Lahsan Haddad
Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu Parlamento Ağı'nın yönetim kurulu üyesi ve eski Fas Turizm Bakanı.
TT

Afrika ve Çin: Ortak kaderin fırsatları ve meydan okumaları

Çin-Afrika Zirvesi, en önemli uluslararası diplomatik etkinliklerden biri; Birleşmiş Milletler'in 54 Afrikalı üye devletinin liderleri, iş birliği ve ortak ekonomik ve kalkınma konularını tartışmak üzere her üç yılda bir Çinli liderlerle bir araya geliyor. Bu yılın eylül ayında Pekin'de düzenlenen zirve, “Modernizasyonu teşvik etmek ve ortak bir geleceğe sahip üst düzey bir Çin-Afrika topluluğu tesis etmek için el ele vermek” teması etrafında dönüyordu. Bu konu oldukça iddialı ve özellikle Afrika ekonomisini katma değer yaratma konusunda daha güçlü hale getirme, ticari ve ekonomik eşitliği sağlama, bağımlılıktan entegrasyona geçme, ortak büyüme için yeni fırsatlar yaratma amacıyla mevcut potansiyeli kullanarak, ortak bir gelecek yaratmak için modernizasyon ile ilgili meydan okumaların üstesinden gelme arzusunu yansıtıyor.

Bu iddia ve umutlar, ortak küreselleşmenin karşı karşıya olduğu gerçek engellere ilişkin farkındalığı ve her iki tarafın ekonomik, politik ve jeostratejik çıkarlarına hizmet eden yeni bir gerçeklik yaratma arzusunu ifade ediyor. İşin siyasi ve jeostratejik boyutu özellikle küresel düzenin kartlarını agresif bir şekilde yeniden düzenlemeye çalışan Çin açısından büyük önem taşıyor. Dahası bazı Afrika ülkeleri de, yalnızca Batılı ülkelerin ajandalarına hizmet etmeyen küresel bir sistem için yeni kurallara göre yeni bloklar oluşturulmasında herhangi bir sakınca görmüyor.

Bilhassa Batı'nın bugüne kadar Afrika'yı “kalkındırmak” için benimsediği yaklaşımın meyve vermemesi, aksine, karşılanmayan büyük beklentiler yaratması ve bunun da Batı modelinin bir bütün olarak popüler bir şekilde reddedilmesine yol açması nedeniyle Batılı ülkeler buna şüpheyle bakıyor. Batılı ülkelerin inisiyatifi Çin'den alacak ne siyasi iradesi ne de mali kapasitesi var gibi görünmüyor. Kaldı ki Afrika'daki varlıkları, bazı Batılı ülkeler gibi, insan hakları ve demokrasi konularını önemsemeyen, dahası Afrikalı elitlerin önemli bir kısmına göre Afrika halklarının tercihlerine, kültürlerine ve toplumlarına saygı duyan yeni oyuncular lehine gerilemeye başladı.

Zirvenin temasında yer alan modernizasyon, Kuşak ve Yol Girişimi vizyonunun uygulanması kapsamında Çin'in Afrika'daki sanayi, tarım ve altyapı projelerine verdiği desteği sürdürmesi ile ifade buldu. Siyasi diyalog, gelişmekte olan ülkelerin çıkarlarının uluslararası forumlarda savunulmasına yönelik anlayışın geliştirilmesine odaklandı. Ekonomik entegrasyon düzeyinde Çin, ekonomik programlara yatırımlarını artırmayı, iki taraf arasındaki ticaret dengesindeki büyük açığı azaltmak için Afrika ülkelerinden ithalatını artırmayı taahhüt etti. Ek olarak, mali desteğini artırmayı ve Afrika'nın Çin'e olan borç yükünü hafifletmeyi taahhüt etti. Çin ayrıca Afrika kıtasındaki barış çabalarını destekleme, güvenlik ve askeri destek yoluyla çatışmaları durdurma çabalarının arkasında durma sözü verdi.

Ancak bu umutlar büyük meydan okumalar ile karşı karşıya. Zira Çin'in kendisi emlak piyasasındaki kronik durgunluk, iç tüketimdeki dalgalanmalar, yerel yönetimlerin mali kaynaklarının kötüleşmesi gibi gerçek ekonomik sorunlardan muzdarip ve bu da yatırımlarda keskin bir yavaşlamanın habercisi. Çinli yetkililerin son yıllarda bazı özel şirketlere karşı yürüttüğü operasyonlar sonrasında özel sektör de zafiyet yaşıyor. Bu, Çin'in artık on yıl önce Afrika'daki ve dünya çapındaki hedeflerini hayata geçirmek için sahip olduğu ekonomik ve mali güce sahip olmadığı anlamına geliyor. Durum gelecekte değişebilir ancak mevcut gerçeklik bir dizi zorluğu da dayatıyor.

Öte yandan ticaret dengesi büyük ölçüde Çin’in lehine ve Afrika ülkeleri Çin'e yalnızca hammadde ihraç ediyor. Bu ihracat da Çin'in ithalatının küçük bir kısmını oluşturuyor. Bu nedenle Çin, Afrika'dan ithalatını artırma sözü verdi, ancak bu, Afrika'daki hammaddelerin ihraç edilmeden önce daha fazla işlenmesini ve dönüştürülmesini gerektiriyor. O zaman Afrika’nın yaptığı ihracatın değeri artacaktır. Uzmanlık aktarımının yanı sıra zaman, yatırım, finansal ve lojistik destek gerektiren bu yol henüz başlangıç ​​aşamasında.

Afrika'nın Çin'e olan borcunun birikmesi sorunu yapısal hale gelme tehlikesi taşıyor ve bu durum Afrika'daki mali ve makroekonomik dengeler açısından ciddi sonuçlar doğurabilir. Zirvede teyit edilen bu borçların yeniden yapılandırılması ve bir kısmının yatırıma dönüştürülmesi bu ikilemi çözmenin en iyi yolunu oluşturuyor. Bazı projelerin düşük ekonomik getirilerine rağmen hayata geçirildiği de doğru ve bu, Afrika'nın kapasitesini gelecekte ekonomik açıdan uygun olmayan projelerle sınırlamamak için alması gereken bir derstir.

Afrika, yeni bir dünya düzeni yaratma arayışında ortak arayan Çin için bir fırsat. Öte yandan Çin, birçok Afrikalının bazı Batılı ülkelerin diktaları, dar hesapları, siyasi ve entelektüel kibirleri olarak gördüğü şeylerden çok uzakta, Afrika'nın kalkınmasını destekleme konusunda güvenilebilecek büyük bir ekonomik, endüstriyel ve finansal güç olarak görülüyor. Güney ülkelerine karşı yeni ve daha adil kurallar koyulması konusunda siyasi arzu her iki tarafta da var. Ancak bu hedeflere ulaşmak, etkili bir yaklaşımı, Pekin Bildirisi'nin içeriğinin uygulama aşamasının dikkatli bir şekilde izlenmesini ve Çin-Afrika konferanslarına genellikle damga vuran “kazan-kazan” ilkesinin fiilen kökleştirilmesini gerektiriyor.