmasını talep ediyor ve bunu yapmasını temenni ediyoruz. Bunu, Libya'yı BM misyonları ve dış müdahaleler deneyimine bırakmanın hiçbir kayda değer sonuca yol açmadığını, aksine bunların közleri tamamen sönmemiş bir ateşe benzin dökmek olduğunu esas alarak söylüyoruz...
Moritanya'nın başarısından sonra hem Cezayir'de hem de Tunus'ta gerçekleşmesini temenni ettiğimiz hiçbir şaibe ve şüphe ile lekelenmemiş seçimlere karşılık, Fas Krallığı'nın yaşadığı istikrar, merhum Kral İkinci Hasan'ın benimsediği yaklaşımın üzerinde çokça düşünmeyi gerektiriyor gibi görünüyor. Onun ardından birkaç gün sonra yönetimdeki çeyrek asrını (25 yılını) tamamlayacak olan Kral Altıncı Muhammed, Fas Krallığı'nı istikrarın sembolü haline getiren daha fazla adımı hayata geçirdi ve geçirmeye devam ediyor. Bu adımların sayısız örnekleri arasında, onun krallığı sırasında kurulan ilk parlamentoda, eğitim ve toplumsal kesimlerin güçlendirilmesi bağlamında, çıkarılan bir seçim yasası ile kadınların parlamentoda temsili için nasıl sandalyelerin yüzde 10’unun tahsis edildiğini hatırlıyoruz. Böylece kadınlar parlamentoda 325 sandalyenin 30’u ile temsil edilir oldular. Kral Altıncı Muhammed’in ilk çeyrek asırlık yönetiminde yaşananlar, devam eden adımlarla doğru yolda ilerleyen bir kralın yönetimdeki dönemlerinin nasıl birbirini izleyen çeyrek asırlar olarak tanımlandığını gösteriyor.
Yapılan bu seçimleri duyan ve gözüyle gören her Lübnanlı kendi acıklı haline yanıyor. Anavatanının yavaş yavaş solmaktan, bölgeyi hep aydınlatan bir meşaleden arta kalanın da tamamen sönmesi ihtimaline doğru nasıl ilerlediğini gördükçe haline ağıtlar yakıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili görevlerin Anayasa'da öngörüldüğü şekilde yerine getirilmediğini, şu ve bu kişilerin açıklamalarının gürültüsünün, vatandaşların ruhlarındaki çaresizliği daha da artırdığını gördüğünde ağıtları bazen doruğa ulaşıyor. Böyle bir hükümette, böyle bir parlamentoda, böyle partilerde, akımlarda, hareketlerde bir umut ışığı göremeyen Lübnanlılarda umutsuzluk giderek artıyor. Cezayir’in petrol yardımının karanlığını azaltmasının umulduğu bazı karanlık gecelerde, bu çaresiz vatandaş kendi kendine şu soruyu soruyor: Lübnanlılar destekçilerini kaybettiler mi? Onlar artık iki devleti olan bu anavatanın ne durumda olduğundan habersizler mi? Şimdi Lübnan’da artık biri ne yapması gerektiğini bilmeyen, kafası karışık bir devlet ile kendi istediklerini veya kuluçka merkezi olan İran’ın istediklerini yerine getiren ikinci bir devlet var. İran ise muktedir bir süper güç gibi görünüyor ama ertelediği eylemleri ile aslında sıradan bir ülke olduğunu görüyoruz. Yani o bir aktör ve kurmuş olduğu kolları ne bir meseleyi kesin olarak çözüyor ne de ikiye bölünebilecek anavatanlarına acıyorlar.
Özetle anavatan, vatanın kişiden daha önemli olduğuna ve iyi bir yöneticinin anavatanı istikrarlaştıkça büyüyeceğine inanan yöneticiler ile istikrara kavuşur. Bunun az olan örneklerinin çoğalmasını umut ediyoruz.